[simple-author-box]
Ne zaman bir Ankara bahsi açılsa mevzu Kale’den ve Kule’den öteye geçmiyor, muhabbet Ankara’nın son 100 yılının etrafında dönüp duruyor. Neticede “İstanbul’a dönüşü” gibi bize göreAnkara’nın garip bir güzelliği dile gelir. Bunu söylemek için Yahya Kemal, anlamak için de “agâh” olmak lazımdır ki ünlü şairin asıl adı da zaten Agâh idi!
“Annemin sütü” benzetmesiyle dilimizi, Türkçemizi yücelten, yükselten ve onu en iyi kullanan bir başka “kemal”dir Yahya Kemal… Elbette onu “Şair, yazar, diplomat, siyaset, fikir ve devlet adamı” olarak yetiştirip millete kazandıran “mektebin” Aziz İstanbul olduğu da inkâr edilemez.
Büyük söz ustasına “Ankara’nın güzel tarafı İstanbul’a dönüşüdür” sözünü neden söylediği de sorulmuş elbet; o da “Ankara’yı yermek değildi maksadım, İstanbul’u övmekti” derken ifadesinin nasıl büküldüğüne şaşmış kalmış olmalı.
***
Mevzumuz değildi, biz Ankara’yı anlatıyorduk ki, söz Büyük Usta Yahya Kemal’e dönünce iki çift de onun için söylemek gerekti:
Bu milletin en önemli meselesinin “Türk Aydını’nın mektepten Millet’e dönmeyişidir” tespitini bir cümleyle ve en doğru şekilde yapabilen bir Yahya Kemal, bu milletin çocuklarına mekteplerde adamakıllı neden anlatılmaz, okutulmaz ve neden öğretilmez de “olur olmaz kişilikler” bu milletin evlatlarına “rol model”gösterilir anlamış değilim. Oysaki Batı, önderlerinin, büyüklerinin yaşadıkları evi, altında oturdukları ağaçları bile anıtlaştırıp “ziyaretgâh” yaparak gelecek nesillere onlar üzerinden ufuk açmaktadır.
***
Şimdi gelelim Ankara’mıza…
Ankara’nın sadece Kale’den ve Kule’den ibaret olmadığı açık gerçek. Kale’yi her daim anlatırken, hemen kucağında bir asır boyunca maneviyata mahal olmuş Alâaddin Camii’nden de bir nebze neden bahsetmeyelim?
Ankara’nın maneviyatını oluşturan unsurları saklayıp gözden kaçırmakla Başkenti yarım anlarsınız ve tam anlatmış olmazsınız. (Diyanet de günümüzde benzer bir şey yapıyor: Bazı semtlerde derneklere teslim ettiği muhteşem camileri aydınlatmıyor, ezan sesini de kısarak 20-30 katlı devasa sitelerin ortasına mabetleri adeta gömüyor. Muhteşem gökdelenler arasında cılız kalan o minareleri görebilmek artık ne mümkün?!)
‘Bir Zamanlar Ankara’ projesinde tek kelime bahsini duyamadığım Hacı Bayram Velî’siz bir Şuur oluşturulabilir mi mesela? Kadim Başkent’e Ankara’ya RUH olmuştur Bayramîler ve Ahîler’in de özünü teşkil ederler..
Hacı Bayram Hazretleri hemen şurada, Solfasol denilen (aslen Zülfazl: Fazilet sahibi) Mahalle’de doğmuş has bir Ankaralıdır ve Başkent’in 700 yılında vardır. Sultan II. Murad Edirne’ye çağırmış ve fakat onun Ankara’ya dönme arzusuna mâni olmamıştır. Oğlu Fatih’in Hocası Akşemseddin’in de hocasıdır Hacı Bayram.
***
Ankara’nın maneviyatını iyi anlamak lazım. Abdülkerim Erdoğan,“Unutulan Şehir Ankara” kitabında güzel dile getirmiş. “Bir zamanlar Ankara Sözlü Tarih Projesi” galasında tam dile gelmese de Başkent Ankara Meclisi bir süredir bunun üzerinde çalışıyor.Ankara’da “Çatı Kuruluş” tur BAM. Bütün veçheleri ve gerçek değerleriyle Ankara’nın benimsenmesi, içselleştirilmesi için büyük gayret göstermektedir.
Ancak şunun iyi bilinmesi lazım:
Ankara çok katmanlı bir Başkenttir ve hiçbir katmanı ihmale gelmez. Çanakkale’yi anlamlı kılan cephelerden Anafartalar’ın adının verildiği mahalle şehrin göbeğinde bir çöplük adeta. Ürker, korkarsınız içinden geçerken, şimdi bu hal Ankara’ya yakışıyor mu? Bir yanı Ulus, az ötede içinde Sinagogu ile Yahudi Mahallesi ve muhteşem Ankara evleri vardı, muhafaza edemedik. Şimdiki belediye yönetiminin de bu meseleye el atacağına inanmıyorum.
Ankara’da Ankaralı yok gibi… Kendi semtlerinde kendi hemşerileriyle oturan söz gelimi Kırşehirli, Çankırılı, Çorumlu ve diğerleri var. Ülkede en çok “hemşeri derneği”ne sahip il Ankara… Burada doğup büyüyorlar ve fakat Ankaralı olamıyorlar. Başkent Ankara Meclisi’nin derdi ve benim kanaatim de bu. O nedenle Ankara’yı her yönü ve zamanıyla ele almak, tutmak ve kaldırmak gerekiyor.