İletişim
Siyasi partinin üzerinde durması gereken konulardan biri, iletişimin başarılı bir şekilde gerçekleştirilmesidir.
İletişim, bilgi ve düşüncelerin, herkesce aynı biçimde ve aynı değerde anlaşılır duruma getirilmesi, paylaşılması ve karşılıklı etkinin sağlanmasıdır.
İletişim üzerine yapılan tanımlar incelendiğinde, hepsinde ortak olan nokta etkileşimin varlığıdır. Yani birden fazla kişi iletişimde bulunurken temel amaç, iletişimde taraf olan alıcıda iletişim sonucunda belirli bir anlayışın ve davranışın oluşmasını sağlamaktır. İletişim terimi genellikle güç, denetim, nüfuz, ilişki, değişim, iletme vb.’ni belirtmek için kullanılmaktadır.
İletişim sürecinin dört temel unsuru kaynak, mesaj, hedef ve kanaldır.
Kaynak, mesaj üretimine katkıda bulunan kişi ya da gruptur. (Siyasi parti organları ve Genel Başkanın önerileri). Bu anlamda kaynağı, mesajı oluşturan ve bir kanal ile hedef kitleye ulaştıran birim olarak tanımlayabiliriz. Çeşitli araştırmalar, iletişimin kaynaklandığı kimsenin (Gönderici) (Genel Başkan) saygınlığı, güvenirliliği ve sevilirliği arttıkça, iletişimin etkisinin de arttığını göstermektedir. (Bu nedenle, siyasi partinin güçlü bir kaynağa sahip olması büyük önem taşımaktadır. Siyasi parti liderinin üzerinden gidilecek olunursa saygınlığı, güvenirliği ve sevilir olmasının pekiştirilmesi ve farklı ortamların artırılması gerekmektedir. Böylece, seçmen kitlesi üzerinde olumlu etki yapacaktır.)
Genel Başkanın inanırlığı, kişisel özelliklerine bağlıdır. Genel Başkan, iletişime başlamadan önce bir fikir yaratmalı veya bir olgu seçmelidir. Bu iletişimin içeriğini oluşturur. Bu aşama için temel kural; “Düşünmeye başlamadan, konuşmaya başlama” şeklindedir.
Mesaj ise alıcıya (seçmen) yani hedefe aktarılmak istenen düşünce, duygu ya da bilginin kaynak tarafından kodlanmış şekli olarak tanımlanır. Bu anlamda mesaj, bir şeyi iletmeyi planlayan kaynak tarafından üretilen işitsel, görsel veya görsel-işitsel simgelerden oluşmuş somut bir üründür.
Hedef ise kaynak tarafından gönderilen mesajı okuyan, dinleyen ya da izleyen kişi/kişiler (seçmenler) olabilir.
Kanal, iletişim sürecinde kaynakla alıcı (hedef) arasında mesajın aktarılmasını, geçmesini sağlayan yoldur. Kanal, gönderici (kaynak) ile alıcı arasındaki bir bağ niteliğindedir. İletişim kanalları beş duyu organı (görme, işitme, dokunma, tatma ve koklama) gibi fiziksel, telefon sistemindeki gibi mekanik ve işletmelerdeki formel veya informel kanallardan oluşur. İletişim kanalı seçilirken önemli olan çok kanal kullanmak değil, iletişim etkinliğini sağlayacak kanal veya kanalları seçmektir. Bunu yaparken de hız, maliyet ve etki gibi faktörler de göz ardı edilmemelidir. (Genel Başkan tarafından belirlenen gündem oluşturacak konuların bir kereye mahsus olmayıp, belli periyotlarda TV, Blog, mesaj, v.b. iletişim araçları ile tekrar edilmesi gerekmektedir.)
İletişimin dört temel unsurunun yanı sıra dikkate alınması gereken bir diğer unsur ise geribildirimdir (feedback). Geribildirim iletişimin en önemli unsuru olarak gösterilebilir. Geribildirim, alıcının, göndericinin mesajına bir çeşit yanıtıdır. Alıcı, mesajın kodlarını çözdükten ve yorumladıktan sonra bir kaynak durumuna dönüşür. Geribildirim, göndericiye kendi mesajının alınıp alınmadığını ve doğru bir şekilde yorumlanıp yorumlanmadığını öğrenme olanağı sağlar. Geri bildirim olumlu veya olumsuz olabilir. Olumlu geribildirim, göndericinin amaçlamış olduğu etkiye ulaştığını bildirir. Olumsuz geribildirim ise, göndericinin alıcı üzerinde istenilen etkiyi ve buna bağlı olarak davranışı yaratamadığını gösterir. Geribildirimde göndericiler, mesajı alanın tepkilerine dikkat etmeli, onun anlayıp anlamadığını gösteren işaretler bulmaya çalışmalıdır. (Geri bildirimin belirlenmesinde en önemli husus, anket çalışmaları ve gerçekleştirilen toplumsal etkinliklere gösterilen ilginin ölçülmesidir. Örnek olarak, Genel Başkanın herhangi bir konuda yapmış olduğu TV Programının reyting seviyesi, aynı gün veya gece yayınlanan diğer programların reyting verileri ile karşılaştırılarak anlaşılabilinir. Eğer reyting seviyesi düşükse sebepleri araştırılarak, eksiklerin giderilmesi yoluna gidilmelidir.)
