Yavuz Ağıralioğlu: Türkiye'nin Suriye'de ne işi var laflarına ben karşı çıktım!
Yavuz Ağıralioğlu: Türkiye'nin Suriye'de ne işi var laflarına ben karşı çıktım!
Anahtar Parti Genel Başkanı Yavuz Ağıralioğlu'na medya kuruluşlarının Ankara Temsilcileri ile bir araya geldiği toplantıda Birlik Haber Ajansı (BHA) Genel Yayın Yönetmeni Orhan Kemal Erkılıç yeni çıkan kitabını hediye etti.
Anahtar Parti Lideri Yavuz Ağıralioğlu Suriye’de yaşanan gelişmelere ilişkin, “Türkiye, Suriye konusunda bir oldu bitti ile karşı karşıya kaldı. Süreç doğru yönetilemedi. Sınırlarımızın güneyinde kurulacak bir PKK devletine, asla razı olmayacağız. Orta Doğu'da masada değilseniz menüdesinizdir. Eğer menüde olmak istemiyorsak masaya kuvvetli oturmak zorundayız. Masaya kuvvetli oturmak için de elimizde yeteri kadar argüman var. Yani Türkiye, Suriye'de ne işi var laflarına ben karşı çıktım. Orada işimiz var, bizim her yerde işimiz var. 900 kilometrelik sınırımıza rağmen Türkiye'ye burada ne işin var denilmez” ifadesini kullandı.
Anahtar Parti Genel Başkanı Yavuz Ağıralioğlu, Medya Kuruluşlarının Ankara Temsilcileri ile bir araya geldi. Ağıralioğlu, MHP Lideri Bahçeli’nin Öcalan açıklamasını hatırlatarak şunları söyledi:
“Memleket anlamak zorunda kaldığı bir fevkaladelikle karşılaşınca bunun gerekçelerini siyaset anlatsın bedelini milletinizin ödeyeceği işleri hikmetinden sorulmaz işler zümresinden çıkarıp, hikmetinizi sual ediyoruz. Anlatın bunları bize. O yüzden siyasete yeni pratiklik kazandırmamız lazım. Milletine hesap veren bir siyasi dil gelişmesi lazım. Bugün cevabını vermek zorunda olduğumuz şey şudur. Sizi devleti, milleti, meclisi boşa düşürecek kadar Öcalan'la muhataplık üzerinden bu meseleyi çözmeye çalışmaya mecbur eden şeyi izah etmek zorundasınız. Şimdi bu şuna dönüyor, sanki koca Türk Devleti bu mücadelede elindeki bütün enstrümanları kullanmış, başarılı olamamış, terörü bitirememiş. Bitiremedik biz bu PKK'yı. Dağıtamadık. Milliyetçiliğin bu anlamda en büyük damarını temsil eden bir parti en çok karşı olduğunu söylediği yerden ve terörün kaynağından medet umacak gibi bir siyasal daveti ne gerekçeyle yaptığını anlatsın bize. Siyasetçilerimiz bu konularda cömert oluyorlar. Kendilerini tenkit edenler partilere giremiyor ama milletin evlatlarını vuranlara meclis teklif ediliyor. Murat ettiği şey neyse sebebini söylesinler ki millet bilsin. Çünkü nihayetinde ödenen bir bedel var, burada problem çözülmesin diyen kimse yok. Ama problem çözme iradesini bu kadar zamandır terörle mücadelede nefes aldırmayacağız. Çözüm sürecine çok galiz laflarla itiraz etmişti Devlet Bey. Sonra siyasi konjonktür değişti. Çözüm sürecinde Öcalan'la muhatap olmanın bedelini hem şehirlerimizi hem Kürtlerimizi kaybederek ödedik. Yani Kürtlerimizi çözüm sürecinde PKK'ya kaybettik. Çözüm sürecinde Öcalan'a muhatap olmanın bedelini şöyle ödedik: PKK'ya biz terör dediğiniz bu işi yapmasaydık devleti karşınızda muhatap bulamayacaktınız propagandasına imkân verdik o zaman. Şehirlerimizi almak için bin 212 evladımız şehit oldu. Sonra baktık ki Kürtlerimizin çok kahir ekseriyeti ona cami cemaati dahil HDP'ye dahil oldu. Yani ben gidene değil de gitmelerine sebep olan yönetim maharetsizliğine de kızmamız gerektiğine inanıyorum. Ne yaptık ki biz yüzde bir avuç terörist, bir avuç çapulcu, bir avuç adam buralara geldi?”
