Ahmet Tek
Köşe Yazarı
Ahmet Tek
 

Kayıp Cüzdan ve Bahçıvan

[simple-author-box] Sadri Alışık’lı filmlerin büyük bölümü hüzünlüdür. Sadri Alışık ya sevgilisi tarafından terk edilir, ya hayal kırıklığı yaşar ya da ihanete uğrar. Üzülür, ağlar, dağılır. Ama tevekkülü elden bırakmaz. Başrollerini Sadri Alışık ve Ayla Algan’ın oynadığı ‘Ah Güzel İstanbul’ filmi de beğendiğim filmler arasındadır. Yönetmenliğini Atıf Yılmaz’ın yaptığı, 1966 yılında çevrilen ve bir klasik olan filmin senaryosunu Safa Önal ile Ayşe Şasa birlikte yazmış. Bir kara mizah örneği olan film 1967 yılında İtalya’da San Remo yakınlarındaki Bordighera kasabasında düzenlenen “Uluslararası Mizah Şenliği” kapsamında 10. Mizahi Filmler yarışmasında, jüri özel armağanı olan Gümüş Ağaç Ödülü’nü kazanmış. Sadri Alışık’ın Haşmet, Ayla Algan’ın Ayşe karakterini canlandırdığı filmde şöyle bir replik vardır: “Korkma, dünyada her zaman inanılacak sağlam şeyler bulunur.” Bu cümle, incelikli senaryoların yazarı ve gerçek entelektüel Ayşe Şasa’ya ait olmalı. Zira o dünyayı çekmekte hep zorlanan biri olmuştur. İnanacak sağlam şeylerin peşindedir. Bulur da. Ayşe Şasa, 1981’de, Muhyiddin İbnü'l Arabi'nin "Fusûsü’l Hikem" kitabını okuduktan sonra İslam'a ve İslam tasavvufuna yönelir. * Ankara’da Mart’ın ilk haftası; hava sıcaklığı 17 dereceyi gösteriyor. Sweetshirtümü giydim, kitabımı aldım, maskemi taktım. Evimizin yakınındaki Gökkuşağı Koşuyolu Parkı’nda günlük yürüyüşümü yapıp, hem kitap okumak hem güneşlenmek istiyorum. Bir saate yakın yürüdüm. “Bu kadar yürüyüş yeter” dedim. Yavaşladım ve boş bank bulmak için çevreme bakınmaya başladım. Parkın tenha köşesinde bir boş bank vardı. Bank boştu ama üzerinde unutulmuş bir cüzdan duruyordu. Koyu mavi, yeni, şişkince, orta boy bir cüzdan... Kim bilir, kim unuttu? Hasta mıydı, dalgın mıydı? Aceleyle kalkmak zorunda mı kaldı, cebinden mi kaydı? Sebebi ne olursa olsun, biri cüzdanını düşürmüştü. Bankın ucundaydı ve bir kadın cüzdanıydı. Cüzdan, sahibi için kayıp, benim içinse buluntu eşya hükmündeydi. Cüzdanı aldım, sahibi belki banktan yeni kalkmıştır diyerek çevreme bakındım. Kimse yoktu. 50-60 metre ileride, Ankara Büyükşehir Belediyesi yazılı iş elbisesi giymiş bahçıvanı gördüm. Geçen yıl da bu parkta çalışan bahçıvanı... Cüzdanı bahçıvana teslim etmeye karar verdim. Cüzdanı açmak istemiyordum. Açsam, cüzdan sahibinin mahremine el değmiş olacağım hissine kapıldım. Bahçıvanın yanına yürüdüm. Uzaktaki bankı işaret ettim: “Bu cüzdanı orada buldum. Bu park sana emanet edilmiş. Cüzdanını kaybeden kişi durumu fark edince parka dönecektir. Sen buralardasın. İlk soracağı kişi sen olacaksın. Cüzdanı sana emanet ediyorum” dedim. Bahçıvanın yanında cüzdanın fermuarını çektim; içinde çokça banka kartı, kartvizitler, arka gözünde ise bir miktar para vardı. Bahçıvana, “Ben cüzdanın içine ellemek istemiyorum. Eğer sahibi gelmezse, buradaki kartlardan adresine ulaşabilirsin” diyerek, cüzdanı verdim. İleride bir boş bank vardı, orada uzunca bir süre oturdum. Yanımda Suriyeli Profesör Abdülfettâh Ebû Gudde’nin “Zamanın Kıymeti” adlı kitabı vardı. Kitaptan 120 sayfa okudum, yarıladım. Bir yazımda bu kitaptan söz etmek isterim. Zira, altını çizdiğim ve not aldığım çok cümleler oldu. * Eve dönerken, “cüzdanı bahçıvana vermekle iyi mi ettim?” sorusu yakamı bırakmadı. “Park, yüzlerce ağaç, binlerce çalı ve çiçek bu adama teslim edilmiş. Buralar ona zimmetlenmiş. Bu kişiye de güvenmeyip kime güveneceğiz?” Bu düşüncelerle yaptığım işin doğruluğuna ikna oldum. Bahçıvan, cüzdanı sahibine teslim ederse, teslim alan kişi parkı daha bir sever, o bahçıvana karşı kalbinde minnet duygusu besler. İyi insanların yakınlarında bulunmasının huzurunu yaşar. Cüzdanı bahçıvana teslim etme sebeplerimden biri de bu düşünceydi. Benim için bankta unutulmuş bir eşya olan cüzdan, sahibi için o an parktan bile kıymetli olabilirdi. Ne kadar panik olduğunu ve üzüldüğünü gözümün önüne getirmeye çalıştım. * Yarın yürüyüşe çıktığımda bahçıvanı görürsem, cüzdanı sahibine verip vermediğini soracağım. Teslim etmişse cüzdan sahibinin halini, tavrını anlatmasını isteyeceğim. Bahçıvana güvenmemin nedeni, parka, parktaki ağaçlara ve çiçeklere bakmaktaki titizliği oldu. Ağaca, çiçeğe, kamu malına sahip çıkan kişi, o cüzdanın sahibini bulur ve teslim eder. Emin miyim? Değilim. Böyle olmasını umut ediyorum. “Korkma, dünyada her zaman inanılacak sağlam şeyler bulunur.”
Ekleme Tarihi: 17 Mart 2021 - Çarşamba

