hiçbir ilerleyişe geçit vermeyen
engebeli düşünce
yolculuklarında
tenimden uzak tene bıraktım gözlerimi
iyilik için
kulağım sesine uzanıyor sesinden
başlayan uzaklığa
tutuyorum yelkovanı ellerimde
dünya uzuyor
rüzgârın ısrarı kadar göğe
yerleşik uçurtmalar
çocuk ellerimizde işlenen
bir kâğıdın kavisinden dağılan
kıvrak çizgilerden çıkarak
sınırındayım eylemsizliğin
bir kağıt
bir kalem
bir keski
ve bir uçurtma hiçliği sonra
anlaşılıyor sonunda
soluk bir resmin
yıllar öncesinden ağır ağır azalan
siyah beyaz imgeleri
düşüyor
odamdaki boşluğa
bu sancılı anlarda salt objeler
yer değiştirir
yalnızlaşan alanlara
koyu gölgeler birikir
güneşin izniyle
ağrım tezcanlı bırakmıyor beni ama
kalbim incelikli
iç kararlılığımda
toprak tütünce ilkyazdan hazırım
kızgın nehirler geçmeye
sen nereye gitsen boşalan bir evren
kalıyor geriye gittiğin yerden
her şey ama her şey akıyor çöle denize
ve sonra sonsuzluğa
duvardaki çentiği umursamıyor aklım
günlerle uzlaşmasızım
dilim kış tenhasında
ne ki bir nehrin gümbürtüsünde
bölünür cümle
kendiliğinden yeni ile eskinin yakınlığı
seslen tüm hücrelerinle dağınık
yer değişimidir bu
yılların ilerleyişine
bekleyin!