“DEVLET DOĞRU MUHATAPLARLA YÖNETİLMELİ”
Ağıralioğlu, MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin Öcalan’ı Meclis kürsüsüne çağırmasıyla ilgili de eleştirilerde bulundu. Ağıralioğlu, “Niçin her geçen gün bizim irademiz, beraberlik irademiz, birliklerimiz zayıflıyor? Sonra İstanbul seçimlerinde aynı hata bir daha yapıldı. Yani Öcalan muhataplığından ne buldular ki ısrar ediyorlar. İstanbul seçimlerinde Öcalan'a ve Öcalan akrabalarına mektup yazdırıldı. O zaman da seçim kazanmak için. O zaman da İstanbul seçimi kaybedildi. Yani bir kere muhatap aldınız. Devletin çözüm süreci diye oturtulduğu masada çözüldüğümüz ve vurulduğumuz bir acı bedel ödedik. Sonra bir daha muhatap aldınız. İstanbul seçimlerini kaybettiniz. Şimdi bir daha muhatap alıyorsunuz. Devlet iradesi ve millet beraberliğini kaybedersiniz. Bu üçüncü muhataplık çok tehlikelidir. Böyle bir şeye hiç meşru bakmıyoruz, müsamaha göstermeyeceğiz, razı olmayacağız. Cesareti olan 40 yıldır şehit olmuş evlatlarımızdan kalanlarımız. Analarımız, eşlerimiz, çocuklarımız bunları getirsinler meclise. Bunlar da mecliste olsun. Çağırsınlar bakalım gelebiliyor muymuş? Onların gözlerinin içine bakarak çağırsınlar. O yüzden devlet doğru muhataplarla yönetilmelidir” dedi.
“SAHA ARAŞTIRMALARINDA YÜKSELİŞ VAR”
Anahtar Parti’nin Türkiye’nin 161. Partisi olduğunu hatırlatan Ağıralioğlu, konuşmalarına şöyle devam etti:
“28 Ekim'de bir parti kuruluşu verdik. Kurulurken sorular sordular bize. 161. Parti. Ne gerek vardı? Öyle dendi. Ama bunun içerisinde biraz istihza vardır. Türk Milleti için bundan daha iyisi mümkündür duygusuyla, mevcut şartları beğenmiyorum duygusuyla, daha iyisini yapabiliriz iradesiyle bir şeyler yapabilmek ve parti kurmak çok kıymetlidir. Bizim korkacağımız şey parti kurulması değil de kurulmamasıdır. Kurulmaması şu demektir: Artık bizden bir şey olmaz, bu ülke toparlanmaz, bu kadardır. Bir millet böyle deyip teslim olmuşsa daha iyisi mümkündür diye bir alternatif aramıyorsa şöyle davranır: Biz kurulurken 161. parti olarak kurulduk. Saha araştırmaları geliyor. Bu saha araştırmalarında bariz bir yükseliş görülüyor. Birinci ayımızda genel saha araştırmalarında ilk 8’e girmiş olduk. Bu çok ivmelenecektir. Biz sahada bunu çok rahatlıkla görüyoruz. Bu anketler bizim yaptırdığımız anketler değil, saha anketleri ve 3 buçuk 4 bandında bunlar. Bu önümüzdeki günlerde bu ivmelenmenin çok arttığını göreceğiz.”
“TİYATRO ALANINA DÖNDÜ”
Meclis’te her yıl aynı şeylerin tekrarlandığına vurgu yapan Ağıralioğlu, “Ritüeller alanına dönmüş. Asgari ücret, sendikaların pazarlığı, bütün her şey aslında başı sonu belli. Genel kurulda komisyona gelirken bütçede konuşulacaklar belli, itirazlar belli, muhalefetin diyecekleri belli, iktidarların diyecekleri belli. Biraz tiyatro alanına döndü Türkiye. Meselelerimizi konuşamıyoruz, meselelerimiz etrafında kamplaşarak siyasal alan açıyoruz kendimize. Fakirliği çözmüyoruz, fakirliği yönetiyoruz. Sorunları çözmüyoruz, sorunlara söverek sorunlar üzerinden siyasi pozisyon alıyoruz.Biz şimdi arkadaşlarımızla memleketin ufkuna, ümidine, güçlü yargılarına değsin diye parti kuruyoruz. Kurduğumuz partinin mesele diye saydıkları Tayyip Bey'in 2002'de saydıkları. Biz Cumhurbaşkanımızın 2002'de milletine vaat ettiklerini 2024'te vaat ediyoruz. Cumhurbaşkanımız da Özal'ın 83'te vaat ettiklerini vaat etmişti. Özal da Demirel'in vaat ettiklerini vaat etmiş. Niçin aynı şeyi vaat ediyoruz ve bu vaatlerle sanki yeni bir şey söylüyormuşuz gibi milletin teveccühünü talep ediyoruz? Siyaset, milletin huzurundaki meşruiyetini, kalbindeki meşruiyetini kaybettiği bir zamana kurulduk. Hep aynı şeyi söylüyorlar. Hep bizden oy isterken çok mütevazı oluyorlar. Çok tevazuyla başlıyorlar. Sonra kızdıkları her hataya düşerek siyasal ufkumuzdan çekiliyorlar. Sonra başkaları geliyor. Onlar bize daha önce bunların söylediklerini söylüyorlar. Onları da sevip güvenmek, güçlendirmek mecburiyetinde kalıyoruz ama içimizde hep şöyle bir pay oluyor. Bunlar da bozulacaklar. Bu mekanizma çok uzun sürmeye başladı” değerlendirmesinde bulundu.
