Dursun Erkılıç
Köşe Yazarı
Dursun Erkılıç
 

23 yıl önceki bir yazım ile 24 Ocak Kararlarının 43. Yıl Dönümü ve devalüasyonlar-2-

DEMİREL’İN “ZOR KARARI” IMF Heyeti Başkanı Ernest Sturc 1966 yılında yeni bir devalüasyonun zorunluluğundan söz etmeye başladı. 1968’e gelindiğinde IMF, ‘9 lira kurtarmıyor’ diye bastırıyordu. Dönemin DPT Müsteşarı Turgut Özal, Merkez Bankası Başkanı ise Naim Talu idi. IMF’nin 1968 konsültasyonu üzerine olumsuz bir rapor hazırlamaya karar vermesi sonucu; Sturc, Başbakan Süleyman Demirel ile görüştürülür. Tartışmalı geçen toplantının ardından bir yıl sonra yapılacak bir görüşme üzerinde anlaşma sağlanır. Ancak, Demirel yaklaşan seçimleri düşünerek devalüasyona yanaşmaz ve ‘anlayış’ ister. 1970 Martı’ında Paris’te yapılan “Türkiye’ye Yardım Konsorsiyumu” toplantısından, devalüasyon teklifi çıkar. Demirel’in de katıldığı bir başka toplantıda, “Devalüasyon yapılırsa darbe olur” sözleri üzerine Başbakan Süleyman Demirel, kendi ifadesi ile “Siyasi kariyerini ve partisinin geleceğini tehlikeye atmak pahasına” devalüasyonu kabul eder. Bunun üzerine, 10 Ağustos 1970 günü yapılan açıklamada; TL’nin dolar karşısındaki değerinin 9 liradan 14.85 liraya düşürüldüğü ilan edilir. Bir müddet sonra, 12 Mart 1971’de verilen askeri muhtıra ile Demirel hükümetinin görevden uzaklaştırılması; 1946 ve 1958’de olduğu gibi, Türkiye’de devalüasyon kararlarının (bir etki olarak) önemli gelişmelere yol açtığını göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Bu çerçevede, 1980 devalüasyonunun ardından 12 Eylül’ün geldiğini ve Demirel’in ikinci kez iktidardan indirildiğini hatırlatmakta da fayda var.   1980: $ 70 LİRA   15 Ekim 1979 seçimlerinin ardından 12 Kasım’da kurulan azınlık hükümeti, büyük ekonomik ve sosyal problemlerle boğuşmak zorundaydı. Zamanın DPT Müsteşarı Turgut Özal, Başbakan Demirel’e sunduğu ve alınması gereken tedbirleri belirttiği raporunda; “Türk parasının gerçek değeri ile dış işlemlerin yapılması” gerektiği görüşüne yer verir. Ekonominin rayından çıkmış olması, döviz yokluğu, elektrik kesintileri, yokluk ve karaborsa, Özal’ın tekliflerinin dikkate alınmasını sağlar. Bu rapor doğrultusunda alınan “24 Ocak Kararları” ile TL’nin dolar karşısındaki değeri 70 liraya indirilir. Açıklanan kararların üzerinden 8 ay geçtikten sonra, 12 Eylül 1980’de yapılan askeri müdahale hem Demirel’i ikinci kez iktidardan uzaklaştırır hem de büyük devalüasyonlar sonrası yaşanan gelişmelerin sonucuna bir defa daha dikkat çeker.   5 NİSAN 1994 FACİASI!   12 Eylül askeri müdahalesinin ardından yaşanan siyasi gelişmeler, Turgut Özal liderliğindeki ANAP’ın ‘radikal icraatlarına’ sahne oldu. 1983 ve 1987 seçimlerinde tek başına iktidar olan ANAP, Turgut Özal’ın, ilginçtir ki; siyasilerden tepki gören, ancak vatandaşlarca destek verilen ekonomi politikalarını büyük bir hızla ve tavizsiz uyguladı. Zamanla yasaklı siyasetçilerin sahnedeki yerini alması ve siyasi partilerdeki iç gelişmeler dengeleri değiştirdi. Seçim sonuçları