Kemiyet kıskacındaki cemiyet ve robotla, cobotla ‘hele bi bak’ sohbeti!
Bunu yaparken HAK-İŞ Genel Başkan Yardımcısı Dr. Osman Yıldız’ın gençlerle ilgili söylemlerinden yola çıkmıştım…
KAÇAN TRENLER VE…
Birinci Sanayi Devrimi: 18. Yüzyılda (1712) İngiltere’de Buhar Makinesinin icadıyla başlamıştı…
İkinci Sanayi Devrimi: 1860’larda İngiliz H. Bessemer’in icadı olan ‘Bessemer yöntemi’yle, eritilmiş pik demir, alttan verilen havanın oksijeni ile çeliğe dönüşmesiyle başladı…
Osmanlı İmparatorluğu bu devrimlerin hep gerisinde kaldığı, treni kaçırdığı için kaçınılmaz sondan kaçamadı!
Üçüncü Sanayi Devrimi: Üretimde dijital devrim sürecinin yolunu açan, elektroniğin kullanımı ve bilgi teknolojilerinin gelişmesi; bu sayede üretimin daha da otomatikleşmesiyle başladı…
Dördüncü Sanayi Devrimi: Almanya’nın üretim ilişkilerini bilgisayarlaşma yönünde teşvik etme ve yüksek teknolojiyle donatmasını içeren ‘Endüstri 4.0’ ile başladı… İlk kez 2011’de Almanya’da Hannover Fuarı’nda kullanılan bir terminoloji olarak ortaya çıktı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin, Türk gençlerinin bu treni kaçırmaya hiç niyeti yok!
BUGÜNKÜ DURUM…
Evet, artık yeni bir ‘sanayi devrimi’ var ve bunun temeli “Endüstri 4.0”. Yani 4. Sanayi Devrimi! Bunu sosoyo/ekonomik açıdan değerlendirenlerin son kertede vardığı nokta şu: Akıllı fabrika!
Bu, öyle bir kavram ve uygulama ki;
-Oldukça inovatif ve gelişmiş fonksiyona sahip…
-Tüm planlamalara uygun bir üretim politikası oluşturulabiliyor…
-Üretim sürecinin her aşaması 7/24 takip edilebiliyor…
-Oluşabilecek arızalar bile öngörülebiliyor…
Karl Marx, kapitalist sistemin işleyişini irdelerken emekçilere, dünya genelinde birleşme, örgütlenme çağrısı yapmış; bu insanlara zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri olmadığını söylemişti ya; bugün durum çok farklı…
Artık güçlü bir örgütlenme çabası ve her çileye katlanmış bir sendikal hareket mazisi var. Bu da emekçilere ne yapması gerektiğini anlatıyor, gösteriyor. Bu noktada sorun farklı ve ayrı bir yazı konusu…
Marx ‘zincir’ derken ele, ayağa bağlanmış bir zincirden değil, kapitalist sistemin emekçiler önüne koyduğu büyük engeller ve emek sömürüsünden bahsediyordu…
Bugün bu konuda da durum çok değişti. Hatta o dönemde adları bili bilinmeyen robotlar, cobotlar ile mücadele süreci başladı ki, emek mücadelesi ve sendikal hareket bu konuya çok yabancı. Hatta henüz kimse ne yapacağını bilmiyor dense yeri…
ÇÜNKÜNÜN ÇÜNKÜSÜ…
Çünkü ‘vasıfsız’ iseniz ‘Akıllı Fabrika’da çalışamazsınız!
Çalışsanız bile robot ya da cobotu “Hele bi bak hemşerim…” diyerek durduramaz, bir şey soramazsınız!
‘Yapay zekâ’ya laf geçiremezsiniz!
Cobota, “Bir çay molası verelim mi” diyemezsiniz!
Bu, bir felaket senaryosu gibi görünse de her sorunun bir çözümü olduğu gibi bunun da var elbette. Yoksa bile bulunacaktır, bulunmalıdır…
Ancak öncelikli ihtiyaç; ‘donanımlı’ insan ve emek gücü…
Ve bir gerçek: Dijital dönüşüm kaçınılmaz…
Bir başka yazıda da bu konuya değinelim…