“PARTİ MÜNAKAŞASINDAN YORULDU MİLET”
Ağıralioğlu, 1 buçuk ay içinde 56 vilayette kurulduklarını, bu ay sonuna kadar da 65 ilde il binasını açmayı hedeflediklerini söyledi. Ağıralioğlu, “O yüzden önümüzdeki dönemin güzel olacağına inanıyorum. Çünkü siyaset böyle zamanlarda bu kadar imkânı olan bir memlekette bu sorunları yaşatıyorsa milletine, millet siyasete kahırlı olur böyle zamanda. Siyasetçiye çok yüz vermez. Hatta böyle ağzına kem sözü düşürür. Siyasetçiler kem sözlerden nasibini alır. Bu ara çok siyasetçiye kem söz edilir. Beni biraz ayırıyorlar bu ara. Yavuz deyince diyorlar ki o hariç. Şu anda huzursuzluğumuza sebep olan her şey siyaset yerinde durmuyor diye başımıza geldi. Siyaseti yerine getireceğiz. Siyaseti yerine çekeceğiz. Ben AK Parti'nin, hükümetin yapabildiği her iyi şeyi kendim yapmışım gibi bir coşkuyla karşılıyorum. Yapabildikleri kötülüğü de kendim yapmış gibi mahcubiyetle karşılıyorum. Bu parti münakaşasından yoruldu millet. Türk milletinin çok şeye ihtiyacı vardır. Türk milletinin ihtiyacı olan şey bir partiden çok bir akıl. Bir yönetim mahareti. AK Parti konuşurken değil, yaparken yanıldı. Konuşurken güzel konuşuyor. Bizim şu anda başımıza gelen şey şu, güzel konuşarak toparlayamadık ülkemizi, güzel yapmak zorundayız. Diyebilenlerin değil, yapabilenlerin dönemini başlatmak zorundayız ve adımlarımızı hızlandırmak zorundayız. AK Parti kendi partisini de politik varlığının en güçlü aktörleriyle yönetmiyor ki memleketini öyle yönetebilsin. Yani kendi üzerine oturduğun kapasiteyi kullanamıyorsun. Kendi kapasiteni kullanamıyorsan memleketin kapasitesini kullanamıyorsun. Eskiden memlekette kıymet arıyordun, şimdi partide sadakat arıyorsun. O yüzden aşınıyor. Yani parti tefessühe ederken aslında devlet de tefessühe ediyor. Parti nepotizme kurban gidince devlet de nepotizme kurban gidiyor” diye konuştu.
