Melih Gökçek’in Ankara’ya armağanı (!) Ankapark, ülke gündemine oturdu. Oturduğu yerden kalkacak gibi de değil. Enflasyon, işsizlik, çarşı, pazar yangını ve Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı başlıklarının bile önüne geçti.
Ankapark seçimlere kadar gündemden inmez. Muhalefet, iktidarın açık yarasını gördü. Herkese kolayca gösterilebilecek yerde ve görülecek büyüklükte bir yara. Burundaki sivilce, dudaktaki uçuk, çenedeki çizik, gözdeki morluk gibi, hemen görülecek türden bir yara…
Muhalefet bu yarayı kanırtarak iktidara kan kaybettirebileceğinin farkına vardı. Abartarak, sulandırarak, soytarı malzemesine dönüştürüp, halkın böyle durumlar için bulduğu “…unu çıkarmazsa” buradan çok ekmek yiyebilir.
Bu yara, iktidarın “Camide içki içtiler”, “Camiyi yaktılar” iddiasına benzemiyor. Ortada 1.300 (bin üç yüz) dönüm arazi ve sözü edilen arazide binlerce malzemeden oluşan hurda yığını mevcut. İddia değil, somut. Minareyi çalan kılıfını hazırlarmış. Ama burası kılıfsız, açıkta. Yani mal meydanda (!) Dev dinolar kılıfa nasıl sığsın?
Ankara Büyükşehir Belediyesi, üç yıl aradan sonra mahkeme kararıyla devraldığı Ankapark’ı “20 yıllık Ak Parti iktidarının israf anıtı olarak” takdim etmekten geri durmayacaktır. Ankara’yı bilmeyenler için not düşmem gerekirse; Ankapark, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nin bahçesi konumundadır. Ankapark, Külliye gibi Atatürk Orman Çiftliği arazisine inşa edilmiştir.
Türkiye’nin bir döneminin israf ve talan simgesi olarak tarihe geçeceğine inandığım Ankapark, sadece Ankara’nın sorunu değildir. Böyle gösterilmek istenmesi, israfın boyutlarını küçültmez ve olayın vahametine gölge düşürmez. Ankapark, Türkiye’nin sorunudur ve Türkiye gerçeğidir.
Seçimlerin Neşteri Olabilir
Ankapark gerçeği halka iyi anlatılmazsa, seçim malzemesi olarak kullanılıp unutulmaya terk edilirse tarihi bir fırsat kaçırılmış olur. Bir vakit, “Temiz Eller Operasyonu”nun heba edilişini hatırlatmak isterim. Ankapark önümüzdeki seçimlerin neşteri olsun. O neşter sayesinde bir yaranın içinden çıkan cerahat seçmene gösterilsin. Hatta dünyaya teşhir edilsin. Seçimden sonra ise, “Ben istedim, ben yaptım” yönetim anlayışının son örneği olarak, bir bölümü “İbret Müzesi”ne dönüştürülsün. Bir anlamda Dinozor Dede Türbesi (!) olarak ziyarete açılsın.
Dinozor Dede Türbesi benzetmesini metafor olarak kullanıyorum. Çürümüş, parçalanmış, kırılmış, onarılamayacak durumdaki oyuncaklar, bir katafalka konulsun. Böyle bir katafalk yapılabilirse elbette. Katafalktaki bozuk oyuncakların isimleri ve fiyatları sembolik bir mezar taşına işlenebilir. Dünyada bir ilk olur. Ziyaretçi rekoru kırılır.
Ankapark üzerine yazacağım serinin ilki, 28 Mart 2019 tarihinde bir gazetede yayımlanan yazımdan alıntılar olacak.
“Bir özentidir gidiyor, kendi dilimizin zenginlikleri varken bu özentilerle hayvanların yarıştırıldığı Avrupa’daki arenaları kalkıp spor salonlarında isim olarak kullanmak pek de kibar değil, şık değil. Bunun üzerinden bazıları bindirecek, bindirsin. Biz doğruları konuşmaya mecburuz.
