Cumhurbaşkanlığı Genelgesi ile 2023 yılının “Âşık Veysel Yılı” olarak ilan edilmesi üzerine, Veysel ulusal ve uluslararası etkinliklerle anılacak olup, düzenlenecek tüm etkinlikler, Genelge gereği, Cumhurbaşkanımızın himayelerinde yapılacaktır.
UNESCO 2023 yılı için, ülkemizin önerisi Azerbaycan, Macaristan, Kazakistan, Kırgızistan, Kuzey Makedonya, Ukrayna ve Özbekistan’ın desteğiyle Âşık Veysel’in Vefatının 50. Yıl Dönümü, UNESCO Anma ve Kutlama Yıl Dönümleri Programına alınmıştı. Bilindiği gibi, 2022 yılında Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü “Vefa” dalında Âşık Veysel’e verilmişti.
Dede Korkud’dan bu yana Milletimizin bünyesinden, çok sayıda âşık çıkmış, bunlar deyişleriyle, sazları ve sözleriyle geleneği yaşatırlarken, çok önemli ve büyük fonksiyonlar icra etmişlerdir. Bunlardan birisi de Sivas’ın Şarkışla ilçesinin Sivrialan Köyü’nde 1894 yılında dünyaya gelen, görmeyen gözleriyle Anadolu’yu adım adım dolaşarak, halkımızı irşad eden Veysel Şatıroğlu’dur. Veysel 1967 yılında, Araştırmacı, Yazar, Öğretmen İbrahim Aslanoğlu’na hayat hikayesini anlatırken şu sözlere yer vermiştir:
“…Babamın adı Ahmet Şatıroğlu. Efendim Şatıroğlu çok. Malatya, Trabzon, Konya’da da var. Benim düşünceme göre onlar Türkistan’dan gelmişler. Babam çiftçi idi. Küçük yaşta yetim kalmış. Onun bunun kapısında çobanlık, hizmetkarlık etmiş. Sonraları çift çubuk, ev bark sahibi olmuş. Dedim Ali de çiftçi imiş.Ali’nin babası İbrahim de. Gerisini bilmiyorum. Anam tarafına Keçegil derler. Adı Gülizar’dır. Şimdiki gibi defterlere yazmamışlar ki…
…Doğumum de bir garip. Alnımın kara yazısı o günden başlamış gibi bir şey. Anamın anlattığına göre, eski hesap eylülün sonuna doğru yahut ekimin başlarında. Güz mevsimi olduğu belli. Anam koyundan gelirken beni yolda doğurmuş.Kadınlar toplanmış, çarşaf ve önlüklerine sarıp eve getirmişler…”
Veysel yedi yaşına kadar sağlıklı bir çocuk olarak büyümüş. Köydeki öteki çocuklar gibi sağlıklı bir şekilde koşmuş, oynamış. Ama o yıl Sivas’ı amansız bir çiçek hastalığı sarmış. Önceleri Veysel’in gözüne bir perde inmiş sonra da göz akıp gitmiş…
İki gözünün birden kör olması Veysel’i yıkmış, ama, gönül gözü açıktır ve kendisine yepyeni bir hayat kurabilmesi mümkün olmuştur.
Babası bir saz alır Veysel’e… Veysel önceleri sazın tellerini tıngırdatır, sonra babasının arkadaşı Çamşıhlı Ali Ağa’dan aldığı derslerle, sazına düzen vermeyi öğrenir. Giderek Karacaoğlan, Pir Sultan Abdal, Kemter Baba, Veli, Visali, Kul Abdal, Şahan Ağa ve Sıdık gibi ozanların deyişlerini ezberler ve sazı eşliğinde okumaya başlar…
1919 yılında Esma hanımla evlenir. Tam mutlu olmaya başlar iken anasını ve babasını kaybetmesi, hayatını bir kez daha karartır. O arada bir kızı dünyaya gelmiştir ama, karısı Esma da bir yanaşma ile kaçıp gitmiştir… Daha sonra maalesef minik çocuğu da iki yaşında iken ölmüştür.
Veysel Gülizar hanımla ikinci evliliğini yapmış ve bu evlilikten tam 7 çocuk dünyaya gelmiştir. Bunlardan birisi ölmüş, 4’ü kız olan 6 çocuğu yaşamlarını sürdürmekte, bunlardan da 18 torunu bulunmaktadır.