“TÜRK YURDUDA YÖNETİM ANLAMINDA CİDDİYET LAZIMDIR”
Türkiye’nin en büyük sorununun meseleleri doğru konuşamamak olduğunu söyleyen Ağıralioğlu, açıklamalarına şöyle devam etti:
“Hiçbir çözümsüz meselemiz yoktur. Siyaset Türkiye'ye meselelerini doğru konuşma imkânı bırakmamıştır, yerinde durmayarak. Cumhurbaşkanlığın hükümet sistemini konuşacaksınız, konuşamazsınız. Çünkü o bir bilek güreşinin konusudur. Memlekette enflasyonu konuşamazsınız. Memlekette demokratik sorunlar var, hiçbir şeyi konuşamazsınız. Akademiyi konuşamazsınız, müfredatı konuşamazsınız. Hangi meseleleriniz sizin gönlünüzde yüktür de çözülmez diye duruyor? ‘Ben faizin sebebi enflasyonun sonuç olduğunu düşünüyorum’ Harika. Bu denemenin bedelini nasıl ödetiyorsunuz milletimize? 48 milyar dolarla, kur korumalı mevduatla. Ya Nurettin Bey 853 bin kişiyi bulmuş, katılım için övünüyordu. 853 bin kişiyi buldu. Şimdi Mehmet Şimşek de her gün çıkışlar sürüyor diye övünüyor. Ya hangisinin doğru olduğuna karar verebilir misiniz? Katılmak mı iyiydi, çıkmak mı iyiydi? Kendi canları mevzu olunca dünyanın en iyisini arıyorlar. Milletinize de en iyisini arayın. Bize niye Nurettin Nebati'yi gösteriyorsunuz? Bize niçin bir ekonomik program denerken daha önce bilenlere sorma hassasiyetinizi kaybedip bir şey deneyeceğim hevesine düşüyorsunuz. Canınız mevzu olunca bilene soruyorsunuz da ekonomi mevzu olunca, niçin bilenlere sormuyorsunuz? Niçin deniyorsunuz? Siyasetçiyi yerine çekeceğiz, haddini bilecek siyasetçi. Bilmiyorum demeyi öğreteceğiz, bilene gün doğsun. Her şeyi ben biliyorum duygusunun bizi getirdiği yerdir burası. Kavgaya son vereceğiz. Siyasi münakaşayla siyaset yapmayacağız. Bir utandırma hevesine uyanmayacağız. Yarınlarımızı bugünlerimizden daha güçlü yapmak için memleketin bütün potansiyelini kendimizin görüyoruz. Türk yurduna yönetim anlamında bir ciddiyet lazımdır. Milletin evladı vardır. Her soruna nezaret edecek aklı vardır. Bu kadar büyük imkanlar olan bir ülkenin bu bulduğunun üç beş mislini bulması mümkündür.”
“CUMHURBAŞKANINI BÖYLE GÖRMEK MİLLETE MAKUL GELMEDİ”
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine de değinen Ağıralioğlu, “Bu şekilde bu sistem bu memleketin yükünü çekemez. Ben parlamenter demiyorum. Bir ad derdinde değilim. Ama yürütmenin her kuruşunun hesabını verebildiği, yasamanın çok daha etkin olabildiği, yargının da herkesin sığınacağı liman olabildiği bir ülke. Kurumsal varlığımızı ortaya çıkaracak olan şeyin bu olduğunu düşünüyorum. Bunun adı neyse o. Başkanlık sistemini bu şekilde dönüştürecek her teklifin memleket haline olacağına inanıyorum. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde cumhurbaşkanlığını böyle görmek Türk milletine çok makul gelmedi. Mülki idare partili cumhurbaşkanlığından aşındı, adalet bürokrasisi aşındı. Eğitim bürokrasisi aşındı, üniversiteler aşındı, iş dünyası aşındı. Abat olduğumuz bir tane kurumumuz yoktur. Memlekete kötülük olsun diye yapılmadı elbette, iyi olsun diye yapıldı. Kâğıt üstünde çok güzel duruyordu. Ama uygulamada kâğıt üstünde yazdığı sonuçlar vermedi” ifadesini kullandı.
“KİMSENİN B PLANI DEĞİL MİLLETİN A PLANIYIZ”
Siyasetin tahterevalliye benzediğine işret eden Ağıralioğlu, “Eskiden AK Parti diyordu ki bizden başka oy vereceğiniz kimse yok. Seçmene de şöyle söyletiyorlardı. Oy verecek parti mi var? Bu 22 yıllık iktidarda alternatifsizliğin de imkanını yönetti AK Parti. Şimdi biz parti olarak oy verecek parti de var, oy verecek adam da var yerine bir şey teklif ediyoruz. Eskiden AK Parti benden başka oy verecek yer mi var diyordu. Şimdi de CHP aynı hissiyatla benden başka oy verecek yer mi var? Alternatifsizliğine oynamaya çalışıyor. Biz bu tahterevallide elinde her şey her türlü imkânı ve gücü olan her şeyi yapmaya yetkisi olan ve buna rağmen memleketi toparlayamayan iktidara ve bu kadar soruna rağmen iktidar olamayan muhalefete mahkûm olmadığına Türk milletinin alternatif olarak çıktığımızı söylüyoruz. Hiç kimsenin B planı değiliz. Milletin A planıyız” diye konuştu.
