Masumiyet karinesi, yargı bağımsızlığı ve sosyal medya
Anayasamızın 38. Maddesinin 4. Cümlesi; “suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılmaz.” demektedir.
Önemli karine
Bu cümle, tüm modern hukuk sistemleri tarafından istisnasız şekilde kabul gören ‘masumiyet karinesi’ ilkesinin hukukumuza yansımasıdır. Suç işlediği iddia edilen kişi, mahkemede yargılanır. Suçunun sabit olup olmadığına ancak hakim ya da mahkeme tarafından karar verilebilir. Mahkeme tarafından suçlu bulunan kişi, tüm hukuk yollarını tükettikten sonra karar kesinleşir ve ancak o zaman “suçlu” sayılabilir.
Masumiyet karinesi, ceza hukukunun en önemli ilkelerinden biridir. Çünkü suç işlediği iddia edilen kişi, suçla ilgili filli işlememiş ya da işlediği fiil ile suçun unsurlarını tamamlamamış olabilir. Ceza muhakemesi sürecindeki tüm adımlarla ilgili delillerin araştırılması, toplanması ve tartışılması gerekir. Ceza hukuku sisteminin ve ceza mahkemelerinin varlık sebebidir bu. Ortaya bir iddia atıldığı zaman, ilk bakışta doğru gibi görünmesi bu iddianın doğruluğunu göstermediği gibi, iddianın bir suç oluşturup oluşturmadığı ya da oluşan bir suç varsa bile burada ceza gerektiren bir durum olup olmadığı konuları muhakemeye muhtaç olacaktır.
Bağımsız yargı
Son günlerde ülkemizde çokça tartışılan hususlar içinde “yargı bağımsızlığı” konusu da var. Yargı bağımsızlığı, yalnızca devletin diğer organlarının yargıya baskı yapamaması anlamına gelmiyor. Hakim karar verirken aynı zamanda medya ve kamuoyu baskısından da azadedir. Hakim yalnızca ve yalnızca kanunlarla ve kendi vicdanı ile bağlıdır. Bir organ, bir kurum, bir kişi, siz ya da ben, hiç kimse hakime ne yapması gerektiğini söyleyemez, bu konuda talimat veremez ya da üzerinde bir baskı oluşturamaz.
Sosyal medya
Sosyal medyaya baktığımızda her gün bir “x kişi tutuklansın.” hashtagi görmek mümkün. Binlerce gönderi, isyanlar, beddualar, küfürler... Suçu işlediği iddia edilen kişiyi, kararı veren hakimi, savunmaya katılan avukatı, rapor düzenleyen bilirkişiye varana kadar herkesi hedef alan binlerce gönderi… Hatta bazı olaylarda bu durum, mahkeme üyelerinin isimlerini açıklayarak, hedef göstermeye kadar vardı.
Toplumda infial yaratan bir suç işlendiğinde, hepimizin canı acıyor. Failin bir an önce en ağır cezayı almasını istiyoruz. Tabi ki bu toplum olarak bizim hakkımız. Ancak yargılama sonunda kişi suçsuz bulunursa? Ya suçu işleyen başkasıysa? Ya da ortada bir suç hiç yoksa? Enteresan bir şekilde o zaman konu gündem olmuyor. Kimsenin haberi olmuyor. Suçu işlediği iddia edilen ancak masum olduğu ispatlanan kişi, milyonların gözünde hep suçlu olarak kalıyor. Lekelenmeme hakkı zedeleniyor. Ölünceye kadar boynuna etiket asılmış gibi, sürekli kendini açıklamaya çalışarak hayatına devam etmek zorunda kalıyor. Belki bir iftira, belki bir kumpas, belki de bir yanlış anlaşılma sonucunda korkunç bir mağduriyete maruz bırakılıyor.
Ne yazık ki bununla da bitmiyor...
