Millî Mücadelenin ve Cumhuriyetimizin kuruluşundan kısa bir süre sonra Dünyaya gelen bizim kuşaklar, alabildiğine millî ve dinî duygularla mücehhez yetiştirildik. Yüce Yaradan’ın bana bahşettiği özelliklerden birisi, sesimin ve diksiyonumun güzel olmasıdır. Bu yüzden, seksen yaşıma kadar, çeşitli mekânlarda dostlarımla birlikte olduğum zamanlarda, şarkı ve türkü söylemem talep edilir ve ben de çığırırdım… Keza, ilkokul sıralarından itibaren, zamanı ve yeri geldiğinde şiir okurdum. Örneğin ilkokulda okuduğum, özellikle millî şiirlerle dikkati çekerdim. Bir millî bayram gününde hocamız beni tahtaya kaldırıp, bir şiir okumamı istediğinde Yahya Kemal’in şu şiirini okuduğumu, hiç unutmadım:
AKINCILAR
Bin atlı, akınlarda çocuklar gibi şendik;
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!
Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı: İlerle!
Bir yaz günü geçtik Tuna'dan kafilelerle...
Şimşek gibi bir semte atıldık yedi koldan.
Şimşek gibi Türk atlarının geçtiği yoldan.
Bir gün doludizgin boşanan atlarımızla
Yerden yedi kat arşa kanatlandık o hızla...
Cennette bugün gülleri açmış görürüz de
Hâlâ o kızıl hatıra titrer gözümüzde!
Bin atlı, akınlarda çocuklar gibi şendik;
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!
O ilkokul sıralarından bu güne Yahya Kemal sevdam hiç bitmedi. Onunla ilgili, ülkemizde ne kadar kitap yayımlanmış ise, hepsini okudum. O bir Makedonyalı, Üsküp’lü idi. 1976 yılından bu yana her yıl, hatta kimi zaman yılda birkaç kez Üsküp’e, Makedonya’ya gittim. Onun yaşadığı mekânları, onun hemşehri, hatta akrabalarını gördüm, tanıdım, aralarında samimi dostlarım oldu…
Yahya Kemal 1884 yılında Üsküp’te Dünyaya geldi. Şairdi, yazardı, diplomat oldu, Milletvekili olarak T.B.M.M.’nde yer aldı. Babası, dönemin Üsküp Belediye Başkanı, Nişli Naci Bey, annesi ise, Lefkoşalı şair Galib’in yeğeni Nakiye hanımdır. Küçük yaşlardan itibaren sanata ilgi duyan Beyatlı, sonraları kaleme aldığı şiirlerde çocukluk yıllarından, yaşadıkları bölgenin üzerinde bıraktığı etkilerden hissedilir şekilde bahsetmiştir. Lise öğrenimi için Üsküp İdadisi’ne giderken, İshak Bey Camiinin medresesine devam ederek Arapça ve Farsça öğrendi. Lise yıllarında şiir yazmaya başlayan Beyatlı, bu dillerin ve Tevfik Fikret önderliğindeki Servet-i Fünun akımını ortaya çıkaran diğer şairlerin de etkisi altında kalarak, aruz vezniyle dörtlükler kaleme almaya başladı. Sanata ilk adım attığı yıllarda, dönemin genç şairlerini ve üsluplarını derinden etkileyen Tevfik Fikret’in etkisinde kaldı.
Beyatlı, 1897 yılında ailesiyle birlikte Selanik‘e yerleşti. Annesinin vereme yakalanarak vefat etmesi üzerine, ikinci defa evlenen babasına tepki göstererek Üsküp’e geri dönen şair, burada fazla kalmayarak, tekrar Selanik’e gitti. O süreçte geçirdiği zaman diliminde yazdığı şiirlerde “Esrar” takma adını kullandı. Ancak sürekli olarak İstanbul‘un edebi ve düşünsel hayatına girebilmeyi hayal ediyordu. Dolayısıyla, 1902 yılında, lise eğitimine devam etmek amacıyla İstanbul’a taşındı ve Vefa Lisesi‘ne kaydedildi. Servet-i Fünuncu İrtika ve Malumat adlı dergilerde, “Agah Kemal” mahlasıyla şiirler yayınlamaya başladı.
İmparatorluğun kurtuluşunu demokratik rejimlerde gören diğer muhalif arkadaşlarıyla birlikte, köhnemiş yönetime yönelik eleştirel söylemlerde bulundu. Dönemin siyasi, düşünsel ve edebi topluluğu olan Jön Türkler‘e özenen Yahya Kemal, sarayın baskısından kurtulmak ve özellikle Fransa‘da konuşlanan bu cephenin içinde yer alabilmek için Paris‘e gitti. İlk iş olarak, Fransızca eğitimine başladı. Bir yıl süren bu eğitimin ardından 1904‘te, yüksek öğrenimini yapmak için, Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne girdi.
Türklüğün özdeğerleri, kimlik arayışı, Türk şiir ve sanatının tarihi gibi konularda derinlemesine incelemeler yaparak, dinamik bir sanat anlayışı geliştirdi. Fransız edebiyatından ve bilhassa şairlerinden ilham alan Beyatlı, edebiyatla meşgul olan birçok kişi ile biraraya gelme fırsatı buldu. Gidiş amacı siyasi olmasına rağmen, siyasetten ziyade sanatsal faaliyetlere yöneldi. Ahmet Rıza, Sami Paşazade Sezai, Abdülhak Şinasi Hisar, Abdullah Cevdet, Şefik Hüsnü ve Prens Şahabettin gibi dönemin ünlü simalarıyla dostluk oluşturdu.