Kayıp Cüzdan ve Bahçıvan

[simple-author-box]

Sadri Alışık’lı filmlerin büyük bölümü hüzünlüdür. Sadri Alışık ya sevgilisi tarafından terk edilir, ya hayal kırıklığı yaşar ya da ihanete uğrar. Üzülür, ağlar, dağılır. Ama tevekkülü elden bırakmaz.

Başrollerini Sadri Alışık ve Ayla Algan’ın oynadığı ‘Ah Güzel İstanbul’ filmi de beğendiğim filmler arasındadır. Yönetmenliğini Atıf Yılmaz’ın yaptığı, 1966 yılında çevrilen ve bir klasik olan filmin senaryosunu Safa Önal ile Ayşe Şasa birlikte yazmış.

Bir kara mizah örneği olan film 1967 yılında İtalya’da San Remo yakınlarındaki Bordighera kasabasında düzenlenen “Uluslararası Mizah Şenliği” kapsamında 10. Mizahi Filmler yarışmasında, jüri özel armağanı olan Gümüş Ağaç Ödülü’nü kazanmış.

Sadri Alışık’ın Haşmet, Ayla Algan’ın Ayşe karakterini canlandırdığı filmde şöyle bir replik vardır:

“Korkma, dünyada her zaman inanılacak sağlam şeyler bulunur.”

Bu cümle, incelikli senaryoların yazarı ve gerçek entelektüel Ayşe Şasa’ya ait olmalı. Zira o dünyayı çekmekte hep zorlanan biri olmuştur. İnanacak sağlam şeylerin peşindedir. Bulur da. Ayşe Şasa, 1981’de, Muhyiddin İbnü'l Arabi'nin "Fusûsü’l Hikem" kitabını okuduktan sonra İslam'a ve İslam tasavvufuna yönelir.

*

Ankara’da Mart’ın ilk haftası; hava sıcaklığı 17 dereceyi gösteriyor. Sweetshirtümü giydim, kitabımı aldım, maskemi taktım. Evimizin yakınındaki Gökkuşağı Koşuyolu Parkı’nda günlük yürüyüşümü yapıp, hem kitap okumak hem güneşlenmek istiyorum.

