Çankaya'dan bir okul yolu manzarası
[simple-author-box]
Salgın nedeniyle kapanan okullar, uzun bir aradan sonra nihayet açıldı. 18 milyondan fazla öğrenci, 1 milyon 300 bin öğretmen, 300 bin eğitim çalışanı okulun yolunu tuttu. Okulların açılması için gerekli önlemlerin alındığı yönündeki açıklamaları yetkililerden dinledik. Maske işine sıkı sıkı sarılsak da temizlik ve mesafe konusunda işimizin zor olduğunu ilk günden gözlemledik. Bizde yönetimin söylemleri ile hayatın gerçekleri maalesef çelişir ve birbirine tezattır.
Akpınar Mahallesi, Çankaya Belediyesi hizmet alanı içinde, fiziki anlamda, Ankara'ya tepeden bakan bir yerleşimdir. Bu yazımda, bu mahalledeki bir ilkokula, yine fiziki anlamda Ankara'nın en yeni ve bakımlı okullarından biri olan Turhan Dökmeci İlkokulu'na zoom yapmak istiyorum. Okul içlerini, bahçesini ve dersliklerin temizliğini, öğretmen ve öğrencilerin maske takmaları gibi önlemlerini bilmiyorum. Okulun çevresinde ve 858. Cadde'de gördüklerimi paylaşmak istiyorum.
Bu kez eleştiri okları, yerel yönetime gidecek. İsabet ettirip ettiremeyeceğimi bilmiyorum. Amacım, can yakmak değil, bir soruna dikkati çekmek. Üstelik hedeflerin derisi öyle kalın ki, isabet eden okun saplanma ihtimali milyonda bir. Ne kan akar, ne acıtır. Dedim ya, bu ülkede sorumluluk makamında kim varsa onların hepsinin derisi kalın.
Önce, uzun yıllar önce gerçekleştirilmiş bir deneyi hatırlatmak isterim. Bu deney "Kırık cam teorisi" olarak günümüzde de geçerliğini devam ettiren ve bilim çevrelerinde kabul gören bir deneydir.
BİR KERE OLMUŞSA YOL OLUR
Amerikalı suç psikoloğu Philip Zimbardo'nun 1969 yılında yapmış olduğu bir deneyden esinlenerek elde edilmiş kriminolojik (Suç bilimi) bir teoridir. Yolda yürürken kestane yediğinizi hayal edin veya parkta çekirdek çitlediğinizi... Kestaneyi soymaya başladınız veya çekirdeği çıtlatıp bitirdiniz. Elinizde bir sürü kabuk kaldı. Çöp kutusu yakınınızda veya çok uzağınızda... Ama gözleriniz yerde. Eğer yerde başka çöpler de görürseniz muhtemelen siz de yere atarsınız ama yerde hiç çöp yoksa o zaman kestanenin veya çekirdeklerin kabuklarını yere atmadan önce birkaç kez düşünürsünüz.
"Kırık pencere teorisi" ya da daha bilinen ismiyle "Kırık cam teorisi" insanların olduğu çevrede bozulma varsa, yasanın olmadığı düşüncesinin benimsendiğini öngörüyor. Ünlü Stanford hapishane deneyiyle tanınan ve bu konuda pek çok kitaba ve filme ilham kaynağı olan Profesör Philip Zimbardo, bir başka başarılı ancak görece daha az ünlü araştırmaya önderlik etmiştir.
Bu deneyde, iki sahipsiz araç biri zengin, diğer fakir bir mahallede olmak üzere iki ayrı sokağa bırakılmıştır. Birkaç saat içinde, fakir mahalledeki araç oldukça büyük zarara uğrarken diğeri olduğu yerde zarar görmeden kalmış ve bu sonuçlara göre, "yoksulluk ve ötekileştirme" bu suçun işlenmesinde en büyük rolü oynamıştır kanısına ulaşılmıştı. Fakat deney hala tamamlanmış değildi. Daha sonra araştırmacılar durumda şiddet ve değişiklik yapmak ve gözlemlemek için hâlâ mükemmel durumda olan arabanın camını kırdılar. Sizce ne oldu?
Hırsızlık, şiddet ve vandalizm bu arabanın sonunu da aynen fakir mahalledeki arabaya benzetti. Sonuç olarak, araştırmacılar sebebin yoksulluk olmadığını; terk edilmiş bir aracın camının kırık olmasının kayıtsızlık, zarar verme ve zaten dikkat çekmeyeceği algısının oluşmasına neden olduğunu anladı. Başka bir deyişle, kanunsuzluk, kuralsızlık ve itaatsizlik hissi yaratılmış oldu. Kırık cam, o aracın zaten değersiz olduğu izlenimini yarattı. Bu koşulda, arabaya yapılan her bir saldırı vandalizm kontrol edilmez hale gelinceye kadar bu fikrin onaylanmasına ve tekrar edilmesine neden oldu.