İletişimin İlkeleri
İletişim sürecinin başlıca ilkeleri şunlardır:
a) Açıklık İlkesi: Genel olarak iletişimde anlaşılabilir bir dilin kullanılması gereklidir. Yazılı veya sözlü olsun bu olay, göndericinin sorumluluğundadır. Kullanılacak dile önem verilmeli, hedef kitlenin kullandığı dil yakından bilinmelidir. (Özellikle Genel Başkanın yurt içinde yapmış olduğu gezilerde ki konuşma dili, olabildiğince sade olmalıdır. Vatandaşlara kendilerinden biri imajı verilmelidir.)
b) Dikkat İlkesi: İletişimde önemli olan bir başka husus alıcının gönderilen mesajı sadece alması değil, aynı zamanda anlamasıdır. Eğer alıcı mesajı tam olarak anlamadıysa kendisinden beklenen tepkiyi gösteremeyecektir. Bilindiği gibi insanın dikkati sınırlıdır. Mesajın uzun olması halinde, belirli bir noktadan sonra alıcı tarafından yeterli dikkat sarf edilemeyeceğinden, iletişimin etkinliği bozulabilir. Bu nedenle, mesaj hazırlanırken, alıcının dikkatini yoğunlaştırabilecek şekilde olmasına özen gösterilmelidir. (Genel Başkanın vatandaşlarla yapacağı görüşmelerin kısa, anlaşılır ve sonuç odaklı olması önemlidir.)
c) Doğruluk İlkesi: Yöneticiye göre iletişim, işletme amaçlarına ulaşmada işbirliği sağlayıcı ve sürdürücü bir araçtır. Doğruluk ilkesi iletişim amaçlarıyla ilgilidir. İletişim kurulurken bu ilkeye özel bir önem gösterilmelidir. (Genel Başkanın konuşmaları gerçekliğe dayalı, varsayımlardan ve dedikodulardan uzak olmalıdır.)
Siyasal İletişim
Siyasal iletişim, siyasal aktörlerin kendi ideolojik amaçlarını, belli kitlelere ve gruplara, ülkelere ya da bloklara benimsetmek ve gerekirse eyleme dönüştürmek, uygulamak üzere çeşitli iletişim tekniklerinin ve türlerinin kullanılmasıdır.
Siyaset, siyasetçi ile halk topluluğu arasında gerçekleşen bir siyasal iletişimdir ve bu iletişimin hammaddesi düşünce ve “sözdür”. (Bu sözün, güvenilir, anlaşılır ve etkili olması önem arz etmektedir.)
Siyasetçi, siyasi düşüncesini, ideolojisini, kimliğini, politikalarını söz ile topluma aktarır.
Siyasetin söylemleri ve eylemleri bir etkiye, tahrik, tamir, ihya ve inşa gücüne sahiptir. Siyasetçinin öncelikli amacı hedef kitleye ulaşabilmek, dokunabilmek ve siyasi amaçları hakkında hedef kitleyi bilgilendirmektir.
Halk bir politikacıyı başarılı, cesur, vizyoner, samimi görmesine rağmen o yönde bir siyasi davranış gerçekleştirmeyebilir. Bu noktada seçmen kitlesinin çok farklı motivasyonlarla hareket ettiği ortaya çıkar. Bu etnik, mezhebi, dini, ideolojik sebepler olabilir veya tamamen duygusal ya da çıkarsal bir sebep olabilir. (Bu durumda Genel Başkan bütün kesimleri kucaklayıcı, sesinin tonunu yumuşatıcı bir havaya bürünmelidir. Seçmeni hırçınlaştıran tavırlardan uzak durmalıdır.)
Bu sebeple başarılı siyasetçi seçmen davranışını değiştirebilecek iletişim faaliyetinde bulunabilen, seçmenin sandığa gidip kendisine oy vermesini sağlayabilen kişidir.
Seçim kampanyaları, siyasetçinin normal dönemde yapması gereken siyasal iletişim faaliyetlerinin en yoğun ve konsantre bir şekilde yapılması anlamına gelir. Bu sebeple, siyasetin genel hedefi olan dikkat çekmek, ilgi uyandırmak, harekete geçirmek kampanyanın amacı olarak görülebilir. (Seçmenin içinde yer aldığı sıkıntıların bilincinde olan ve bu sıkıntılara çözüm bulan Genel Başkan imajı çok önemlidir. Seçmen devamlı olarak olumsuzluklardan söz eden ve eleştiren bir siyasi lidere sempati ile yaklaşmamaktadır. Mantıklı projeleri olan çözümler üreten ve sonuca giden liderlere sempati ile yaklaşmaktadır.)
