Minik Serçe ve Taklacı Güvercinler
Mevlânâ Celalettin Rumi’nin değerli eseri Mesnevi’de güncel olaylarla bire bir örtüşen nice güzel öyküler vardır. Mesnevi’yi her elime alışımda daha önce okuduğum öyküleri yeniden okurken, ilkinde fark etmediğim hikmetlerle karşılaşırım.
Mesnevi’de onlarca kuş öyküsü vardır. Sezen Aksu’nun bir şarkı sözüyle topa tutulması, Mesnevi’den minik serçe öyküsünü hatırlattı.
“Kuşun biri, hile ve tuzakla yakalanmıştı.
Kuş, kendini yakalayana dedi ki:
“Ey efendi! Sen hayatında birçok sığır ve koyun yemişsindir; birçok deve de kurban etmişsindir! Sen onların etleriyle dahi doymadın, benim bedenimle mi doyacaksın?
Beni serbest bırak da, sana üç öğüt vereyim. Vereyim de; bil bakalım akıllı mıyım, aptal mıyım?
•O üç öğüdümün birincisini senin elinde vereyim.
•İkinci öğüdümü damın üstünde vereyim.
•Üçüncüsünü de ağacın üstüne konunca söylerim.
Sen, bu üç öğüt sayesinde mesut olursun!
Elinde iken vereceğim öğüt şudur:
Olmayacak şeye, kim söylerse söylesin, inanma!
Kuş o değerli olan ilk öğüdü söyleyince, kendini yakalamış olan el gevşedi. Böylece kuş azat oldu, uçtu ve duvarın üstüne kondu. Orada ikinci öğüdünü söyledi:
Bir de geçmiş gitmiş şeye gam çekme! Bir şey senden geçip gittikten sonra, onun hasretini çekme! Geçmişe acımak, geçmişe hasret duymak yanlış bir iştir; giden geri gelmez! Onu yâd etmek de boş şeydir!
Ondan sonra dedi ki:
-İçimde on dirhem ağırlığında çok kıymetli, eşi bulunmaz bir inci vardır! O inci; seni de, çocuklarını da devlete ve saadete kavuştururdu! Fakat kısmetin değilmiş; dünyada eşi bulunmayan o inciyi kaçırdın!
Bunun üzerine avcı feryâd u figān etmeye koyuldu. Kuş, avcının bu hareketi üzerine;
Ben sana ‘Geçmiş bir şeye gam çekme!’ demedim mi? dedi.
Mademki inci elinden gitti, neden gam çekiyorsun? Sözümü anlamadın mı? Yahut sağır mısın? Sonra, bir de sana;
‘Olmayacak şeye sakın aldanma!’ demedim mi? dedi. Ve devamla;
A arslanım; benim kendim üç dirhem gelmez bir serçe kuşu iken, içimde on dirhemlik inci nasıl bulunabilir?
Adam kendine geldi de; peki, dedi. “Haydi, o üçüncü öğüdü de söyle!” Evet, dedi kuş. “Öbür öğütleri tuttun da, üçüncüsünü sana bedava söyleyeyim, öyle mi? Gaflet uykusuna dalmış bir bilgisize öğüt vermek, çorak bir yere tohum ekmektir! Yahut çölü sulamak gibidir. Ahmaklığın, bilgisizliğin yırttığı şeyi, artık hiçbir yama tutmaz!
Ey öğütçü; oraya hikmet tohumu ekme!
Takla Atmayana Yem Yok
Minik Serçe demişken, taklacı güvercinleri unutmak olmaz. Yeşilçam’ın en güzel filmlerinden Vizontele’de öyle unutulmaz replikler var ki, birçok olaya cuk diye oturur.
Yılmaz Erdoğan’ın, Vizontele’de canlandırdığı Emin karakteri, kendini deliye bağlayıp müthiş eleştiriler yapar. Emin, birçok işe koştururken, yüzlerce güvercin besler. Güvercinleriyle dertleşir, güvercinlerini uçururken kendini özgür hisseder.
Filmin bir sahnesinde Emin, güvercinlerini doyururken söylenmektedir:
“Bu bele gitmez. Takla atmayana yem yok! Yeter ya, ben sizi her yana s…nız diye mi besleyem? Bundan bele takla yok, yem yok, takla yok, yem yok.”
Beyazperdede ilk bu filmle rol alan Tolga Çevik, kendini tutamaz, uyarır:
“Emin abi, bu kadar üzerlerine gitme, onlar neticede kuş.”
“Takla atmayana yem yok” dünyası. “Ne kadar takla, o kadar yem” dünyası. İnsanoğlu kuş misali: bir o yana, bir bu yana uçar. Taklacı türü bile vardır. Onlar neticede kuş mu, âdemoğlu mu?
Bir bakın çevrenize; kim minik serçe, kim taklacı güvercin! Takla atmayı bile beceremeyip bir avuç yem için taklacı güvercinler arasında yer alanların bu kadar fazla olduklarını bilmiyordum. Hem takla atmayı bilme, hem taklacı numarasıyla ömür sür! Ah dünya, vah dünya! Onlar neticede kuş bile değil.