Ne güzel kıraathanemiz var, burada kitap oku, gazete oku, sohbetle beraber zenginleş. Bildiklerini karşıya sen ver, karşının bildiklerini de sen al. Bunlar yerini, kafeteryalara, kulüplere terk etti. Clup; bu benim değil ki, bütün bu tabelaları sökün, bu senin hakkın, en doğal hakkın. Neyi müsaade edersen onu asmak zorunda.”
Bu sözlerin sahibi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. Erdoğan, bu konuşmayı 23 Mayıs 2017’de Beştepe Millet Kültür ve Kongre Merkezi’nde düzenlenen 8. Uluslararası Türk Dil Kurultayı’nda yaptı.
Erdoğan’ın yukarıdaki sözlerinden ‘Biz doğruları konuşmaya mecburuz’ cümlesinden yola çıkarak soruyorum:
Wonderland Eurasai ne demek?
İngilizce Bilmeyen Okuyamaz
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ile aynı arazi içinde yer alan, külliyenin uzantısı gibi duran 1.300 dönümlük bir mekana verilen isim bu. Bu kelimenin neresi bizim? İngilizce bilmeyen telaffuz edemez. ‘Tabelaları sökün’ buyruğunun gereğini kim yerine getirecek?
Wonderland Eurasai’nin Türkçe karşılığı Harikalar Diyarı Avrasya’dır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talimatıyla görevden alınan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in 25 yıllık yerel yöneticiliğinden geride bıraktığı ve yapımından önce tartışması başlayan Ankapark projesinin yeni adıdır, Wonderland Eurasai.
Ankara’nın başına dert olacağından korkulan ve yaklaşık 2 milyar lira harcandığı öne sürülen bu park, ani bir kararla henüz tamamlanmadan hizmete açıldı. Yapım aşamasında bir kaç kez gezdiğim parkın, 20 Mart’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından yapılan açılışına Ankara dışında olduğum için katılamadım.
Sandıkların kapanma saatine kadar (31 Mart akşamı) girişlerin ücretsiz olacağı parkı, Ankara’ya döner dönmez, eşim ve iki oğlumla gezdim.
Parkın yapıldığı arazi, Atatürk Orman Çiftliği’ne aittir. Atatürk’ün mirası ne büyükmüş ki, her dönemde bir parçası koparıldığı halde 80 yıldır bitmemiş.
Parka, Anadolu Bulvarı güzergahını izleyerek ulaştık. Anadolu Bulvarı’nın İstanbul yoluna dönüşünde yol boyu yüzlerce araç park etmiş vaziyette, yaşlılar çoğunluk olmak üzere banliyo treninden inen yüzlerce kişi Wonderland Eurasai’ye girmek için uzun bir mesafeyi yürüyor. Park alanına yönlendirme yok, otopark olduğuna dair elektronik akış panoları yok, görevli yok. Oysa, henüz bitmemiş olsa da 6.800 araç kapasiteli otopark mevcut. Belli ki işletmeyi kiralayan firma hazırlıksız yakalanmış.
Araç ve ziyaretçi ücret gişeleri henüz faal değil. Yapı hazır, cihazlar konulmamış. Ana giriş kapısı olan çakma Mevlana Türbesi’nin önüne varıncaya kadar yüzlerce seyyar satıcı; simitçi, tatlıcı, köfteci, cevizci, hurmacı, baloncu, şucu, bucu’dan geçilmiyor. Çakma türbeye kadar her yer çöp. Biz geçerken köfteci doğradığı soğanların kabuklarını ve çürük kısımlarını 20 metreden ağaçların altına savuruyordu. Seyyar satıcıların ortak sloganı, otobanlardaki son istasyon tabelası gibi:
‘İçeride satış yok, bizden almadan devam etmeyin.’ Yalan söylediklerini içeriye girince anlıyorsunuz.