Tercüman, temsil, örnek ve öncü işlevi gören kampanyalar seçmen ile siyasetçi arasında köprü olur, partilerin, adayların, program ve projelerin siyasi pazara çıkmasını sağlar.
Siyasetçi seçim dönemlerinde en özlü, en çarpıcı, en sonuç alıcı şekilde tüm mesajını vermek ve kitleyi etkilemek durumundadır. Bu yüzden zamanla yarışan bir iletişim ve ikna süreci içindedir.
İnsanların anlam dünyasına hitap edip orada bir etki oluşturabilmek farklı iletişim tekniklerini kullanabilmekten geçer. (Siyasal iletişimde mecaz, ironi gibi yöntemlere başvurulur. Bazı şeyleri en açık şekilde ifade etmek yerine örtülü şekilde anlatmak, ima etmek, sonunu getirmeden zihni harekete geçirecek şekilde fitili ateşlemek başvurulan bir yöntem olabilir.)
Gerçekten de kavramlar “bir uygunsuzluğu kolaylaştırmaya veya güçleştirmeye, desteklemeye veya kösteklemeye muktedirdirler”.
Yunan söylevcilerden olan İsokrates, Panegyrikos adlı söylevinde kelimelerin sihirli gücünü şöyle anlatır: “Kelimeler öyle bir güç barındırır ki, muhteşem şeyleri değersizleştirip, önemsiz şeylere mükemmellik bahşedebilirler; eski fikirleri tamamen yeni bir şekilde ifade edip, yeni olmuş bir şeyi sanki çok zaman önce olmuş gibi ortaya koyabilirler”.
Bu sebeple siyasi iletişimde önemli olan kelimeler, kelimelere kazandırılan işlevsellik yani mecaz, ironi gibi tekniklerden yararlanmak ve elbetteki tüm bunları doğru şekilde, yerli yerinde kullanarak bir iletişim faaliyeti gerçekleştirmektir.
Profesyonel danışmanlar vasıtasıyla gerçekleştirilmesi gereken siyasal iletişim süreçleri, “sıcak temas” alanı olarak görülen seçimler, “savaş alanı” ya da “seçim savaşları” olarak değerlendirilen siyasal kampanyalar üzerine yapılan tartışmalarla daha sık gündeme gelmektedir. Siyasal iletişim araştırmaları bu bakımdan siyasal kampanya dönemlerini, “seçmeni ikna etme paradigmasının egemenliğinde olan evre” şeklinde tanımlamaktadır.
Siyasal iletişim süreci yalnızca seçim dönemleriyle sınırlandırılmış süreçler değildir. Fakat siyasal iletişim süreçleri ülkemizde halen yalnızca seçim kampanyaları döneminde kullanılan ve propagandayla eş anlamlı kullanılan bir olgu olarak görülmekte, partiler ve adaylar iletişimi propaganda olarak algılamakta, siyasal partilerde propagandadan sorumlu genel başkan yardımcıları görev almaktadır. Bu sebeple, siyasal iletişim kavramının boyutlarını seçim sürecinde yürütülen siyasal kampanyalar dönemi ve seçim dönemi haricinde kalan dönemler olarak ayırmayı zorunlu hale getirmektedir. (Propaganda çalışmalarını her an seçim olacakmış gibi, dinamik halde tutmak gerekmektedir. Propaganda konuları, üzerinde sürekli çalışılarak yenilenmeli ve güncel problemlere cevap verecek hale getirilmelidir.)
Siyasal İletişimde Kullanılan Araçlar
Propaganda
Propagandayı en genel anlamda, belli bir düşünceye, yaklaşıma ya da ideolojiye taraftar toplamak amacıyla yürütülen sistematik çabalar bütünü olarak tanımlamak mümkündür. Bir başka tanıma göre ise propaganda; telkin yöntemleri ve çeşitli psikolojik teknikler vasıtasıyla fikirleri ve değerleri değiştirme ve sonuç olarak kararlaştırılmış bir çizgiye paralel olarak davranışların değiştirilmesi amacıyla sembollerin az ya da çok istenilerek, planlı ve sistematik olarak kullanılmasıdır.
Propagandanın başlıca özelliklerini şu şekilde sıralamak mümkündür:
1.Bilinçli bir girişim olması, 2. Başka grupların tutumları üzerinde kontrol sağlaması, 3.Tek tek bireyler dışında kitleleri hedef alması, 4.Haberleşme ve günümüzde de yoğun olarak kitle iletişim araçlarından yararlanması.