1980’lerde New York metrosu, şehrin en tehlikeli yeriydi. Kırık cam teorisini referans alarak metro istasyonundaki zararı telafi etmeye koyuldular. Her yer temizlendi, grafitiler silindi ve soygunlara karşı büyük önlemler alınarak cezalar kesilmeye başlandı. Sonuç olarak metro daha güvenli bir hale getirildi. New York polisi suça karşı sıfır tolerans gösterdi. Herhangi bir kanun veya kuralın çiğnenmesine müsamaha edilmedi. Temiz ve düzenli toplum için teşvikte bulunuldu. Sonuçta New York City’deki suç oranı büyük ölçüde azaltılmış oldu.
Otomobil deneyindeki gibi camların kırılmaya devam edeceği aşikar. Bu durum, esnekliğin çok gevşek olmaya başladığı her yerde olabilir. Kimsenin onarmadığı bir binada kırık bir cam varsa, diğer camların sonunun da aynı olması kaçınılmazdır. Eğer bir toplumda umutsuzluk işaretleri görülüyor ve kimse umursamıyorsa, bu o toplumda daha fazla suç işlenmesinin yolunu açabilir.
Küçük aksaklıklar büyük problemlere ve bunlar da kaosa neden olabilir. Küçük taşkınlıklar çıkmasına izin verilirse insanlar aynı türden suçları daha sık işlemeye başlar. Sağanak yağmur misali; her yer ıslanır.
ÖRNEKLER KÖTÜ OLURSA
Turhan Dökmeci İlkokulu'nun çevresi de aynen böyle. 858. Cadde'nin ve özellikle Turhan Dökmeci İlkokulu'nun önü, yanları çöpten geçilmiyor. Okulun önünde Çankaya Belediyesi'ne ait dört adet çöp bidonu var. Bidonların ikisi tam olarak öğrencilerin ve servis araçlarının girdiği kapının önünde. Diğer ikisi de okul bahçesinin bittiği köşede. Şimdi buradan yakın çekim görüntüleri dikkatinize sunmak istiyorum. Sigara izmaritleri, öyle çoklar ki, büyük bölümü öğretmenlere ait. Her teneffüste tiryaki olan öğretmenler okuldan çıkıp, caddenin bir köşesine konuşlanıyor. Hemen sigaralar yakılıyor. Bir teneffüse kaç sigara sığarsa tüketim o kadar. Bir de çocuklarını almaya gelen veliler var. Onların büyük bölümü de beklerken elden ve dudaktan sigarayı eksik etmeyen gruptan. Bunların diğer velilere saygısızlık yapmış olacağı endişesi yok. Okul önleri öğretmen ve velilerin sigara izmaritleriyle dolu. Burası bir ilkokul. Küçük öğrenciler maske kullanmayı bilmiyor olmalılar ki, her gün onlarca maske okul önündeki caddede. Dondurma, sakız, çikolata ve benzeri atıştırmalıkların ambalajları, yere düşmüş parçaları da aynı yoldaki çöplerin içinde... Okullar açılalı ikinci haftaya giriyoruz. Cam atıklarının konulması için bırakılmış çöp kutusu ağzına kadar dolmuş, taşmış. Filmlerde üzeri dumanlı bir şekilde kamufle edilen içeceklerin de bulunduğu yüzlerce şişe yola dağılmış. İki hafta olmuş, hâlâ alınmamış.
Bu kadar mı? Asla. Elinde sigara ile çocuğunu karşılayan veliler, maskesiz veliler, okulun giriş kapısı önünde minik öğrencileri ezme tehlikesinden habersiz araç kullanan veliler, öğrenci servis araçları... Dahası da var ama bu kadarı yeter.
Çocuklar, örneklere bakar. Çocuklar kamera gibi kaydeder. Örnekliğimiz işte bu. Milli Eğitim Bakanlığı üzerine düşeni ne ölçüde yapıyor? Yerel yönetimlerin okullarla bir ilgisi var mı? Cadde ve sokak temizlikleri kime ait? Veliler, çocuklarının rol modelleri değil mi? Minik yavrularımız bir makine, bir robot mu? Okulda program yüklenip evlerimize özel çocuklar olarak gelebilsinler diye işlemden mi geçiriliyor?