Ankara Vaatler Başkentidir
Ankara Çayı çiftlik arazisinden geçer, Yenikent’e kadar gider. Mevsim itibariyle debisi yüksekti ve gürül gürül akıyordu. İki yaşındaki oğlum Hasan Sadi, çayın üzerinden geçerken, ‘İğrenç kokuyor’ diyerek, parmaklarıyla minik burnunu sıka sıka kaçtı. Kokar Porsuk yıllar önce kurtarıldı, Eskişehir’e hayat verdi. Ankara Çayı kokmaya devam ediyor. Oysa ne vaatlere kaynaklık etmişti. “Ankara bir vaatler başkentidir” Bu sözümü de unutmayın.
Çakma Mevlana Türbesi’nin önü, otopark tarafından ve Demetevler, Çamlıca, İstanbul Yolu’ndan gelen ziyaretçilerle yoğunluk kazanıyor. Mevlana Kapısı görkemli, güzel, güvenlikli, kontrollü geçitleri olan bir giriş olarak düzenlenmiş.
Mevlana’nın, Mesnevi’deki ‘Kim olursan ol, gel’ diye başlayan çağrısını hatırladım. İ. Melih Gökçek veya parkı projelendiren ekip, Mevlana’nın bu sözünden esinlenmiş olmalı ki, girişe Mevlana Türbesi kondurulmuş.
Kapitalizm, gölgesini satamadığı ağacı kestirir misali, eğlence diyarına “Gel” çağrısının yapıldığı mekanın kapısından giriliyor. Semazenlerle ney ve kudüm efekti unutulmuş. Bunu da koydular mı tamam. Malum, günümüzün muhafazakarlığı bu tür kalıplarla görünür oldu. Günümüzün sosyal medya tutkunları içerikten habersiz, güzel olduğuna kanaat getirdikleri her özlü sözü takipçileriyle paylaşıyor ya, giriş kapıları buna benzemiş. “Bakara-Makara’yı” unutmuş olamazsınız. Bazı sözler çocuk orucu gibidir, mermere kazınır. Bakara-Makara da öyledir. Mermere kazınmıştır. Günümüzün mermeri sosyal medyadır.
Girişteki işyerleri, iki oyuncakçı dışında, henüz kiralanmamış. Kapıda biri robot diğeri dinozor kıyafeti giymiş iki çağdaş meddah çocuklarla fotoğraf çektiriyor. Geniş bir meydanda bir havuzun objeleri olarak Ankara kedileri kullanılmış. Parkın en çok hoşuma giden yeri burası oldu. Ankara kedilerinden oluşmuş bir orkestra. Ses yok, sadece görüntü. Kediler cam elyafından yapılmış olmalı. Her yere pankart asılmış: “23 Nisan’da açılacaktır.”
Madem öyle, 20 Mart’taki açılış ne ola?
Her Yer Dinozor
Her yer dinozor, dev dinozorlar. Herkes dinozorlarla fotoğraf çektiriyor. Hafta içi olmasına rağmen çok kalabalıktı. Çocuklar hariç, kalabalıkta elinde sigara olmayan neredeyse yoktu. Oysa sigara içilmemesi için sık sık anonslar yapılıyordu. İlk günlerin hengamesidir, paralı sisteme geçilsin, sigaracılara da izin verilmez.
Her belediye başkanı gibi, İ. Melih Gökçek diğerlerine göre çok abartılı olmak üzere, Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne ait ne varsa, demirbaş eşya numarası yapıştırılmış resmî dairelerdeki malzemeler misali, onların üzerine, sağına, soluna, önüne arkasına, hangi yönden daha iyi gözükecekse oraya ‘İ. Melih Gökçek’ yazılı tabela kondururdu.
Gökçek’in gidiş sebeplerinden biri olduğu iddia edilen parkta, adının yazılı olduğu tek tabela yoktu. Gerçi, yerine atanan Mustafa Tuna, Ankara’daki Gökçek tabelalarını 4-5 ayda zor toplatmıştı. Bunu bilmeme rağmen, bir yerlerde Gökçek’in adı var mıdır, diye arandım. Dinozorların kuyruklarına, boyunlarına, geniş ağızlarının içine, iri kemiklerine dikkat kesildim ama Gökçek’in adını göremedim.