Propagandacının kullandığı temel taktiklerden biri meseleyi kızıştırma, karşıtlıklar ve kutuplaşmalar oluşturma, bir düşman üretmedir. (Bu yöntemin genelde iktidar partisi tarafından kullanıldığı görülmektedir. Özellikle ‘düşman üretmek’, seçmenlerin rağbet ettiği bir husus değildir. Bunu da belli aralıklarla yapılan anket sonuçlarından anlamaktayız. Genel Başkanın her türlü ortamda toplumu kucaklayıcı bir dil kullanması, seçmen üzerinde olumlu tepkilere neden olmaktadır.)
Propagandanın Amacı
Propagandanın amacı, fertlerin kabule zorunlu olmadıkları bir düşünceyi, istekleriyle kabule, yapmaya zorlanmayacakları bir hareketi istekleriyle yapmaya yöneltmektir.
Başka bir ifadeyle, propagandanın amacı, tanıtmaktan çok ikna etmek ve yönlendirmektir. Bununla birlikte tutumları etkileyerek denetim altına almaktır.
Tarih boyunca propagandayı en sistemli kullanan devlet adamlarının başında gelen Hitler ise propagandanın amacını, “Propagandanın görevi, örgüt için taraftar toplamaktır. İkinci görevi yeni doktrini anlatmak ve benimsetmektir” şeklinde ifade ederken, bir başka yerde de, “Propagandanın amacı, tek tek ve bilimsel olarak kişileri bilgilendirmek değildir. Onun görevi, kitlelerin dikkatini belirli olaylar, ihtiyaçlar ve gerekler üzerine çekmektir” demiştir.
Başarılı olduğu söylenebilecek bir propaganda kampanyasında şu noktaların mutlaka olması gerekmektedir:
-Toplumların dikkatini çekebilmek,
-Toplumların güvenini kazanabilmek,
-Toplumların umut ve beklentileriyle ilgili alternatif sunabilmek,
-Bu yollarla toplumları harekete geçmeye hazır hale getirmek.
Başarının diğer bir kuralı ise, verilen mesajın propaganda olduğu izlenimini uyandırmadan yapılmasıdır.
Siyasal Propaganda
Bir yönetim, siyasal parti ya da benzeri bir kurum tarafından, kitlenin kendisine karşı olan davranışını değiştirmek için uygulanan bir propaganda türüdür. Bu tür propaganda gerekleştirilirken, hedefler açık biçimde ortaya konulur. Ancak, asıl üzerinde durulması gereken, siyasal partilerin ve siyasetçilerin iktidara gelmek ya da iktidara ortak olmak için yaptıkları propagandadır. Siyasal propagandanın özünün, siyasal eylem olması gerekliliği tartışma götürmez. Bu alanda atılan adımlar, uygulamaya konan siyasal kanaatlerin doğmasına ve bunlara destek verilmesi ya da muhalefet edilmesine neden olurlar.
Etkin bir propagandanın koşulları şöyle sıralanmaktadır:
1) Her şeyden önce kitlelerin desteği sağlanmış olmalıdır. 2) Kitlelerin güveni sağlanmış olmalıdır. 3) Kitlelerin önceden kazanılmış bulunan bilgi, değer ve diğer şeyleri göz önünde tutulmalıdır. Propagandacının yaratmak istediği değişiklikler, kitlelerin içinde bulunduğu anda beslediği umut ve bekleyişler karşısında bile hoş görünen seçenekler olarak sunulmuş olmalıdır. 4) Kitlelerin içinde bulunduğu ortam, bekleyiş yapısındaki değişmenin gerektireceği eylem yönünde harekete geçmeye elverişli olmalıdır.
Uyarıcı-tepki ve sihirli mermi metaforu siyasal iletişim kavramlarından propagandaya oldukça uyar. Sihirli mermi kalabalığa atılır, dostlara ve tarafsızlara zarar vermeden zikzaklar çizerek gidip hedefi bulur. Siyasal kampanyada ileti nüfus içinde yayılır; birçok kişide görülebilir bir etki yapmadan geçer; fakat siyasal yönelim arayan belli bir azınlığın şimdiki gereksinimleriyle iletinin içeriği uyuştuğu zaman etki ortaya çıkar.
Propagandanın en eski kuralı mesaj tekrarı yapmaktır. Televizyona çıkan bir kişi herkesin kendini dinlediğini, sokağa çıkınca herkesin onu tanıyacağını düşünür. Oysa o anda toplumun çok küçük bir kesimi o kanalı, o programı, o konuşmayı kısmen veya tamamen dinlemiştir. İnsanların bir konuşmadan etkilenmesi ve anlatılanları kanıksaması da çok düşük bir ihtimaldir. Bu sebeple her gün birçok televizyon kanalında konuşma yapan bir siyasetçinin veya bir gazetecinin halkın küçük bir bölümünde bir yansıma bulduğu varsayılabilir. O halde siyasetçi tüm kanallarını kullanarak mesajını tekrar etmek ve insanların zihninde bir yere oturtmak durumundadır.