Lübnanlı yazar, şair, ressam ve her tarakta bezi olan bir derin düşünür Halil Cibran’ın, Hz. Ali'den esinlenerek yazdığı şu satırları lütfen hatırlayalım:
“Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil. Onlar kendi yolunu izleyen Hayat’ın oğulları ve kızları.”
Hz Ali, bu sözü şöyle ifade etmiş:
"Çocuklarınızı bulunduğunuz zamana göre değil, onların yaşayacakları devre göre yetiştirin."
Karşımızda irade, duygu ve düşünce filizi veren taze fidanlar var. Gazeteci Ahmet Tezcan, hem karakter hem gazeteci olarak takdir ettiğim güzel insanlardandır. Ömrünü gazeteciliğe hasretmiştir. Çok da güzel işlere imza atmıştır. Şimdi Ankhaber'de tek kelimesi bile atlanmadan okunması gereken yazılar yazmaktadır. Ahmet Tezcan'ın son yazısından bir bölümü ödünç alarak, buraya not düşmek istiyorum:
"Önce çocuklara yoğunlaşmak, onları heyecanlandırmak gerekiyor. “Bu uçağı, bu füzeyi, bu barajı biz yaptık” diyeceksiniz. Hızlı trenlere bindirip başarıyı göstereceksiniz. Uçaklarla orman yangınları üzerinde uçurup yanmış yıkılmışı anlatacaksınız. Büyüklere anlatamadıklarınız küçüklere anlatacaksınız! Çocuklardan başlayarak önce BİZ olmayı öğreteceksiniz.
Ve asıl öğretmenden başlayacaksınız. Kılı kırk yarıp bulacaksınız o öğretmeni, yüreğini koyacak bu işe, inancını, imanını. Ve toplumda 1 NUMARA olacak öğretmen, cüzdanına hiç bakmayacak. İşte o zaman memleket gerçekten MİLLÎ yapı kazanır."
Çocuklarımız bu ülkenin... Aile, mahalle, okul, öğretmen, yerel yönetim, milli eğitim ve nihayetinde devlet çocuğuna sahip çıkmazsa, ülkenin geleceğine umut bağlamak boşunadır. Corona salgınından ürküyoruz ama asıl korkmamız gereken, o minik yavrulara kötü örnek olmaktır.
Ekleme
Tarihi: 22 Eylül 2021 - Çarşamba
Çankaya'dan bir okul yolu manzarası
[simple-author-box]
Salgın nedeniyle kapanan okullar, uzun bir aradan sonra nihayet açıldı. 18 milyondan fazla öğrenci, 1 milyon 300 bin öğretmen, 300 bin eğitim çalışanı okulun yolunu tuttu. Okulların açılması için gerekli önlemlerin alındığı yönündeki açıklamaları yetkililerden dinledik. Maske işine sıkı sıkı sarılsak da temizlik ve mesafe konusunda işimizin zor olduğunu ilk günden gözlemledik. Bizde yönetimin söylemleri ile hayatın gerçekleri maalesef çelişir ve birbirine tezattır.
Akpınar Mahallesi, Çankaya Belediyesi hizmet alanı içinde, fiziki anlamda, Ankara'ya tepeden bakan bir yerleşimdir. Bu yazımda, bu mahalledeki bir ilkokula, yine fiziki anlamda Ankara'nın en yeni ve bakımlı okullarından biri olan Turhan Dökmeci İlkokulu'na zoom yapmak istiyorum. Okul içlerini, bahçesini ve dersliklerin temizliğini, öğretmen ve öğrencilerin maske takmaları gibi önlemlerini bilmiyorum. Okulun çevresinde ve 858. Cadde'de gördüklerimi paylaşmak istiyorum.
Bu kez eleştiri okları, yerel yönetime gidecek. İsabet ettirip ettiremeyeceğimi bilmiyorum. Amacım, can yakmak değil, bir soruna dikkati çekmek. Üstelik hedeflerin derisi öyle kalın ki, isabet eden okun saplanma ihtimali milyonda bir. Ne kan akar, ne acıtır. Dedim ya, bu ülkede sorumluluk makamında kim varsa onların hepsinin derisi kalın.
Önce, uzun yıllar önce gerçekleştirilmiş bir deneyi hatırlatmak isterim. Bu deney "Kırık cam teorisi" olarak günümüzde de geçerliğini devam ettiren ve bilim çevrelerinde kabul gören bir deneydir.
