Türkiye’nin Tescilli Pide, Ekmek, Börek ve Çöreklerinin Sayısı 150’yi Geçti
Fransız roman yazarı ve felsefe profesörü Muriel Barbery’nin Türkçeye çevrilen ilk romanı ‘Gurmenin Son Yemeği’dir. Kitabı okuduğumda yıl 2000’di ve çok etkilenmiştim. Ölüm döşeğindeki bir gurmeyi anlatıyordu. Barbery’nin Türkçeye çevrilen bir sonraki kitabı ise ‘Kirpinin Zarafeti’ oldu. Bu kez eserin kahramanı bir kitap kurduydu ve okuyucuyu klasikler arasında yolculuğa çıkarıyordu.
Muriel Barbery’nin ‘Gurmenin Son Yemeği’ni hatırlamama sebep, pide kokusudur. Kitabın kahramanı, loş bir odada ölümünü bekleyen yaşlı bir gurmedir. Gurme, ölmeden önce hangi yemeği yemek istediğine karar verirken geçmişinde onu etkilemiş tatları yeniden anımsar. Bunlar arasında en eskilerden, en yenilere, en karmaşık yemeklerden en sıradan lezzetlere gelgitler yaşar.
Yaşlı gurmenin zihnine bir soru takılır: “Ruhumun derinliklerinde unutulmuş, gizlenmiş tat neydi?” Gurme, bu sorunun yanıtını bulamama telaşındadır. Sonsuzluk yolculuğuna dakikalar kala, bu tadı aldığı yemeği hatırlamak ister. Onu hatırlamadan son nefesini vermekten korkmaya başlar.
Yüzlerce yemek geçer belleğinden ve onları tadarken aldığı hazları anımsar. Gurmenin tatmadığı lezzet kalmamıştır. Buna rağmen ruhunun derinliklerinde unutulmuş, gizlenmiş tadı hatırlayamaz.
Dünyanın Tadı: Ekmek
Sonra en sevdiği yiyecek olan ekmeği düşünür. Tanrı’ya, “İnsanları yeryüzünde yaşatan ekmekten başka ne var?” diye sorar. Burnuna kızarmış ekmek kokuları gelmeye başladığında, hayatının lezzetini bulmuştur ve “Artık ölebilirim” dedikten sonra son nefesini verir. Yüzünde öyle mutlu bir ifade vardır ki, odadakiler onun öldüğünü anlamazlar bile…
‘Gurmenin Son Yemeği’ bir solukta okuyacağınız, keyifli ve akıcı bir roman olduğu kadar bir yemek kültürü/tarihi kitabı. Roman aynı zamanda yaşamının merkezine yemeği alan, bu işi meslek edinen insanların çevresi ile nasıl bir ilişki kurabileceğini seçenekleriyle aktarıyor.
Bizim “ Horoz ölür, gözü çöplükte kalır” atasözümüz var ya; tam onu anlatıyormuş diye aklınıza gelebilir. Gelmesin. Sanat hayal gücünün sınırlarında gezmektir, insan ruhunu yükseltir ve yüceltir. Sanat, insanın kabasını alır ve inceltir. Sanattan uzak kalmak kütüklüğe razı olmaktır. Edebiyat da bir sanattır ve roman edebiyatın en gürültülü konağıdır. İyi ki sanat var, iyi ki sanatçılar var. Konağın gürültüsü içinde çok sayıda deruni ses vardır. O sesler bizi yeni yolculuklara çıkarır.
İnanıyorum ki, ekmek kokulu bir eve doğan bebek, uzun bir ömür sürüp son yolculuğuna çıkan bir yaşlıya dönüşmüş iken yine ekmek kokusunu hatırlayacaktır. Kızarmış bir dilim ekmeğin damakta ve zihinde bıraktığı tat, baldan da kaymaktan da lezzetlidir.
Türkiye’nin Zenginliğine Bakar mısınız!
Türkiye’de pide çeşitleri ile Türk Patent Kurumu’ndan ‘Coğrafi İşaret’ almış ekmek, börek ve çörek çeşitlerinin dökümünü aşağıda göreceksiniz. Türk Patent Kurumu’nun ‘Coğrafi İşaretler Portalı’ndan aldığım verileri incelerken pide kültürümüzün zenginliğine hayret edeceksiniz. Bazı börek ve çöreklerimizin adlarını da ilk kez duyacaksınız.
Kiminiz, “benim en sevdiğim pideler, börek ve çörekler listelenmiş” derken, kiminiz “Bizim illerin lezzetlerini göremedik” diye yakınacak. Şimdilik 150’ye yakın hamur işi tescillenerek, coğrafi işaret almış. Tescilden habersizlerin isimlerini tespit etmek bile başlıbaşına bir araştırma konusu. Biliyoruz ki, pide, ekmek, çörek ve börek çeşitlerimizin gerçek sayısı bunlardan katbekat fazladır.
İşte “Coğrafi İşaret” almış, bir bölgeye ait olduğu “tescillenmiş,” daha çok Ramazan’da ve özel günlerde sofraları şenlendiren ekmek, pide, börek ve çörek çeşitlerimiz:
Gaziantep tırnaklı pidesi, Afyonkarahisar ak pide, Afyonkarahisar haşhaşlı katmer, Afyonkarahisar övmesi, Afyonkarahisar patatesli ekmeği, Aksaray tahinlisi, Manisa Al…