Halk büyük siyasi anlatılar yerine günlük yaşantısında meselelerini çözecek reçeteler arar. Büyük kriz, çalkantı veya saldırı hallerinde ise insanlar gündelik çıkarlar yerine topluluk ruhunu ve ortak geleceği daha öne çıkaran duygusal söylemlere itibar ederler.
Propaganda bakış açısında ve koşullara göre farklı anlamlar ifade edebilmektedir. Bu bağlamda bir örnek vermek gerekirse Lenin’in ve Goebbels’in prensiplerinden temel alan Hitler propagandası arasındaki fark şu şekilde ortaya çıkmaktadır. Propaganda Lenin için taktik anlamına gelmektedir ve bu taktik aracılığıyla gerçekleştirmek istediği amaçlar, taktik amaçlar olarak benimsenmiştir. Hitler’ci propagandada ise propaganda ile elde edilmek istenen sonuçlara ulaşmak şeklinde ortaya çıkan amacın kendisidir. Bu amaç ile söylenen her bir şey kitleleri seferber etmek için kullanılan elverişli bir kalıptır.
Kitle iletişim araçları olan gazete, televizyon, radyo, dergi, sinema, tiyatro, afiş, resim, kitap, internet ve internet teknolojilerinin gelişmesiyle ortaya çıkan sosyal medya aynı zamanda çok önemli propaganda araçları olarak adlandırılmaktadırlar. Bu iletişim araçlarının her birinin işlevi ve kapasitesi farklı olsa da şartlara göre hepsi birer propaganda aracı olarak kullanılmaktadır.
Gelişen iletişim teknolojileriyle birlikte propagandanın ismi ve niteliği de çeşitlenmiştir. Günümüzde propaganda etkisi ve işlevi bakımından genellikle “Algı Yönetimi” ve “Manipülasyon” olarak isimlendirilmektedir. Ancak psikolojik savaş, psikolojik operasyon, kamu diplomasisi, halkla ilişkiler gibi farklı isimler ile adlandırılsa bile tüm bu faaliyetlerin en önemli hedefinin propaganda diğer bir söyleyişle ‘rıza imalatı’ ve ‘ikna’ olduğu ortadadır. Bu kapsamda değerlendirildiğinde günümüzde, Algı yönetimi ve manipülasyon kavramları propaganda tanımı yerine sıklıkla kullanılmaktadır.
Propagandacı ileteceği mesajın hedefe hangi iletişim aracı vasıtasıyla gönderileceğine karar verirken iki önemli noktayı göz önünde bulundurmak durumundadır. Bunlardan ilki mesajın sözel, görsel, yazılı veya davranışsal sembollerden hangisi veya hangileriyle ifade edileceğidir. Diğeri ise mesajın alıcısı olan hedefin eğitim ve kültür seviyesi, beğenileri ve alışkanlıkları gibi faktörler de mesajın iletileceği aracın belirlenmesinde önemlidir. (Bu nedenle, Genel Başkanın yapacağı her konuşmada sade ve anlaşılır bir dilin kullanılması kucaklayıcı olacaktır.)
Halkla İlişkiler
Halkla İlişkiler dış alemin sempati ve iyi niyetini sağlamak amacıyla yönetici ve girişimcilerin başvurdukları usüllerin tamamıdır.Bir başka tanıma göre halkla ilişkiler; “Kamu alanında devlet mekanizmasıyla halk arasında doğrudan ve dolaylı olarak yapılan ilişkiler ile bu ilişkilerde saklı etki ve davranışlardan doğan tepkinin bütünüdür”.
Halkla ilişkiler bir örgütle kamuları arasında iletişime dayalı olumlu ilişkiler kurma, olumlu imajlar oluşturma, geliştirme ve sürdürme amacına yönelik, planlı iletişim çabalarının toplamıdır. Bir anlamda halkla ilişkilerle çoğu zaman; iletişim ve karşılıklı etkileşim temel alınarak farklı beklenti ve ihtiyaçlara sahip tarafların, ortak amaçlar etrafında koordine edilmesi amaçlanır. Bu yönüyle halkla ilişkilerin de özünde, bir uzlaşı aracı olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
İktidar alanını işgal edenler, burada bulunma gerekçelerini, davranışlarını ve bu davranışlarından doğan sonuçları anlamlı bir açıklamaya kavuşturmakla sorumludurlar. Hemen her toplumsal sistem, meşruiyet sorunuyla bir şekilde yüzleşmek ve çevrenin bağlılığını, kendisine gösterilen ilgiyi hakedip etmediğini belirli aralıklarla değerlendirmektedir. Halkla ilişkilerin işlevlerinden büyük çoğunluğunun, dolaylı olarak iktidar, güç ve kazanç elde etmek gibi farklı amaçlarla oluşturulmuş örgütlere meşruiyet sağlama açısından büyük öneme sahip olduğunu söylemek mümkündür. Halkla ilişkiler çabaları sayesinde, örgüt kendini ifade etme olanağı bulmakta, çevresine ve topluma karşı bir bakış açısı kazandırmak, örgüte yönelik olumlu tutum ve davranışlar oluşturmak mümkün olmaktadır.