Mağdura zarar
Mahkeme süreçleri devam ederken, suçun sosyal medyada tartışılmasının en büyük zararı ise suçun mağduruna dokunuyor. Özellikle çocuklara karşı işlenen suçlarda, zaten mağdur olan çocuk daha da fazla mağdur ediliyor. Aslında iyi bir şey yaptığımızı zannederken, mağdur çocuğun hayatında telafisi mümkün olmayacak hasarlara yol açıyoruz. İnsanlar kötü anıları hakkında konuşmak istemez, hatırlamak istemez. Hele hele sürekli olarak önüne gelmesini asla istemez. Hatta bazı uzmanların iddia ettiğine göre insan beyni, bir savunma mekanizması olarak, yaşanan kötü olayları unutma eğilimdedir. Özellikle çocukluk dönemi travmalarında, bu şans çok daha fazla. Ancak sosyal medyada gündem olmuş bir mağdur çocuğun bu hakkı elinden alınıyor. Çocuğun yaşadıklarını herkes öğreniyor. İsmini, resmini, başına gelenleri bütün dünya doğru-yanlış biliyor. Herkes acıyarak bakıyor, parmakla gösteriyor. İşin daha kötüsü, öncesinde istismara uğradığı bilinen çocuk, kötü niyetli kişilerin hedefi haline geliyor.
Sosyal medyanın hayatımızın ortasına konumlanmasıyla beraber her geçen gün artarak devam eden mahkemeler üzerindeki toplumsal baskı ve gereksiz detaylar içeren ve mağduru incitecek şekilde yapılan ifşalar telafisi imkânsız zararlar oluşturmaktadır. Masumlara, mağdurlara ikincil zararlar vermemek adına; yargının bağımsız olması gerektiğine inanan herkes, elini yargının işinden çekmeli. Bırakalım mahkemeler işlerini yapsın. Toplumun vicdanını rahatlatsın, mağduriyetlerden yeni mağduriyetler doğmasın.
Ekleme
Tarihi: 24 Şubat 2022 - Perşembe
Masumiyet karinesi, yargı bağımsızlığı ve sosyal medya
Anayasamızın 38. Maddesinin 4. Cümlesi; “suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılmaz.” demektedir.
Önemli karine
Bu cümle, tüm modern hukuk sistemleri tarafından istisnasız şekilde kabul gören ‘masumiyet karinesi’ ilkesinin hukukumuza yansımasıdır. Suç işlediği iddia edilen kişi, mahkemede yargılanır. Suçunun sabit olup olmadığına ancak hakim ya da mahkeme tarafından karar verilebilir. Mahkeme tarafından suçlu bulunan kişi, tüm hukuk yollarını tükettikten sonra karar kesinleşir ve ancak o zaman “suçlu” sayılabilir.
Masumiyet karinesi, ceza hukukunun en önemli ilkelerinden biridir. Çünkü suç işlediği iddia edilen kişi, suçla ilgili filli işlememiş ya da işlediği fiil ile suçun unsurlarını tamamlamamış olabilir. Ceza muhakemesi sürecindeki tüm adımlarla ilgili delillerin araştırılması, toplanması ve tartışılması gerekir. Ceza hukuku sisteminin ve ceza mahkemelerinin varlık sebebidir bu. Ortaya bir iddia atıldığı zaman, ilk bakışta doğru gibi görünmesi bu iddianın doğruluğunu göstermediği gibi, iddianın bir suç oluşturup oluşturmadığı ya da oluşan bir suç varsa bile burada ceza gerektiren bir durum olup olmadığı konuları muhakemeye muhtaç olacaktır.