koalisyon hükümetlerini kaçınılmaz kıldı. Süreç ekonomiyi olumsuz yönde etkilerken, yeni bir ‘istikrar tedbiri’ de kaçınılmaz hal aldı. Tansu Çiller başkanlığındaki DYP-SHP koalisyon hükümeti, ekonominin nefes alması için 5 Nisan 1994 tarihinde “Ekonomik Önlemler Uygulama Planı”nı açıkladı. Toplumsal hayatı derinden etkileyen bu kararlar, büyük sıkıntılara yol açmakla birlikte; ileride doğabilecek daha büyük felaketleri önlemesi bakımından önemli ve gerekliydi. Zaten toplumu sarsan etkisi geç kalmasından kaynaklanıyordu. “İstikrar tedbirleri” sonucu vatandaşın cebindeki para bir gecede yüzde 40 değer kaybederken; TL, dolar karşısında erimeye devam ediyordu. Kararların açıklandığı ilk gün, Merkez Bankası doların resmi döviz kurunu 32.053 TL olarak ilan etti. Buna karşılık, doların iki gün sonra yani 7 Nisan’daki serbest piyasa değeri 42 bin TL’yi buldu.    24 OCAK- 5 NİSAN MUKAYESESİ   24 Ocak 1980’de yapılan devalüasyon, daha önce yapılanlardan hatta 5 Nisan 1994’tekinden bile farklıydı. Prof. Dr. Ahmet Kılıçbay’ın ifadesi ile “24 Ocak 1980, Türkiye’de ekonomik sorunlara ve onun çözümü yollarına yeni bir yaklaşımın getirildiği bir dönemin başlangıcıdır. 24 Ocak Türk ekonomi modelinin bir anlamda ‘revizyonu’ döneminin başı sayılabilir.” (Türk Ekonomisi, İş Bankası Yayınları, 1994) 24 Ocak kararları ile doların yüzde 350 değer kazanmasına karşılık, gübreye yüzde 700 zam yapılmasına vatandaşın büyük çaplı tepki göstermemesinin sebebi; bu kararların alındığı dönemde fabrikaları çalıştıracak elektrik, vatandaşı ısıtacak yakıt, ulaşımı sağlayacak petrol bulunamayışıydı. Başbakan Süleyman Demirel kaloriferler yanmadığı için makamında palto ile oturuyordu. Merkez Bankası’nın döviz rezervleri 9 milyon dolara (evet milyar değil milyon dolara) inmişti. Sokakları saran anarşi ise iç savaş noktasına ulaşmıştı. Kısacası, vatandaş yeni bir “fedakarlık” için hazırdı!... 5 Nisan 1994’e giden yolda durum 1980’deki kadar vahim değildi. Felaket geliyorum diye bağırıyordu fakat duyan yoktu. Dünya Bankası Uzmanı Prof. Oktay Yenal, Merkez Bankası eski Başkanı Bülent Gültekin’in isteği üzerine hazırladığı 3 Aralık 1993 tarihli raporunda, kapıya dayanan felakete dikkat çekiyor ve “Ciddi bir dengeleme programının geciktirilmemesi gereği açıktır” diyordu.   BUZ TABAKASI   Financial Times’ın Kasım 93’te “Türk Finans ve Endüstri Sektörü” ile ilgili özel ekinde yer alan “Türkiye ince bir buz tabakası üzerinde kayıyor” ifadeleri, yine aynı noktaya işaret ediyordu. Bu arada iş dünyası da yaşanan ve yaşanacak tehlikelere dikkat çekiyordu. Buna rağmen konuya duyarsız kalınması Türkiye’yi “Kara Çarşamba”ya getirdi. 19 Ocak 1994 Çarşamba günü; doların 18 bin liradan başlayan, 24 bine dayanan ve günün sonunda 18 bin 650 liradan kapanan değer değişiklikleri, “rantiyeciler”in servetine servet katarken, aynı zamanda son altı yılın en büyük krizi yaşanıyordu. Bir gün içindeki bu baş döndürücü gelişmeler; devletin milli gelirin yüzde 44’ünü yediği, buna karşılık yüzde 28’ini karşıladığı ve 60 trilyonluk KİT zararlarının bulunduğu bir ortamda cereyan ediyordu. Nihayet dayanılmaz noktaya gelindi ve IMF ile yapılan anlaşma sonunda 5 Nisan 1994 kararları açıklandı.   