“ORTADOĞU’DA MASADA DEĞİLSENİZ MENÜDESİNİZDİR”
Suriye’de yaşanan gelişmelere de değinen Ağıralioğlu, şöyle konuştu:
“Türkiye, Suriye konusunda bir oldu bitti ile karşı karşıya kaldı. Süreç doğru yönetilemedi. Rusya'nın ve İran'ın bölge hakimiyetini kendileri lehine tutma, Amerika'nın bölgede kendisine yeni bir partiler bulma hevesleri yüzünden bu bölgede Suriyeliler çok büyük acılar yaşadılar. Bu yaşanan büyük acının da ağır yükünü Türkiye çekti. 13 senedir demografimizle ilgili de pek çok sıkıntımız iş kaybı, meslek kaybı, sektör kaybı pek çok eleştiriye konu oldu. Türkiye bölge üzerinde toprak hesabı olmayan tek devlet. Sınırlarımızda bir PKK devleti, bir güvensizlik alanı oluşsun istemiyorduk. O isteğimizin bedelini bu kadar aslında meşru pozisyonumuza rağmen en ağır bedeli biz ödemiş olduk. Bu Suriye yükünün en ağır tarafı bize düştü. Halen de devam ediyor. Öcalan konusundaki muhataplığı ben hiçbir zaman meşru saymayacağım. Bizi hayatımızın hiçbir safhasında çocuklarımızın katilinden, gerekçesi ne olursa olsun, medet umarken yahut onları bir sürece dahil edip devletin, milletin işte parlamentonun, ordunun çözemediği bir sorunu bir katil üzerinden çözmeye çalışmak gibi bir şey bizim hissemize düşmeyecek. Sınırlarımızın güneyinde kurulacak bir PKK devletine, asla razı olmayacağız. Her konuda önceden görememenin bedelini ödüyoruz. Biz ona itiraz ediyoruz. Yoksa PKK devletine müsaade demeyiz. Suriye çok hassasiyetle takip etmek zorunda olduğumuz bir sürece girdi. Suriye'nin toprak bütünlüğü vurgusunu hükümet doğru yapıyor. Suriye'de bütün paydaşların katılabileceği bir yönetim vurgusu doğru vurgudur. Orta Doğu'da masada değilseniz menüdesinizdir. Eğer menüde olmak istemiyorsak masaya kuvvetli oturmak zorundayız. Masaya kuvvetli oturmak için de elimizde yeteri kadar argüman var. Yani Türkiye, Suriye'de ne işi var laflarına ben karşı çıktım. Orada işimiz var, bizim her yerde işimiz var. 900 kilometrelik sınırımıza rağmen Türkiye'ye burada ne işin var denilmez. Bizimkiler kürsülerde iyi nutuklar atıyorlar. İsrail nutuklara rağmen büyüyor. Mahkemelerin kararları çıkıyor. İnsan Hakları Mahkemeleri karar veriyor, BM Güvenlik Konseyi çalışmıyor, NATO çalışmıyor, Avrupa Birliği Güvenlik Konseyi çalışmıyor, durdurulamıyor. İsrail durdurulamıyor ve meşrulaştı. İslam ülkeler arasında zaten bir insicam yok. Kimin ne dediği belli değil, kim kimin yanında belli değil. Barışı sağlamak üzere görevli kurumlar çalışmıyor. Gücü yetemeyene uluslararası hukuk hatırlatılıyor. Dünyadaki mekanizma buna döndü. Ama zayıflar, kendi menfaatlerini korumak için birazcık uluslararası ilişkilerin sınırlarını zorlayınca onlara uluslararası hukuk hatırlatılıyor.”
“HAMASET GİRDABINA DÜŞMEYELİM”
Petrol kuyuları ve doğal gaz imkanlarının daha çok PYK bölgesinde olduğu bilgisini veren Ağıralioğlu, “Dolayısıyla bu insanlar Avrupa'nın bu tasniflerinde özellikle bu işler çok maharetle yapılır. Kuyular bir tarafa, topraklar bir tarafa, sular bir tarafa, ovalar bir tarafa. Bütün bölünmeler de böyledir. PKK ile ilgili hassasiyetim; 900 kilometreyi aşan sınırımız var ve büyük Kürdistan hayalleri kuranların aslında arkasında bu büyük İsrail projesinin aparatlarıdır. Bunun son ayağı Türkiye'dir. Üçüncü ayağı İran'dır. Amerika'da, İspanya'da, İngiltere'de, dünyanın her yerinde bu İsrail'in azgınlığına karşı bir irade vardır. İnsanlığın vicdanı komple kaybolmadı. Hükümetlerin vicdansızlığı var. O yüzden Türk milletinin, Türk devletinin bu insanlık vicdanında başka bir yer bulmasının yolu insanca yaşanabilir bir dünya idealinin ortaklaşması. Hamaset girdabına düşmeyelim istiyorum. Sadece biz karşı çıkmıyoruz zulme. Sadece İsrail'in azgınlığına biz karşı çıkmıyoruz. Dünya ses veriyor. Ama bu arada üniversitede ses verenler görevden atılıyor, iş dünyasından ses verenler başına belalar geliyor. Her itiraz edeni cezalandıran bir mekanizma var” görüşünü dile getirdi.