Ekleme
Tarihi: 03 Mart 2022 - Perşembe
Minik Serçe ve Taklacı Güvercinler
Mevlânâ Celalettin Rumi’nin değerli eseri Mesnevi’de güncel olaylarla bire bir örtüşen nice güzel öyküler vardır. Mesnevi’yi her elime alışımda daha önce okuduğum öyküleri yeniden okurken, ilkinde fark etmediğim hikmetlerle karşılaşırım.
Mesnevi’de onlarca kuş öyküsü vardır. Sezen Aksu’nun bir şarkı sözüyle topa tutulması, Mesnevi’den minik serçe öyküsünü hatırlattı.
“Kuşun biri, hile ve tuzakla yakalanmıştı.
Kuş, kendini yakalayana dedi ki:
“Ey efendi! Sen hayatında birçok sığır ve koyun yemişsindir; birçok deve de kurban etmişsindir! Sen onların etleriyle dahi doymadın, benim bedenimle mi doyacaksın?
Beni serbest bırak da, sana üç öğüt vereyim. Vereyim de; bil bakalım akıllı mıyım, aptal mıyım?
•O üç öğüdümün birincisini senin elinde vereyim.
•İkinci öğüdümü damın üstünde vereyim.
•Üçüncüsünü de ağacın üstüne konunca söylerim.
Sen, bu üç öğüt sayesinde mesut olursun!
Elinde iken vereceğim öğüt şudur:
Olmayacak şeye, kim söylerse söylesin, inanma!
Kuş o değerli olan ilk öğüdü söyleyince, kendini yakalamış olan el gevşedi. Böylece kuş azat oldu, uçtu ve duvarın üstüne kondu. Orada ikinci öğüdünü söyledi:
Bir de geçmiş gitmiş şeye gam çekme! Bir şey senden geçip gittikten sonra, onun hasretini çekme! Geçmişe acımak, geçmişe hasret duymak yanlış bir iştir; giden geri gelmez! Onu yâd etmek de boş şeydir!
Ondan sonra dedi ki:
-İçimde on dirhem ağırlığında çok kıymetli, eşi bulunmaz bir inci vardır! O inci; seni de, çocuklarını da devlete ve saadete kavuştururdu! Fakat kısmetin değilmiş; dünyada eşi bulunmayan o inciyi kaçırdın!
Bunun üzerine avcı feryâd u figān etmeye koyuldu. Kuş, avcının bu hareketi üzerine;
Ben sana ‘Geçmiş bir şeye gam çekme!’ demedim mi? dedi.
Mademki inci elinden gitti, neden gam çekiyorsun? Sözümü anlamadın mı? Yahut sağır mısın? Sonra, bir de sana;
‘Olmayacak şeye sakın aldanma!’ demedim mi? dedi. Ve devamla;
A arslanım; benim kendim üç dirhem gelmez bir serçe kuşu iken, içimde on dirhemlik inci nasıl bulunabilir?
Adam kendine geldi de; peki, dedi. “Haydi, o üçüncü öğüdü de söyle!” Evet, dedi kuş. “Öbür öğütleri tuttun da, üçüncüsünü sana bedava söyleyeyim, öyle mi? Gaflet uykusuna dalmış bir bilgisize öğüt vermek, çorak bir yere tohum ekmektir! Yahut çölü sulamak gibidir. Ahmaklığın, bilgisizliğin yırttığı şeyi, artık hiçbir yama tutmaz!
Ey öğütçü; oraya hikmet tohumu ekme!
Takla Atmayana Yem Yok
Minik Serçe demişken, taklacı güvercinleri unutmak olmaz. Yeşilçam’ın en güzel filmlerinden Vizontele’de öyle unutulmaz replikler var ki, birçok olaya cuk diye oturur.
Yılmaz Erdoğan’ın, Vizontele’de canlandırdığı Emin karakteri, kendini deliye bağlayıp müthiş eleştiriler yapar. Emin, birçok işe koştururken, yüzlerce güvercin besler. Güvercinleriyle dertleşir, güvercinlerini uçururken kendini özgür hisseder.
Filmin bir sahnesinde Emin, güvercinlerini doyururken söylenmektedir:
“Bu bele gitmez. Takla atmayana yem yok! Yeter ya, ben sizi her yana s…nız diye mi besleyem? Bundan bele takla yok, yem yok, takla yok, yem yok.”
Beyazperdede ilk bu filmle rol alan Tolga Çevik, kendini tutamaz, uyarır:
“Emin abi, bu kadar üzerlerine gitme, onlar neticede kuş.”
“Takla atmayana yem yok” dünyası. “Ne kadar takla, o kadar yem” dünyası. İnsanoğlu kuş misali: bir o yana, bir bu yana uçar. Taklacı türü bile vardır. Onlar neticede kuş mu, âdemoğlu mu?
Bir bakın çevrenize; kim minik serçe, kim taklacı güvercin! Takla atmayı bile beceremeyip bir avuç yem için taklacı güvercinler arasında yer alanların bu kadar fazla olduklarını bilmiyordum. Hem takla atmayı bilme, hem taklacı numarasıyla ömür sür! Ah dünya, vah dünya! Onlar neticede kuş bile değil.
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.