ENDONEZYA ÖRNEĞİ...   1970 devalüasyonu öncesi Başbakan Süleyman Demirel’e söylenen “Devalüasyon yapılırsa darbe olur” sözleri kadar önemli bir uyarı da,  Merkez Bankası eski Başkanı ve dönemin İzmir Milletvekili Rüştü Saraçoğlu’ndan gelmişti. 27 Kasım 1998’de Türk Ekonomik Hukuku Araştırmaları Vakfı’nın “Uluslar arası Para Hareketleri ve Etkileri” paneline katılan Saraçoğlu, kimsenin devalüasyon çığırtkanlığı yapmaması gerektiğini söylediği konuşmasında şu ifadelere yer veriyordu: “Bir devalüasyon olursa, 1994’ten daha kötü sonuçlara yol açar. Devalüasyon çığırtkanlığını bırakın. Sosyal ortam 1994’ten daha gergin. Böyle bir kriz, Endonezya benzeri olayların çıkmasına sebep olur.”   TL’NİN BAŞ BELASI ENFLASYON Enflasyon, halkın kanını emerek semirmeyi, milli para birimlerini kemirerek gerçekleştiriyor. Zamanla insanların karşısına bir canavar olarak çıkan enflasyon, Türk milletini ve TL’yi sevmiş olsa gerek ki, yakamızı bırakmıyor bir türlü!.. 57. Hükümetin, artık kucağında yaşamak istemediğimiz bu canavardan bizi kurtarmasını bekliyoruz...   1950’li yılların ikinci yarısından itibaren hissedilmeye başlanan enflasyonun etkileri, 1991’de daha da ağırlaşmaya başladı. 5 Nisan karaları ile 1994’te en yüksek noktasına ulaşan enflasyon, Toptan Eşya Fiyatları Endeksi bakımından yüzde 149.6 olarak gerçekleşti. Tüketici Fiyatları Endeksi’ne göre de yüzde 125.8 olarak karşımıza çıkan enflasyon, Türkiye’yi savaş şartları ortamına sürükledi.   1938’DEN BUGÜNE...   Türkiye’nin 1938 yılına kadar uzanan bir “Toptan Eşya Fiyatı Endeksi” bulunuyor. Buna göre, 1938-46 yılları arasında toptan eşya fiyatlarının 4 kat arttığını görüyoruz. Bu rakam 1963’e gelindiğinde 13 katı buluyor. 1938-70 arası ise 30 katı aşıyor. 1970’den sonraki artış hep katlanarak gidiyor. Bu durum, TL’nin yurt içindeki eriyiş sürecinin de göstergesidir.   1957-1999 ARASI ENFLASYON   Enflasyonun sarsıcı etkilerinin 1950’li yıllardan itibaren hissedilmeye başlandığını ifade etmiştik. 1957 yılında yüzde 25 olarak görülen enflasyon, çeşitli iniş çıkışlardan sonra 1980’li yıllarda da yüzde 25 olarak çıkıyor karşımıza.  Ancak, 1957’de büyük bir ekonomik bunalımın göstergesi sayılan bu oran; 1980’lerde, “Hızlı ekonomik büyümenin bir gereği” ve bir “ekonomi politikası” olarak görülüyor. Fakat, 1991’den sonra sürekli artan enflasyon, 1994’e gelindiğinde yüzde 146.6 gibi felaket noktasına ulaşıyor. Aynı yıl içinde sanayileşmiş ülkelerde enflasyon ortalaması yüzde 3, gelişmekte olan ülkelerde ise yüzde 47.3 civarındaydı.  DİE’nin açıklamalarına göre 1998’de yüzde 70’i aşan enflasyon, 1999 yılı itibariyle de yüzde 68.8 olarak gerçekleşti. 25 Ocak 2000 tarihli yazımda bu bilgi ve değerlendirmeler yer alıyordu. Sonrası bir başka yazı konusu…
Ekleme Tarihi: 31 Ocak 2023 - Salı