Siyasal iletişim ve halkla ilişkilerin birbirini destekleyen çabalar olması “siyasal halkla ilişkiler” kavramını ortaya çıkartmıştır. Siyasal halkla ilişkiler; parti oluşumu ve kampanyalar, partiye üyelik işlemleri, imaj ve itibar yönetimi, kamuoyunu etkileme, yasama ile ilgili işlemler, lobicilik, kamusal ve özel alanda siyasal iletişim, çeşitli konularda yönetici ilişkileri gibi siyasal süreçlerin birden fazla alanını kapsayan ve bir toplumdaki seçilmiş/atanmış politikacıların desteklenmesi ile siyasi amaçlarını geliştirmek ya da ilerletmek için sarf edilen devamlı çabaları ifade etmektedir.
Bir ikna süreci olarak halkla ilişkiler, gerek bir bütün olarak çeşitli dünya görüşlerinin ideolojisini yayma, gerek hükümetlerin kendi politikalarını haklılaştırma amacıyla kullanılabilir ve belli ölçüde kullanılmaktadır.
Bir yöneticilik sanatı olarak halkla ilişkiler, siyasal-yönetsel bir çerçevede işler ve siyasetin temel unsurlarından biridir. Siyasal kampanya süreci, haber değeri taşıyacak şekilde gündeme girecek olay ya da konular arasından kitle iletişim aracının tercihi dikkate alınarak yapılandırılmaktadır. Siyasal amaçla yürütülen halkla ilişkilerin hedefleri, amaçları ve stratejileri şu şekilde ifade edilebilmektedir:
-Siyasal partilerin topluma yabancılaşmasını önleyerek toplumdan ve toplumsal kaynaklardan uzaklaşmasını önlemek,
-Siyasal sistem bünyesinde yönetimin karar alma süreçlerini parti gelenekleri bağlamında yönlendirebilmek, alakalı mekanizmaları bu doğrultuda etkileyebilmek,
-Partiye bağlı olan, özdeşleşmiş veya oy verenlerin gurur duymalarını sağlayacak, “biz duygusu” geliştirecek faaliyetler gerçekleştirmek,
-Siyasal kampanya organizasyonları düzenlemek,
-Siyasal partilerin yerel teşkilatlarına yerel siyasi organizasyonlar için gerekli veri ve uzman desteğini sağlamak.
Halkla ilişkiler araçları temsil ettiği kuruluşa imaj ve itibar katma amacı gütmektedir. Siyasal iletişimde kullanılan önemli yöntemlerden biri halkla ilişkilerdir. Siyaset alanında halktan beklenen desteğin tam olarak sağlanabilmesi için siyasi aktörlerin söylemlerini ve faaliyetlerini uygun bir dille ifade etmesi gerekmektedir. Bu nedenle halkla ilişkiler, halk üzerinde itibar kazanmak ve imaj yaratmak amacıyla kullanılmaktadır. Siyasi kampanyalarda siyasal halkla ilişkilerin başlıca fonksiyonları şunlardır.
1)Haber niteliği taşıyan öykü ve kurgusal olayları planlayarak duyurumlarını gerçekleştirmek, 2)Haber medyası ile ilişkiler geliştirmek, 3)Bilgi ve haber akışını kontrol ederek istenen aday imajını ortaya çıkarmak, 4)Aday ya da parti tarafından yürütülen her etkinliğini medyada yer almasını sağlamak, 5)Medyanın özelliklerine uygun aday sunumunu ve mesajları tasarlamak.
Siyasal iletişim süreci bir tür halkla ilişkiler sürecidir. Siyasal iletişim de tıpkı halkla ilişkiler gibi günlük hayata yönelik sosyal, ekonomik ve siyasal boyutları kapsayan geniş bir alanda faaliyet göstermektedir. Siyasal iletişimde de tıpkı halkla ilişkilerde olduğu gibi uzun vadeli planlama, araştırma, ikna etme ve etkili iletişim gerçekleştirme temel ilkelerdendir.