“MUHAFAZA EDECEĞİMİZ ŞEYİN NE OLDUĞUNU BİLİYORUZ”
Türkiye’nin kimlik siyaseti yapmaktan yorulduğunu söyleyen Ağıralioğlu, “Şahsiyet siyaseti yapacağız. Kimliksiz siyaset yapmayacağız. Bizim bir kimliğimiz var. Milliyetçiyiz, demokratız. Cumhuriyetiyle kazandığımız değerlerin korunması gerektiğine inanıyoruz. Siyasetin geçmiş dönem muhasebelerini doğru yaptık. Merkezinde millet olan siyaset yapacağız. Memleketin sevebildiği bütün kıymetleri kavga ve çatışma alanına dönüştürmekten korumanın yolunu bulduk. Bu ortak değerleri bilek güreşi alanı olmaktan çıkaracağız. Memleketin ortak değerleri üzerinde Türk milletinin güçten mecbur edeceği kıymetleri olarak koruyacağız. Bu yüzden biz kendimizi siyasetin, milletin merkezinde olduğu yeni siyasi alanına taşıyoruz. Herkesin kendini ifade etme imkânı bulacağı bir siyasal parti oluşturuyoruz. Muhafaza edeceğimiz şeyin ne olduğunu biliyoruz. Neyi koruyacağımızı biliyoruz” dedi.
50+1 YORUMU
Ağıralioğlu, ittifaklar ve 50+1 ile ilgili düşüncelerini de şu sözlerle dile getirdi:
“Siyasal alanın bu kadar erken ittifakları konuşarak kirletilmesini doğru bulmadığım için sonuna kadar parti iktidarının iradesini taşımak istiyoruz. Biz milletin A planı olmak zorundayız. Cumhurbaşkanı hükümet sisteminin önümüzdeki günlerde cumhurbaşkanının bir daha seçilme arzusunun gölgesinde birtakım değişikliklere uğrayacağını düşünüyorum. Bu onların gündemi. Yani 50 + 1'i değiştirmeye heves edeceklerini düşünüyorum. Ama 50 +1 de olsa, 50 +1'i de kendi gözümüze, hedefimize koyarak yürüyoruz. Ben 2000'e benzetmeye başladım Türk siyaset alanının sıkışmasını. AK Parti nasıl büyük bir oyla çıkmışsa biz böyle bir siyasi imkânı millet lehine kullanabiliriz. Öyle görünüyor. Ben siyasi koordinatlarımı onun üstüne kuruyorum. Dolayısıyla geçmiş dönem AK Parti'nin yapıp ettikleriyle yaka paça olmak, siyasi dedikodu ya da münakaşa yapmak, muhalefetle itiş kalkış içerisinde siyaset konuşmak gibi bir alan dışında memleketin bütün kurumsal varlığıyla önümüzdeki döneme taşınması gerektiğine inanan bir siyasi dil kullanacağım.”
“KİMSEYE GELİN BİZE PARTİMİZİN MİLLETVEKİLİ OLUN DEMİYORUZ”
Ağıralioğlu, “eski partinizden ayrılıp bağımsız olan çok fazla milletvekili var, buradan sizin partinize geçenler olacak mı?” sorusuna, Siyasetten böyle biri bize gelsin diye hususi bir çalışmamız yoktur. Bir Türkiye hayali koyuyoruz milletin ufkuna. Biz de bu hayalde emek edeceğiz, alın teri dökeceğiz diyen herkesi bekliyoruz. Hususi olarak şu bize gelsin, şu belediye bize gelsin, şu milletvekili arkadaşımız bize katılsın demiyoruz. Tabii ki arkadaşlarımız görüşüyoruz ama hiç kimseye gelin bize partimizin milletvekili sayısı olun demiyoruz” yanıtını verdi.