23 yıl önceki bir yazım ile 24 Ocak Kararlarının 43. Yıl Dönümü ve devalüasyonlar-2-

DEMİREL’İN “ZOR KARARI”

IMF Heyeti Başkanı Ernest Sturc 1966 yılında yeni bir devalüasyonun zorunluluğundan söz etmeye başladı. 1968’e gelindiğinde IMF, ‘9 lira kurtarmıyor’ diye bastırıyordu. Dönemin DPT Müsteşarı Turgut Özal, Merkez Bankası Başkanı ise Naim Talu idi. IMF’nin 1968 konsültasyonu üzerine olumsuz bir rapor hazırlamaya karar vermesi sonucu; Sturc, Başbakan Süleyman Demirel ile görüştürülür. Tartışmalı geçen toplantının ardından bir yıl sonra yapılacak bir görüşme üzerinde anlaşma sağlanır. Ancak, Demirel yaklaşan seçimleri düşünerek devalüasyona yanaşmaz ve ‘anlayış’ ister. 1970 Martı’ında Paris’te yapılan “Türkiye’ye Yardım Konsorsiyumu” toplantısından, devalüasyon teklifi çıkar. Demirel’in de katıldığı bir başka toplantıda, “Devalüasyon yapılırsa darbe olur” sözleri üzerine Başbakan Süleyman Demirel, kendi ifadesi ile “Siyasi kariyerini ve partisinin geleceğini tehlikeye atmak pahasına” devalüasyonu kabul eder. Bunun üzerine, 10 Ağustos 1970 günü yapılan açıklamada; TL’nin dolar karşısındaki değerinin 9 liradan 14.85 liraya düşürüldüğü ilan edilir. Bir müddet sonra, 12 Mart 1971’de verilen askeri muhtıra ile Demirel hükümetinin görevden uzaklaştırılması; 1946 ve 1958’de olduğu gibi, Türkiye’de devalüasyon kararlarının (bir etki olarak) önemli gelişmelere yol açtığını göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Bu çerçevede, 1980 devalüasyonunun ardından 12 Eylül’ün geldiğini ve Demirel’in ikinci kez iktidardan indirildiğini hatırlatmakta da fayda var.

 

1980: $ 70 LİRA

 

15 Ekim 1979 seçimlerinin ardından 12 Kasım’da kurulan azınlık hükümeti, büyük ekonomik ve sosyal problemlerle boğuşmak zorundaydı. Zamanın DPT Müsteşarı Turgut Özal, Başbakan Demirel’e sunduğu ve alınması gereken tedbirleri belirttiği raporunda; “Türk parasının gerçek değeri ile dış işlemlerin yapılması” gerektiği görüşüne yer verir. Ekonominin rayından çıkmış olması, döviz yokluğu, elektrik kesintileri, yokluk ve karaborsa, Özal’ın tekliflerinin dikkate alınmasını sağlar. Bu rapor doğrultusunda alınan “24 Ocak Kararları” ile TL’nin dolar karşısındaki değeri 70 liraya indirilir. Açıklanan kararların üzerinden 8 ay geçtikten sonra, 12 Eylül 1980’de yapılan askeri müdahale hem Demirel’i ikinci kez iktidardan uzaklaştırır hem de büyük devalüasyonlar sonrası yaşanan gelişmelerin sonucuna bir defa daha dikkat çeker.

 

5 NİSAN 1994 FACİASI!

 