BİR KERE OLMUŞSA YOL OLUR
Amerikalı suç psikoloğu Philip Zimbardo'nun 1969 yılında yapmış olduğu bir deneyden esinlenerek elde edilmiş kriminolojik (Suç bilimi) bir teoridir. Yolda yürürken kestane yediğinizi hayal edin veya parkta çekirdek çitlediğinizi... Kestaneyi soymaya başladınız veya çekirdeği çıtlatıp bitirdiniz. Elinizde bir sürü kabuk kaldı. Çöp kutusu yakınınızda veya çok uzağınızda... Ama gözleriniz yerde. Eğer yerde başka çöpler de görürseniz muhtemelen siz de yere atarsınız ama yerde hiç çöp yoksa o zaman kestanenin veya çekirdeklerin kabuklarını yere atmadan önce birkaç kez düşünürsünüz.
"Kırık pencere teorisi" ya da daha bilinen ismiyle "Kırık cam teorisi" insanların olduğu çevrede bozulma varsa, yasanın olmadığı düşüncesinin benimsendiğini öngörüyor. Ünlü Stanford hapishane deneyiyle tanınan ve bu konuda pek çok kitaba ve filme ilham kaynağı olan Profesör Philip Zimbardo, bir başka başarılı ancak görece daha az ünlü araştırmaya önderlik etmiştir.
Bu deneyde, iki sahipsiz araç biri zengin, diğer fakir bir mahallede olmak üzere iki ayrı sokağa bırakılmıştır. Birkaç saat içinde, fakir mahalledeki araç oldukça büyük zarara uğrarken diğeri olduğu yerde zarar görmeden kalmış ve bu sonuçlara göre, "yoksulluk ve ötekileştirme" bu suçun işlenmesinde en büyük rolü oynamıştır kanısına ulaşılmıştı. Fakat deney hala tamamlanmış değildi. Daha sonra araştırmacılar durumda şiddet ve değişiklik yapmak ve gözlemlemek için hâlâ mükemmel durumda olan arabanın camını kırdılar. Sizce ne oldu?
Hırsızlık, şiddet ve vandalizm bu arabanın sonunu da aynen fakir mahalledeki arabaya benzetti. Sonuç olarak, araştırmacılar sebebin yoksulluk olmadığını; terk edilmiş bir aracın camının kırık olmasının kayıtsızlık, zarar verme ve zaten dikkat çekmeyeceği algısının oluşmasına neden olduğunu anladı. Başka bir deyişle, kanunsuzluk, kuralsızlık ve itaatsizlik hissi yaratılmış oldu. Kırık cam, o aracın zaten değersiz olduğu izlenimini yarattı. Bu koşulda, arabaya yapılan her bir saldırı vandalizm kontrol edilmez hale gelinceye kadar bu fikrin onaylanmasına ve tekrar edilmesine neden oldu.
1980’lerde New York metrosu, şehrin en tehlikeli yeriydi. Kırık cam teorisini referans alarak metro istasyonundaki zararı telafi etmeye koyuldular. Her yer temizlendi, grafitiler silindi ve soygunlara karşı büyük önlemler alınarak cezalar kesilmeye başlandı. Sonuç olarak metro daha güvenli bir hale getirildi. New York polisi suça karşı sıfır tolerans gösterdi. Herhangi bir kanun veya kuralın çiğnenmesine müsamaha edilmedi. Temiz ve düzenli toplum için teşvikte bulunuldu. Sonuçta New York City’deki suç oranı büyük ölçüde azaltılmış oldu.
Otomobil deneyindeki gibi camların kırılmaya devam edeceği aşikar. Bu durum, esnekliğin çok gevşek olmaya başladığı her yerde olabilir. Kimsenin onarmadığı bir binada kırık bir cam varsa, diğer camların sonunun da aynı olması kaçınılmazdır. Eğer bir toplumda umutsuzluk işaretleri görülüyor ve kimse umursamıyorsa, bu o toplumda daha fazla suç işlenmesinin yolunu açabilir.
Küçük aksaklıklar büyük problemlere ve bunlar da kaosa neden olabilir. Küçük taşkınlıklar çıkmasına izin verilirse insanlar aynı türden suçları daha sık işlemeye başlar. Sağanak yağmur misali; her yer ıslanır.