ANAYASA’NIN İLK 4 MADDESİ TARTIŞMALARI
Anayasa’nın ilk 4 madde tartışmalarına da değinen Ağıralioğlu, şu görüşleri dile getirdi:
“Türk milleti tanımı, anayasanın değiştirilmez maddeleri, bunlar üzerinden yeni hevesler, çok ağır bedeller ödetir. Sınırlarımız, ekonomimiz, bürokrasi bu haldeyken, bunların böyle en ufak bir şekilde tartışılmasının sebebi olacağı şeyler yönetemez kimse. Böyle bir şeye ihtiyacımız yok. Cumhurbaşkanımız mesela diyebilir ki mümkünse ben bir daha seçilmek istiyorum. Bunu dümdüz söylemesi lazım. Mevzuyu uzatmasın. Bir anayasa değişikliğinin içine gizlenmesine gerek yoktur. Yani biz aslında anayasayı bir daha seçim imkanına fırsat versin diye konuşuyor gibi bir şeyi kaldıramayız. Bunu lüzumsuz buluyorum. Murat ettiğiniz şeyi dümdüz söyleyin bize. Ben bir daha seçilmek istiyorum. Acaba bunu değiştirebilir miyiz? Cumhurbaşkanımız böyle bir şey dedi ama milletine borçlu olduğunu düşünüyor. Bir daha istiyor siz de. Böyle bir şey diyebilir misiniz mümkünse? Bunu bir anayasa bir anayasa değişikliğine gizleyip ondan sonra da anayasa değişikliğine itiraz edenleri eski zaman takıntılar olan gericiler falan diye itham etmek bir hevesin arkasından bir daha milletine parmak sallamak gibi bir organizasyona dönüyor. Anayasanın değiştirilmez maddelerine değmeyi doğru bulmuyorum. Asla burada tavizimiz olmaz. Türk milleti şemsiyesi altında yaşayacağız. Biz bir ulus devletiz. Hiç kimsenin ekalliyetine, aidiyetine hürmetsizlik değildir bu. İç savaşa sebep olacak herhangi bir şeye müsaade edemeyiz. Anayasal tartışmalar ile ilgili mecranı doğru bulursak konuşabiliriz ama illa bir şey denecekse partiler kanunu değişsin. Anayasanın her tarafını ellediler, bir anayasanın partiler kanun kısmı ellenmemiş duruyor. Ona dokunsunlar mümkünse. Cumhurbaşkanımız buna diyor ki mesela; bu ihtilal anayasası, vesayet sistemi, demokrasimizin üstünde bir kılıç gibi sallanan bu Allah'ın belası anayasa falan demeyi çok seviyorlar. Onun en büyük besleyeni tetikleyeni siyasi partiler kanunudur. Oradan başlar mısınız mümkünse? Hayır oradan başlamayız. Önce bizim bir daha seçilmemiz üzerine geliştirecek bir siyasal alan var. Onu oluşturalım. Bu meselemizi doğru tartışma imkanından mahrum bırakıyor bizi. Anayasa tartışmaları mecranı bulursa biz teklif edeceklerimizi biliyoruz.”
“SİYASETİN FİNANSMANI SİYASETİ KİRLETİYOR”
Bütçe tartışmalarına ilişkin de, Ağıralioğlu, “Yüzde üçü eski şartlardan daha makul buluyoruz. Aldığı seçmen sayısına göre seçim hazine yardımı tasnif edilsin diyenler var. Bu çok ideali ama ona imkân verilir mi bilmiyorum. Yüzde 3 kötü değil. Bazıları yüzde 1 teklif ediyor. Siyasetin finansmanıyla ilgili bir gündem var. Siyasetin finansmanı siyaseti kirleten bir şeydir. Çünkü para aldıklarınız sonra sizden diyet borcu istemektedir. O mekanizma hep siyaseti böyle kirletiyor. İktidar olana kadar yahut partiniz kurumsallaşana kadar para aldıklarınıza sonra iktidar olunca imkân sağlıyorsunuz. Karşılıklı birbirini kirleten bir mekanizmaya dönüyor bu dünyanın bütün medeni modern ülkelerinde. Çünkü siyaseti bu kadar kirleten şey ilk ve her şeyden önce siyasetin finansmanıdır. O yüzden biz rekabet edebiliyor muyuz? Ediyoruz. Gönüllülük esas üzerinde milletimize borcu olduğunu düşünen bir dünya memleket evladı buluyoruz, onlar da bizi buluyor. Biz de borçluyuz diyebilen pek çok memleket evladı yükümüzü çekiyor. Kimisi aklını, kimisi adamını, elemanını, kimisi mevzu çözebilecek olan kapasitede imkanını, kimisi maddi konforunu paylaşıyor. Bizim bu anlamda hani bir sıkıntımız yok. Eskiden yüzde 10’du hazine yardımı, Sonra yüzde 7 sonra yüzde 3’e düştü. Çok kötü değil bence. Yüzde 1'in başka komplikasyonları oluyor, enflasyonunu tetikliyor diyenler var. Şu anda Cumhurbaşkanı'nın bindiği araba, gezdiği uçağı, konvoyu, partilere verilen yardımlar, yemekler, organizasyonlar, yurt dışı temsil giderleri bunlar fakirlik zamanı çok göze batar. Bizim milletimiz devletini zengin görmeyi sever. Kendi zenginken devletinin başındaki adamlar harcasını da sever. Ama bu ara fakirlik zamanı, bunlar göze batıyor” değerlendirmesinde bulundu.