Bağımsız yargı
Son günlerde ülkemizde çokça tartışılan hususlar içinde “yargı bağımsızlığı” konusu da var. Yargı bağımsızlığı, yalnızca devletin diğer organlarının yargıya baskı yapamaması anlamına gelmiyor. Hakim karar verirken aynı zamanda medya ve kamuoyu baskısından da azadedir. Hakim yalnızca ve yalnızca kanunlarla ve kendi vicdanı ile bağlıdır. Bir organ, bir kurum, bir kişi, siz ya da ben, hiç kimse hakime ne yapması gerektiğini söyleyemez, bu konuda talimat veremez ya da üzerinde bir baskı oluşturamaz.
Sosyal medya
Sosyal medyaya baktığımızda her gün bir “x kişi tutuklansın.” hashtagi görmek mümkün. Binlerce gönderi, isyanlar, beddualar, küfürler... Suçu işlediği iddia edilen kişiyi, kararı veren hakimi, savunmaya katılan avukatı, rapor düzenleyen bilirkişiye varana kadar herkesi hedef alan binlerce gönderi… Hatta bazı olaylarda bu durum, mahkeme üyelerinin isimlerini açıklayarak, hedef göstermeye kadar vardı.
Toplumda infial yaratan bir suç işlendiğinde, hepimizin canı acıyor. Failin bir an önce en ağır cezayı almasını istiyoruz. Tabi ki bu toplum olarak bizim hakkımız. Ancak yargılama sonunda kişi suçsuz bulunursa? Ya suçu işleyen başkasıysa? Ya da ortada bir suç hiç yoksa? Enteresan bir şekilde o zaman konu gündem olmuyor. Kimsenin haberi olmuyor. Suçu işlediği iddia edilen ancak masum olduğu ispatlanan kişi, milyonların gözünde hep suçlu olarak kalıyor. Lekelenmeme hakkı zedeleniyor. Ölünceye kadar boynuna etiket asılmış gibi, sürekli kendini açıklamaya çalışarak hayatına devam etmek zorunda kalıyor. Belki bir iftira, belki bir kumpas, belki de bir yanlış anlaşılma sonucunda korkunç bir mağduriyete maruz bırakılıyor.
Ne yazık ki bununla da bitmiyor...
Mağdura zarar
Mahkeme süreçleri devam ederken, suçun sosyal medyada tartışılmasının en büyük zararı ise suçun mağduruna dokunuyor. Özellikle çocuklara karşı işlenen suçlarda, zaten mağdur olan çocuk daha da fazla mağdur ediliyor. Aslında iyi bir şey yaptığımızı zannederken, mağdur çocuğun hayatında telafisi mümkün olmayacak hasarlara yol açıyoruz. İnsanlar kötü anıları hakkında konuşmak istemez, hatırlamak istemez. Hele hele sürekli olarak önüne gelmesini asla istemez. Hatta bazı uzmanların iddia ettiğine göre insan beyni, bir savunma mekanizması olarak, yaşanan kötü olayları unutma eğilimdedir. Özellikle çocukluk dönemi travmalarında, bu şans çok daha fazla. Ancak sosyal medyada gündem olmuş bir mağdur çocuğun bu hakkı elinden alınıyor. Çocuğun yaşadıklarını herkes öğreniyor. İsmini, resmini, başına gelenleri bütün dünya doğru-yanlış biliyor. Herkes acıyarak bakıyor, parmakla gösteriyor. İşin daha kötüsü, öncesinde istismara uğradığı bilinen çocuk, kötü niyetli kişilerin hedefi haline geliyor.
Sosyal medyanın hayatımızın ortasına konumlanmasıyla beraber her geçen gün artarak devam eden mahkemeler üzerindeki toplumsal baskı ve gereksiz detaylar içeren ve mağduru incitecek şekilde yapılan ifşalar telafisi imkânsız zararlar oluşturmaktadır. Masumlara, mağdurlara ikincil zararlar vermemek adına; yargının bağımsız olması gerektiğine inanan herkes, elini yargının işinden çekmeli. Bırakalım mahkemeler işlerini yapsın. Toplumun vicdanını rahatlatsın, mağduriyetlerden yeni mağduriyetler doğmasın.
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.