12 Eylül askeri müdahalesinin ardından yaşanan siyasi gelişmeler, Turgut Özal liderliğindeki ANAP’ın ‘radikal icraatlarına’ sahne oldu. 1983 ve 1987 seçimlerinde tek başına iktidar olan ANAP, Turgut Özal’ın, ilginçtir ki; siyasilerden tepki gören, ancak vatandaşlarca destek verilen ekonomi politikalarını büyük bir hızla ve tavizsiz uyguladı. Zamanla yasaklı siyasetçilerin sahnedeki yerini alması ve siyasi partilerdeki iç gelişmeler dengeleri değiştirdi. Seçim sonuçları koalisyon hükümetlerini kaçınılmaz kıldı. Süreç ekonomiyi olumsuz yönde etkilerken, yeni bir ‘istikrar tedbiri’ de kaçınılmaz hal aldı. Tansu Çiller başkanlığındaki DYP-SHP koalisyon hükümeti, ekonominin nefes alması için 5 Nisan 1994 tarihinde “Ekonomik Önlemler Uygulama Planı”nı açıkladı. Toplumsal hayatı derinden etkileyen bu kararlar, büyük sıkıntılara yol açmakla birlikte; ileride doğabilecek daha büyük felaketleri önlemesi bakımından önemli ve gerekliydi. Zaten toplumu sarsan etkisi geç kalmasından kaynaklanıyordu. “İstikrar tedbirleri” sonucu vatandaşın cebindeki para bir gecede yüzde 40 değer kaybederken; TL, dolar karşısında erimeye devam ediyordu. Kararların açıklandığı ilk gün, Merkez Bankası doların resmi döviz kurunu 32.053 TL olarak ilan etti. Buna karşılık, doların iki gün sonra yani 7 Nisan’daki serbest piyasa değeri 42 bin TL’yi buldu.

 

 24 OCAK- 5 NİSAN MUKAYESESİ

 

24 Ocak 1980’de yapılan devalüasyon, daha önce yapılanlardan hatta 5 Nisan 1994’tekinden bile farklıydı. Prof. Dr. Ahmet Kılıçbay’ın ifadesi ile “24 Ocak 1980, Türkiye’de ekonomik sorunlara ve onun çözümü yollarına yeni bir yaklaşımın getirildiği bir dönemin başlangıcıdır. 24 Ocak Türk ekonomi modelinin bir anlamda ‘revizyonu’ döneminin başı sayılabilir.” (Türk Ekonomisi, İş Bankası Yayınları, 1994)

24 Ocak kararları ile doların yüzde 350 değer kazanmasına karşılık, gübreye yüzde 700 zam yapılmasına vatandaşın büyük çaplı tepki göstermemesinin sebebi; bu kararların alındığı dönemde fabrikaları çalıştıracak elektrik, vatandaşı ısıtacak yakıt, ulaşımı sağlayacak petrol bulunamayışıydı. Başbakan Süleyman Demirel kaloriferler yanmadığı için makamında palto ile oturuyordu. Merkez Bankası’nın döviz rezervleri 9 milyon dolara (evet milyar değil milyon dolara) inmişti. Sokakları saran anarşi ise iç savaş noktasına ulaşmıştı. Kısacası, vatandaş yeni bir “fedakarlık” için hazırdı!...

5 Nisan 1994’e giden yolda durum 1980’deki kadar vahim değildi. Felaket geliyorum diye bağırıyordu fakat duyan yoktu. Dünya Bankası Uzmanı Prof. Oktay Yenal, Merkez Bankası eski Başkanı Bülent Gültekin’in isteği üzerine hazırladığı 3 Aralık 1993 tarihli raporunda, kapıya dayanan felakete dikkat çekiyor ve “Ciddi bir dengeleme programının geciktirilmemesi gereği açıktır” diyordu.

 

BUZ TABAKASI

 

Financial Times’ın Kasım 93’te “Türk Finans ve Endüstri Sektörü” ile ilgili özel ekinde yer alan “Türkiye ince bir buz tabakası üzerinde kayıyor” ifadeleri, yine aynı noktaya işaret ediyordu. Bu arada iş dünyası da yaşanan ve yaşanacak tehlikelere dikkat çekiyordu. Buna rağmen konuya duyarsız kalınması Türkiye’yi “Kara Çarşamba”ya getirdi. 19 Ocak 1994 Çarşamba günü; doların 18 bin liradan başlayan, 24 bine dayanan ve günün sonunda 18 bin 650 liradan kapanan değer değişiklikleri, “rantiyeciler”in servetine servet katarken, aynı zamanda son altı yılın en büyük krizi yaşanıyordu. Bir gün içindeki bu baş döndürücü gelişmeler; devletin milli gelirin yüzde 44’ünü yediği, buna karşılık yüzde 28’ini karşıladığı ve 60 trilyonluk KİT zararlarının bulunduğu bir ortamda cereyan ediyordu. Nihayet dayanılmaz noktaya gelindi ve IMF ile yapılan anlaşma sonunda 5 Nisan 1994 kararları açıklandı.