KAYYUM ATAMALARI
Ağıralioğlu, kayyum atamalarına ilişkin de, şunları söyledi:
“Devlet dediğiniz şey kanunla çalışan bir mekanizma olmalıdır. Kendi koyduğu kanuna uyan, kanun adaletsiz ise uyduğu kanunu değiştirip adil yapabilen bir mekanizma. Kayyum anayasal bir kurum görünüyor, atayabilirsiniz. Onun önünde neler var? Aday olmasının önüne geçecek bir ön soruşturma yapmak lazımdır. Çünkü buna sebep olacak şey, devletin millete aidiyetini zayıflatıyorsa siyaset onu yönetmek zorundadır. Yani sizin iradenizi tanımıyor siyaset, propagandasına imkân verilmemelidir. Onlar kayyum atanacağı bilinen adamları aday ederek propaganda imkânı avantajı kollamaktadırlar. Hepsine kayyum atansa alınmış belediyelerin, HDP siyasi olarak şöyle demeye çok heveslidir: Biz, bölgede propaganda şunun üzerine binecektir. Biz ne demiyor muyuz? Bunlar sizin iradenizi tanımayacaklar. Yani devlet millet kopuşuna, siyasi aidiyet itimatsızlığına sebep olur bu. O yüzden hükümetin bir vazifesi de memleketin, milletin beraberliğine, devlete güvene uygun davranabilmek. Devlete güvene uygun davranabilmek yolu da devlet için, hükümet için kanuna uymaktan geçer. Belediye kanunu da var. Kayyum atadınız, bırakacaksınız. Nereden gelecek? Belediye Meclisi'nden seçilecek. Seçilene de diyeceksiniz ki eğer sizin de böyle bir şeyinizi yakalarsak sizi de alırız. Yani iyiliği koruyacağım, kurala uyanı muhafaza edeceğim, kurala uymazsanız müdahale edeceğim iradesini temsil etmelidir hükümet. Seçmen iradesini tanımıyormuş gibi bir propagandanın konusu etmemek lazımdır. Kayyum anayasal bir kurumdur. Sen kendi koyduğun kanuna uymazsan vatandaşına nasıl diyeceksin ki ben uymuyorum kendi koyduğum kanuna siz ama uyun. Nasıl diyeceksiniz? Bu yüzden Türk Devleti'nin Yönetim anlamında hükümetinin şöyle davranması lazımdır. Biz kurallara bağlıyız, kurallarla yönetilen bir ülkeyiz. Ama kuralları beğenmiyorsanız kuralları değiştireceksiniz. Değiştirene kadar kurallara uymak zorundasınız. Siz kendinizin uymadığı kurallara başkasının uymasını bekleyemezsiniz. Devlet kendi koyduğu kanunlara uysun. Hem teröristte müsamaha göstermesin hem teröre müsamaha göstermesin hem de vatandaşın iradesine hürmet etsin.”
ERKEN SEÇİM TARTIŞMALARI
Ağıralioğlu, olası bir erken seçim beklemediklerini de belirterek, “Tayyip Bey son haklarını sonuna kadar kullanır diye düşünüyoruz. Yani Tayyip Bey'in siyasi pratiği, erken bırakayım, feragat edeyim, vazgeçeyim gibi değildir. Geçen genel seçimde almış olduğu yüzde 52'lik oyu, belediyelerde sonra kaybettiğini muhasebe ederek önümüzdeki döneme imkanlarını sonuna kadar kullanmayı sever. Siyasi pratiği öyledir. Eğer bu anayasa görüşmelerine, başka bir yolla işte 50+1 matematiğine bir imkan bulamazlarsa belki seçimi biraz erkene almayı, 2027'ye almayı. Yani 3, 4 ay gibi sembolik bir şey yapabilirler diye düşünüyorum. Ben bir erken seçim beklemiyorum. Ama hazır olmak lazım. Biz şimdi çok hızlı adımlarımızı atıyoruz. Kurultayı yaptıktan sonra 6 ay içerisinde seçime girme hakkını kazanacağız. Şimdi biz kongre süreçlerimizi başlatıyoruz ki olur da memleket mücbir bir sebeple seçime gitmek zorunda kalırsa biz hazırlıksız yakalanmayalım. Şimdi kongre takvimlerini başlattık. Memleketin başına kim otursun kavgası da vermiyorum. Ama bir parti kurduk. Bu parti memleketi yönetmek için kuruldu. bu bizim iradesizliğimiz gibi algılanmasın diye de milletimiz bilsin ki biz bu memleketi yöneteceğiz efendim. Yani ismi şu anda Cumhurbaşkanlığına geçen herkesten daha iddialıyız” dedi.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.