Atatürk Orman Çiftliği’ne ait 1 milyon 300 bin metrekarelik alanda kurulan, yaklaşık 2 milyar lira harcanan, yılda 5 milyon kişinin ziyaret etmesi beklenen Wonderland Eurasai’nin yanı sıra içerideki bölümlerin tamamının adı da yabancı sözcüklerden seçilmiş.
Zürafa Dişi Fırçalamak
Hürriyet gazetesinde çalıştığım dönemlerdi. O yıllarda işyerim, şimdi Ankapark alanında kalan Hayvanat Bahçesi’nin karşısındaydı. Esprili bir arkadaşım vardı, arada bir ziyaretime gelirdi. Çok oturmaz, çayını bitirir bitirmez kalkardı. Bir gün ziyaretime geldiğinde, yanımda bir kadın gazeteci vardı. Arkadaşım, nasılsın soruma, ‘İyiyim, itfaiyeci merdiveni gibi uzun bir merdiven yaptırdım. Haftanın bir günü Hayvanat Bahçesine gidiyorum, zürafaların dişlerini fırçalıyorum. Ek gelir oluyor’ yanıtını verdi.
Arkadaşım ayrıldıktan sonra meslektaşım heyecanla, ‘Abi, arkadaşınızla görüşseniz, zürafaların dişlerini fırçalarken fotoğrafını çekip haber yapsam’ dedi.
Arkadaşımın esprisini ciddi zannetmiş, gazeteci heyecanı baskın gelmişti. Zürafaların dişlerinin fırçalanmasının şaka olduğunu söyleyince, hayal kırıklığı yaşamıştı.
Arkadaşımın uzun bir merdiveni hiç olmadı. Ama uzun merdivene sahip bir kuruluş, Ankara’nın seçim telaşıyla açılan parkına gitse, o tabelaları indirse iyi olmaz mı?
Cumhurbaşkanı Erdoğan ne demişti:
“Bütün bu tabelaları sökün, bu senin hakkın, en doğal hakkın. Neyi müsaade edersen onu asmak zorunda.”
Bu kez hayal kırıklığı yaşamak sırası bende. Parkın tamamı açıldıktan sonra yeniden gelmek ve daha sakin ortamda dolaşma niyetiyle hayal kırıklığımı da yanımda taşıyarak parktan ayrılıyoruz.
Not 1- Maalesef bir daha Ankapark’ı gezmek kısmet olmadı. Çünkü 2020 yılının Şubat’ında, açılışından on bir sonra kapandı. İşletmeci taahhüdünü yerine getirmedi, konu mahkemeye intikal etti. Ak Parti, bir hançer gibi bağrına saplanacağından habersiz, Ankapark’ı yok saydı. Yahut Mansur Yavaş’a kaptırmak istemedi. “Hurmalar tırmalar” deyişi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın danışmanlardan birinin bile aklına gelmedi. Ankara’nın Ak Partili 14 milletvekili Ankapark’ı merak dahi etmedi. Oysa Ankapark görülmeyecek gibi değildi. Herkesin bildiği, milyarlık bir yatırım olarak Ankara’nın belleğine kayıtlı bir mekandı. Ancak uzaktan, korku filmlerindeki terk edilmiş, kâbus yaşatan kasabalara benziyordu.
Muhalefet, kanserli hücre olarak gördüğü Ankapark’ı, “Ak Parti’den Ankara’ya miras” olarak gösteriyor. Ak Parti, tüm hatlarıyla savunmada. Gökçek yeniden sahada. Ankara’ya yazık! Harcanan milyarlara yazık. Atatürk Orman Çiftliğine yazık. Çok yazık!
Not 2- Ankapark 801 milyon dolara mal olmuş. Talan ve israfı ilk kez böylesine açık ve net görüyoruz. Bakalım Ankapark’ta dinozor savaşlarının galibi kim olacak? Tatildeyim. Ankara’ya döndüğümde ilk ziyaret edeceğim yer Dinozor Dede Türbesi (!) olacak.