 

ENDONEZYA ÖRNEĞİ...

 

1970 devalüasyonu öncesi Başbakan Süleyman Demirel’e söylenen “Devalüasyon yapılırsa darbe olur” sözleri kadar önemli bir uyarı da,  Merkez Bankası eski Başkanı ve dönemin İzmir Milletvekili Rüştü Saraçoğlu’ndan gelmişti. 27 Kasım 1998’de Türk Ekonomik Hukuku Araştırmaları Vakfı’nın “Uluslar arası Para Hareketleri ve Etkileri” paneline katılan Saraçoğlu, kimsenin devalüasyon çığırtkanlığı yapmaması gerektiğini söylediği konuşmasında şu ifadelere yer veriyordu:

“Bir devalüasyon olursa, 1994’ten daha kötü sonuçlara yol açar. Devalüasyon çığırtkanlığını bırakın. Sosyal ortam 1994’ten daha gergin. Böyle bir kriz, Endonezya benzeri olayların çıkmasına sebep olur.”

 

TL’NİN BAŞ BELASI ENFLASYON

Enflasyon, halkın kanını emerek semirmeyi, milli para birimlerini kemirerek gerçekleştiriyor. Zamanla insanların karşısına bir canavar olarak çıkan enflasyon, Türk milletini ve TL’yi sevmiş olsa gerek ki, yakamızı bırakmıyor bir türlü!.. 57. Hükümetin, artık kucağında yaşamak istemediğimiz bu canavardan bizi kurtarmasını bekliyoruz...

 

1950’li yılların ikinci yarısından itibaren hissedilmeye başlanan enflasyonun etkileri, 1991’de daha da ağırlaşmaya başladı. 5 Nisan karaları ile 1994’te en yüksek noktasına ulaşan enflasyon, Toptan Eşya Fiyatları Endeksi bakımından yüzde 149.6 olarak gerçekleşti. Tüketici Fiyatları Endeksi’ne göre de yüzde 125.8 olarak karşımıza çıkan enflasyon, Türkiye’yi savaş şartları ortamına sürükledi.

 

1938’DEN BUGÜNE...

 

Türkiye’nin 1938 yılına kadar uzanan bir “Toptan Eşya Fiyatı Endeksi” bulunuyor. Buna göre, 1938-46 yılları arasında toptan eşya fiyatlarının 4 kat arttığını görüyoruz. Bu rakam 1963’e gelindiğinde 13 katı buluyor. 1938-70 arası ise 30 katı aşıyor. 1970’den sonraki artış hep katlanarak gidiyor. Bu durum, TL’nin yurt içindeki eriyiş sürecinin de göstergesidir.

 

1957-1999 ARASI ENFLASYON

 

Enflasyonun sarsıcı etkilerinin 1950’li yıllardan itibaren hissedilmeye başlandığını ifade etmiştik. 1957 yılında yüzde 25 olarak görülen enflasyon, çeşitli iniş çıkışlardan sonra 1980’li yıllarda da yüzde 25 olarak çıkıyor karşımıza.  Ancak, 1957’de büyük bir ekonomik bunalımın göstergesi sayılan bu oran; 1980’lerde, “Hızlı ekonomik büyümenin bir gereği” ve bir “ekonomi politikası” olarak görülüyor. Fakat, 1991’den sonra sürekli artan enflasyon, 1994’e gelindiğinde yüzde 146.6 gibi felaket noktasına ulaşıyor. Aynı yıl içinde sanayileşmiş ülkelerde enflasyon ortalaması yüzde 3, gelişmekte olan ülkelerde ise yüzde 47.3 civarındaydı.

 DİE’nin açıklamalarına göre 1998’de yüzde 70’i aşan enflasyon, 1999 yılı itibariyle de yüzde 68.8 olarak gerçekleşti.

25 Ocak 2000 tarihli yazımda bu bilgi ve değerlendirmeler yer alıyordu. Sonrası bir başka yazı konusu…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ankhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.