Halkla ilişkiler faaliyetleri sayesinde siyasi aktörler, medya ilişkilerini profesyonel düzeyde yürütmekte, kendilerini ve ideolojilerini seçmene tanıtarak ikna ediciliklerini arttırmaktadır. (Burada üzerinde önemle durulması gereken hususların başında, siyasi aktörlerin halkla ilişkiler kapsamında, ‘muhtarla kuracakları olumlu kontaklar yer almaktadır. Şehirler başta olmak üzere, köy ve kasabalarda görev yapan muhtarlarla kurulacak olumlu ilişkiler, seçim bölgesinin nabzını tutmaya çalışan siyasi aktörlerin ulaşmak istedikleri önemli verileri elde etme hususunda büyük önem taşımaktadır. Örneğin; bir mahallede yaşayan dul, yetim, bakıma muhtaç, kadın, erkek, yaşlı, öğrenci v.b. kişilerin istatistik bilgilerine ulaşmada muhtarlarla kurulacak olumlu ilişkilerin büyük önemi bulunmaktadır.) Bu kapsamda siyasette halkla ilişkiler: 1)Medya yönetimi: Medya ile klasik halkla ilişkiler uygulamalarını ve bu uygulamaların düzenlenmesini ve sürdürülmesini içermektedir. 2)İmaj yönetimi: adayın kişisel imajının veya partinin kurumsal imajının geliştirilmesi ile ilgilenen yöntemleri kapsar. 3)Parti örgütünün iç iletişimi: Parti içi iletişim ve bilgi akışı sağlanması, faaliyetlerin koordine edilmesi, parti üyelerinin ihtiyaç, talep ve eleştirilerine yanıt verilmesini içerir. 4)Bilgi yönetimi: İletişimi manipüle ederek lehine çevirmek, bilgiyi gizlemek, gündem yönetimi gibi konuları kapsar. Bu yöntemler, medya yönetimindeki yöntemlere kıyasla daha belirgin manipülasyon tekniklerini içermektedir.
20. yy’da yaşanan teknolojik gelişmeler ve kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla beraber siyasal iletişimin önemi artmıştır. Siyasal iletişimin önemi günümüzde farklı bir boyut kazanmıştır. Siyasal iletişime özellikle halkla ilişkiler açısından bakıldığında, halkla ilişkiler, hızlıca gelişmekte olan bir alan olmakla beraber yalnızca halkla ilişkileri değil halkla ilişkilerin yanında siyasal iletişimi de bünyesinde barındırmaktadır. Örneğin, Obama, 2008 yılı başkanlık seçimlerinde yalnızca başkan olmak için çabalamamış aynı zamanda siyasal iletişim alanında da lider olma çabasına girişmiştir. Obama, mesajlarını aktarabilmek için sadece genel yöntemlerden yararlanmamış genç hedef kitleyle de bağlantı kurabilmek için sosyal medyadan da yararlanan ilk siyasetçilerden biri olmuştur.
Halkla İlişkilerin Amacı
Halkla ilişkilerin amacı genel anlamıyla, örgütün iç ve dış çevresi arasında olumlu ve sürekli iyi ilişkiler geliştirmektir. Toplumsal açıdan olaya bakıldığında ise, halkla ilişkilerin amaçları şöyle özetlenebilir:
-Halkı aydınlatmak,
-Halkın yönetimle olan ilişkilerinde işlerini kolaylaştırmak,
-Halkla işbirliği sağlayarak hizmetlerin daha çabuk ve kolay görülmesini sağlamak,
-Halkın dilek, istek, tavsiye, telkin ve şikayetlerini dinlemek, aksaklıkların giderilmesi için çalışmalar yapmak,
-Halkla, örgüt ve yönetimi hakkında bilgi vererek, örgütün politika ve çalışmalarını benimsetmek, yönetime karşı halkta olumlu tutum ve davranışlar geliştirmek,
-İlgili kişi ve kurumlarla etkileşime girerek onların desteğini almak,
-Hedef kitlelerden bilgi alarak daha sağlıklı ve sürekli ilişkiler kurmak ve dolayısıyla çevreyle ilgili kararların etkinlik ve verimliliğini arttırmak,
-Örgütün genel çevresine karşı sosyal sorumluluk duygusunu arttırmak, topulumun ve yönetimin ahlaki değerlerini korumak,
-Siyasal alanda ise, halkla ilişkilerin amacının belli bir siyaset doğrultusunda halkın siyasal katılımını arttırmak olduğu söylenebilmektedir.
Reklamcılık
Bir mala ya da hizmete yönelik talepleri arttırmak amacıyla kitle iletişim araçlarından yararlanılarak geniş kitlelere ulaşma, onlarla işbirliği kurma çabası, reklam olarak tanımlanmaktadır. Reklam ve reklamcılık faaliyetlerine, siyasal iletişim perspektifinden bakıldığında ise içinde yaşadığımız çağda kitle iletişim araçlarının gelişimi ve faaliyetleriyle bireysel / yüz yüze ilişkilerin ve grup bağlarının zayıflaması, yaşamın rasyonelleşerek tek tip hale dönüşmesi ile siyasal partilerin arasındaki farkların azalmaya başlaması, sürekli değişim ve dönüşüm geçiren dünyamızda insanların yalnızlaşması ve meydana gelen gelişmeleri anlamaktan aciz kalmaları sonucunda siyasal reklamcılık, seçmeni bilgilendiren önemli bir siyasal iletişim aracı olarak ortaya çıkmıştır.