1912 yılında, İstanbul’a geri dönen Beyatlı, eğitim camiasında hizmet vermeye başladı. 1913‘te Darüşşafaka‘da edebiyat ve tarih derslerine girdi. Ertesi yıl, Medresetü’l-Vaizin’de uygarlık tarihi dersleri verdi. 1915‘e gelindiğinde, İstanbul Darülfünunu’a (İstanbul Üniversitesi) Uygarlık Tarihi, Batı Edebiyatı, Türk Edebiyatı dersleri için öğretim görevlisi olarak atandı ve bu görevini 1923‘e kadar sürdürdü. Aynı zamanda edebiyat faaliyetlerine devam ederek, Türk dili ve Türk tarihi gibi konularda çeşitli dergilerde makaleler yayımladı. Peyam gazetesinde, “Süleyman Nadi” mahlasıyla, “Çamlar Altında Muhasebe” başlığı altında yazılar kaleme aldı.
1918 yılındaki Mondros Mütarekesi‘nin ardından, Ati, Tevhid-i Efkar gibi dergiler için yazılar kaleme alan Beyatlı, aynı görüşleri paylaştığı şair ve yazar arkadaşlarıyla birlikte, “Dergah” adlı bir derginin yayınını başlattı. Milli Mücadele dönemine giren sosyal gelişmeleri yakından takip etti ve ulusun bağımsızlığından yana bir çizgide ilerledi. 1918 yılında, “Yeni Mecmua” adlı dergide, “Bulunmuş Sayfalar” başlığı altında yayımlamaya başladı. Şiire 1910, hatta daha da önceki yıllarda başladıysa da, ilk defa Yeni Mecmua’da geniş kitlelere açıldı. Sonrasında, Edebi Mecmua, Şair, İnci, Dergah, Şair Nedim, Büyük Mecmua, Yarın adlı dergilerde de eserleriyle yer alan Beyatlı, kuvvetli üslubu ve usta söz sanatçılığı ile, o dönem Türk edebiyatının baş aktörleri arasında yer aldı.
Tüm yönleriyle, Büyük Atatürk’ün de dikkatini çeken Yahya Kemal, 1922 yılında başlayan Lozan Antlaşması görüşmelerine gönderilen kurulda danışman olarak yer aldı. Yüce Önder’in çağrısı ile, 1923 yılında Ankara‘ya taşındı. Burada “Hakimiyet-i Milliye (Ulus)” gazetesinde başyazarlık yapmaya başladı. Cumhuriyetin ilanından sonra oluşan 1.TBMM’nde, 1926 yılına kadar Urfa milletvekili olarak yer aldı.Daha sonra Polonya Başkenti Varşova ve İspanya Başkenti Madrid’de, T.C., dolayısiyle Atatürk’ü temsil eden Büyükelçi oldu.
Daha sonra tekrar siyaset sahnesine dönen usta şair, Yozgat (1934), Tekirdağ (1935) ve son olarak 1943–1946 yılları arasında İstanbul milletvekili olarak TBMM’nde yer aldı. Ardından Pakistan Büyükelçisi olarak atandı, 1949 yılında da yaş haddinden dolayı emekliye ayrıldı. 1957 yılında tedavi için Paris’e gitti. Ancak ertesi yıl hastalığı oldukça ilerledi ve 01 Kasım 1958 tarihinde, kaldırıldığı İstanbul Cerrahpaşa Hastanesi‘nde hayatını kaybetti. Doğumunun 140.yıldönümünde Türk Tarihinin önemli şahsiyetlerinden olan Yahya Kemal Beyatlı’ya Allah’tan Rahmet diliyorum.
Klasikleşen pek çok şiirinin ve yazısının olmasına rağmen, hiç kitap yayımlamamış olan Yahya kemal, hiç de evlenmemiştir. 1949 yılında, “Hayal Şiir” adlı manzumesiyle İnönü Şiir Ödülü‘nü alan Beyatlı’nın, İstanbul Spor ve Sergi Sarayı civarındaki bir parka heykeli dikilmiştir. Ölümünden sonra, “Yahya Kemal’i Sevenler Derneği” ile “Yahya Kemal Enstitüsü ve Müzesi” (1961) kurulmuştur. Şairin birçok ünlü eseri, bu enstitü tarafından şu başlıklarla kitap bütünlüğünde yayımlanmıştır...
ŞİİR: Kendi Gök Kubbemiz (1961), Eski Şiirin Rüzgârıyla (1962) Rubailer ve Hayyam Rubailerini Türkçe Söyleyiş (1963), Bitmemiş Şiirler (1976)
DÜZYAZI: Aziz İstanbul (1964), Eğil Dağlar (1966), Siyasi Hikayeler (1968), Siyasi ve Edebi Portreler, Edebiyata Dair (1971), Çocukluğum Gençliğim Siyasi ve Edebi Hatıralarım (1973), Tarih Musahabeleri (1975), Mektuplar-Makaleler (1977).