1931 yılında Sivas’da düzenlenen Âşıklar Bayramı, Veysel’in Edebiyat dünyamızca tanınmasına vesile olmuştur. O şölene sazıyla sözüyle iştirak eden Veysel, daha sonra zamanın kültür ve eğitim ustalarından Bürokrat-Şair-Eğitimci Ahmet Kutsi Tecer vasıtasiyle, Anadolu’yu adım adım dolaşabilme olanağı bulmuştur. Atatürk’ü de, onun ilke ve inkılâplarını da çok iyi özümsemiş olan Veysel, bu duygularını dizeler halinde, halkla paylaşmıştır.
“Vatan bizim, Ülke bizim, el bizim
Emin ol ki her çalışan kol bizim
Ay-Yıldızlı Bayrak bizim, mal bizim
Söyle Veysel, öğünerek, överek”
Diyen Âşık, yıllarca Milletimizin birlik ve beraberlik içre yaşamasını arzu eden dizeler yazıp, sazıyla seslendirirken, sekiz dörtlükten oluşan bir deyişinde şu dizelere de yer vermiştir:
“İlim kültür deryasına dalalım
Çevremize bakıp ibret alalım
Kendi yaramıza derman bulalım
Hepimiz bu Yurdun evlatlarıyız.
Kitaplar yazılmış nasihat dolu
Birlikle güçlenir gençliğin kolu
Gençliğe emanet Atatürk yolu
Hepimiz bu Yurdun evlatlarıyız…”
Veysel, değişik şiirlerinin içerisinde oluşturduğu şu dizelerle, Milletimizin birlik ve beraberlik içerisinde yaşamaları gerektiğini ne güzel vurgulamıştır:
“Kürt’ü, Türk’ü ve Çerkes’i
Hep Âdem’in oğlu kızı
Beraberce şehit gazi
Yanlış var mı ve neresi?”
*
“Kur’an’a bak, İncil’e bak
Dört kitabın dördü de hak
Hakir görüp ırk ayırmak
Hakikatte yüz karası”
*
“Yezit nedir, ne kızılbaş
Değil miyiz hep bir kardaş
Bizi yakar bizim ateş
Söndürmektir tek çaresi”
Âşık Veysel’in okuduğu kimi türkülerin, anlam yüklü olması, bu türkülerin değişik tarzda bestelenip, ünlü ses sanatçılarının bunları seslendirmeleri, o türküleri, adeta klasikleştirmiştir. Örneğin;
Dost dost diye nicesine sarıldım
Benim sadık yârim kara topraktır
Beyhude dolandım boşa yoruldum
Benim sadık yârim kara topraktır
Dizeleriyle başlayan ve onbir dörtlükten oluşan şiir, klasikleşen deyişlerinden biridir. Bir başka klasikleşen deyişi de;
Uzun ince bir yoldaşım
Gidiyorum gündüz gece
Bilmiyorum ne haldayım
Gidiyorum gündüz gece
Dizeleriyle başlayıp altı dörtlükten oluşan deyişidir… Benzeri çok sayıdaki deyişleriyle Veysel, halkımızın gönlünde yaşayan bir büyük ozan ve en önemlisi de gözleriyle değil kalbiyle gören, kulaklarıyla değil, yüreğiyle duyan ve düşünen büyük bir insandır. Bu nedenledir ki, onu her yıl anıyor ve kalplerimizde yaşatıyoruz.
21 Mart 1927 tarihinde vefat eden ozanımız, Sivas’ın Sivrialan Köyüne defnedildi. Sonraki yıllarda onun doğduğu ve yaşadığı ev, Devletimiz tarafından müze haline getirildi. Bundan on yıl önce bir vesileyle Sivas’a gittiğim zaman, Sivas İl Kültür Müdürlüğünün düzenlediği bir programla, Şarkışla’ya, oradan da Sivrialan’a giderek, müzeyi gezdik. Bu yazıya eklediğim fotoğraf müzenin içerisinde idi ve, oraya gelen herkes, benim gibi, Veysel (heykeli)’in yanına oturup, bu görüntüyü kaydetmişti…
Âşık Veysel Yılı bitmeden, tüm kültür ve sanat kuruluşlarının, Veysel ile ilgili etkenlikler düzenlenmesini bekleriz…