ÖRNEKLER KÖTÜ OLURSA
Turhan Dökmeci İlkokulu'nun çevresi de aynen böyle. 858. Cadde'nin ve özellikle Turhan Dökmeci İlkokulu'nun önü, yanları çöpten geçilmiyor. Okulun önünde Çankaya Belediyesi'ne ait dört adet çöp bidonu var. Bidonların ikisi tam olarak öğrencilerin ve servis araçlarının girdiği kapının önünde. Diğer ikisi de okul bahçesinin bittiği köşede. Şimdi buradan yakın çekim görüntüleri dikkatinize sunmak istiyorum. Sigara izmaritleri, öyle çoklar ki, büyük bölümü öğretmenlere ait. Her teneffüste tiryaki olan öğretmenler okuldan çıkıp, caddenin bir köşesine konuşlanıyor. Hemen sigaralar yakılıyor. Bir teneffüse kaç sigara sığarsa tüketim o kadar. Bir de çocuklarını almaya gelen veliler var. Onların büyük bölümü de beklerken elden ve dudaktan sigarayı eksik etmeyen gruptan. Bunların diğer velilere saygısızlık yapmış olacağı endişesi yok. Okul önleri öğretmen ve velilerin sigara izmaritleriyle dolu. Burası bir ilkokul. Küçük öğrenciler maske kullanmayı bilmiyor olmalılar ki, her gün onlarca maske okul önündeki caddede. Dondurma, sakız, çikolata ve benzeri atıştırmalıkların ambalajları, yere düşmüş parçaları da aynı yoldaki çöplerin içinde... Okullar açılalı ikinci haftaya giriyoruz. Cam atıklarının konulması için bırakılmış çöp kutusu ağzına kadar dolmuş, taşmış. Filmlerde üzeri dumanlı bir şekilde kamufle edilen içeceklerin de bulunduğu yüzlerce şişe yola dağılmış. İki hafta olmuş, hâlâ alınmamış.
Bu kadar mı? Asla. Elinde sigara ile çocuğunu karşılayan veliler, maskesiz veliler, okulun giriş kapısı önünde minik öğrencileri ezme tehlikesinden habersiz araç kullanan veliler, öğrenci servis araçları... Dahası da var ama bu kadarı yeter.
Çocuklar, örneklere bakar. Çocuklar kamera gibi kaydeder. Örnekliğimiz işte bu. Milli Eğitim Bakanlığı üzerine düşeni ne ölçüde yapıyor? Yerel yönetimlerin okullarla bir ilgisi var mı? Cadde ve sokak temizlikleri kime ait? Veliler, çocuklarının rol modelleri değil mi? Minik yavrularımız bir makine, bir robot mu? Okulda program yüklenip evlerimize özel çocuklar olarak gelebilsinler diye işlemden mi geçiriliyor?
Lübnanlı yazar, şair, ressam ve her tarakta bezi olan bir derin düşünür Halil Cibran’ın, Hz. Ali'den esinlenerek yazdığı şu satırları lütfen hatırlayalım:
“Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil. Onlar kendi yolunu izleyen Hayat’ın oğulları ve kızları.”
Hz Ali, bu sözü şöyle ifade etmiş:
"Çocuklarınızı bulunduğunuz zamana göre değil, onların yaşayacakları devre göre yetiştirin."
Karşımızda irade, duygu ve düşünce filizi veren taze fidanlar var. Gazeteci Ahmet Tezcan, hem karakter hem gazeteci olarak takdir ettiğim güzel insanlardandır. Ömrünü gazeteciliğe hasretmiştir. Çok da güzel işlere imza atmıştır. Şimdi Ankhaber'de tek kelimesi bile atlanmadan okunması gereken yazılar yazmaktadır. Ahmet Tezcan'ın son yazısından bir bölümü ödünç alarak, buraya not düşmek istiyorum:
"Önce çocuklara yoğunlaşmak, onları heyecanlandırmak gerekiyor. “Bu uçağı, bu füzeyi, bu barajı biz yaptık” diyeceksiniz. Hızlı trenlere bindirip başarıyı göstereceksiniz. Uçaklarla orman yangınları üzerinde uçurup yanmış yıkılmışı anlatacaksınız. Büyüklere anlatamadıklarınız küçüklere anlatacaksınız! Çocuklardan başlayarak önce BİZ olmayı öğreteceksiniz.
Ve asıl öğretmenden başlayacaksınız. Kılı kırk yarıp bulacaksınız o öğretmeni, yüreğini koyacak bu işe, inancını, imanını. Ve toplumda 1 NUMARA olacak öğretmen, cüzdanına hiç bakmayacak. İşte o zaman memleket gerçekten MİLLÎ yapı kazanır."
Çocuklarımız bu ülkenin... Aile, mahalle, okul, öğretmen, yerel yönetim, milli eğitim ve nihayetinde devlet çocuğuna sahip çıkmazsa, ülkenin geleceğine umut bağlamak boşunadır. Corona salgınından ürküyoruz ama asıl korkmamız gereken, o minik yavrulara kötü örnek olmaktır.
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.