Bir saate yakın yürüdüm. “Bu kadar yürüyüş yeter” dedim. Yavaşladım ve boş bank bulmak için çevreme bakınmaya başladım. Parkın tenha köşesinde bir boş bank vardı. Bank boştu ama üzerinde unutulmuş bir cüzdan duruyordu. Koyu mavi, yeni, şişkince, orta boy bir cüzdan...

Kim bilir, kim unuttu? Hasta mıydı, dalgın mıydı? Aceleyle kalkmak zorunda mı kaldı, cebinden mi kaydı? Sebebi ne olursa olsun, biri cüzdanını düşürmüştü. Bankın ucundaydı ve bir kadın cüzdanıydı. Cüzdan, sahibi için kayıp, benim içinse buluntu eşya hükmündeydi.

Cüzdanı aldım, sahibi belki banktan yeni kalkmıştır diyerek çevreme bakındım. Kimse yoktu. 50-60 metre ileride, Ankara Büyükşehir Belediyesi yazılı iş elbisesi giymiş bahçıvanı gördüm. Geçen yıl da bu parkta çalışan bahçıvanı...

Cüzdanı bahçıvana teslim etmeye karar verdim. Cüzdanı açmak istemiyordum. Açsam, cüzdan sahibinin mahremine el değmiş olacağım hissine kapıldım. Bahçıvanın yanına yürüdüm. Uzaktaki bankı işaret ettim: “Bu cüzdanı orada buldum. Bu park sana emanet edilmiş. Cüzdanını kaybeden kişi durumu fark edince parka dönecektir. Sen buralardasın. İlk soracağı kişi sen olacaksın. Cüzdanı sana emanet ediyorum” dedim.

Bahçıvanın yanında cüzdanın fermuarını çektim; içinde çokça banka kartı, kartvizitler, arka gözünde ise bir miktar para vardı.

Bahçıvana, “Ben cüzdanın içine ellemek istemiyorum. Eğer sahibi gelmezse, buradaki kartlardan adresine ulaşabilirsin” diyerek, cüzdanı verdim.

İleride bir boş bank vardı, orada uzunca bir süre oturdum. Yanımda Suriyeli Profesör Abdülfettâh Ebû Gudde’nin “Zamanın Kıymeti” adlı kitabı vardı. Kitaptan 120 sayfa okudum, yarıladım. Bir yazımda bu kitaptan söz etmek isterim. Zira, altını çizdiğim ve not aldığım çok cümleler oldu.

*

Eve dönerken, “cüzdanı bahçıvana vermekle iyi mi ettim?” sorusu yakamı bırakmadı. “Park, yüzlerce ağaç, binlerce çalı ve çiçek bu adama teslim edilmiş. Buralar ona zimmetlenmiş. Bu kişiye de güvenmeyip kime güveneceğiz?” Bu düşüncelerle yaptığım işin doğruluğuna ikna oldum.

Bahçıvan, cüzdanı sahibine teslim ederse, teslim alan kişi parkı daha bir sever, o bahçıvana karşı kalbinde minnet duygusu besler. İyi insanların yakınlarında bulunmasının huzurunu yaşar. Cüzdanı bahçıvana teslim etme sebeplerimden biri de bu düşünceydi.

Benim için bankta unutulmuş bir eşya olan cüzdan, sahibi için o an parktan bile kıymetli olabilirdi. Ne kadar panik olduğunu ve üzüldüğünü gözümün önüne getirmeye çalıştım.

*

Yarın yürüyüşe çıktığımda bahçıvanı görürsem, cüzdanı sahibine verip vermediğini soracağım. Teslim etmişse cüzdan sahibinin halini, tavrını anlatmasını isteyeceğim.

Bahçıvana güvenmemin nedeni, parka, parktaki ağaçlara ve çiçeklere bakmaktaki titizliği oldu. Ağaca, çiçeğe, kamu malına sahip çıkan kişi, o cüzdanın sahibini bulur ve teslim eder. Emin miyim? Değilim. Böyle olmasını umut ediyorum.

“Korkma, dünyada her zaman inanılacak sağlam şeyler bulunur.”

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ankhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.