Siyasal reklamcılık, siyasi gücün seçimlerle belirlendiği ve siyasi güce itiraz edildiği, dağıtımların olduğu, aday olan siyasi aktörlerin birbirleriyle rekabet ettiği sistemlerde ortaya çıkmaktadır. Siyasal reklamcılık, partilerin ve adayların kitle iletişim araçlarıyla seçim kampanylarında kendilerini sundukları bir reklam çeşididir.
Seçim dönemlerinin vazgeçilmez enstrümanlarından biri olan siyasal reklam, “aday ya da parti tarafından medyadan yer ve zaman satın alınarak, seçmenlerin tutum ve davranışlarını söz konusu aday veya parti lehine oluşturmak amacıyla geliştirilen mesajların hazırlanması ve yayınlanması ile ilgili bir siyasal kampanya iletişim faaliyeti” olarak tanımlanmaktadır.
Siyasal reklam türleri içerikleri açısından şu şekilde sınıflandırılabilmektedir: •Parti konumu ve kimliğini öne çıkartan reklamlar, •Lider imajlarını geliştirmeyi amaçlayan reklamlar, •Adayın partililik bağını, partiye olan bağlılığını vurgulayan reklamlar, •Adayların kişisel özelliklerini, tecrübe ya da başarılarını vurgulayan reklamlar, •İktidarın kendi icraatlarını öven, öne çıkartan (olumlu reklamlar) ya da muhalefet açısından iktidarın icraatlarını eleştiren ve küçümseyen reklamlar (olumsuz reklamlar), •Belirli toplumsal katmanları ya da demografik grupları doğrudan hedef alan reklamlardır.
Siyasal reklamların amaçları şu şekilde sıralanabilir. •Kısa zamanda yeni bir adayı ya da partiyi tanıtabilir •Kampanya gündemi oluşturma ve yönlendirmede önemli işleve sahiptir, •Seçmen tutumlarını siyasal bilgilendirme ve ikna aracılığıyla değiştirebilir.
Siyasal reklamlar seçmenlerin; toplumsal durum, parti politikaları, siyasi adaya ait bilgiler, adayın ya da partinin muhalifleriyle olan münasebetleri gibi birden fazla konuda seçmeni bilgilendirmektedir. Siyasal reklamın en önemli etkilerinden biri siyasi parti ya da adayın imajının oluşturulması etkisidir. Siyasal reklamlar aday imajının değerlendirilmesi bakımından önemlidir. Özellikle konulu filmler aday imajının reytingini artırarak olumlu bir etki oluşturmaktadır.
Siyasal reklamların seçmen tercihlerine etki ettiğini gösteren çeşitli araştırmalar vardır. Toplumsal şartlara ve döneme bağlı olarak siyasal reklamların seçmen tercihine olan etkisinin %4-5 civarında olduğu belirlenmiştir. Siyasal katılım düzeyinin artmasında da siyasal reklamların önemli bir fonksiyonu vardır. Siyasal reklamın seçmeni oy kullanma yönünde, ülke yönetimine ortak olma yönündeki teşvik çabaları siyasal katılımın da artışını sağlayabilmektedir.
Yapılan araştırmalar, seçilmek isteyen siyasi adayların, kendilerini tanıtmanın yanı sıra diğer rakip adaylara karşı saldırıya geçerek amaçlarına ulaşabileceğini belirtmektedir. Bu tür bir stratejinin seçim süreci üzerindeki etkileri tartışılmaya devam edilirken, diğer yandan, önceki seçim dönemlerinde oluşan sonuçlardan rahatsızlık duyulduğu da kabul edilmektedir. Seçim dönemlerinde, partiler veya adayların, rakiplerini seçmenin gözünden düşürme maksatlı, negatif unsur kullanılarak yapılandırılan mesajlarla ya da korku çekiciliğini ön plana çıkarmak suretiyle siyasal reklam kampanyaları yürütmesi beklenen bir gelişme haline gelmiştir. (Genel Başkan ve adayların bu yönteme yönelmemesi, bunun yerine, proje odaklı olarak kendini ve partisini tanıtması seçmen üzerinde daha olumlu bir etki bırakacaktır.)
Negatif söylemlerle oluşturulan siyasal reklamlar genellikle, muhalefetteki veya kamuoyu araştırmalarının alt sıralarda gösterdiği parti ya da adaylarla ilişkilendirilmektedir. Fakat bu yaklaşım günümüzde önemini kaybetmektedir. Çünkü konuya yönelik yapılan ilk çalışmalar negatif içerikli reklamları doğrudan saldırı reklamları olarak görmüştür. Buna karşın, çoğu seçim döneminde, bulunduğu göreve yeniden aday olanlar, rakiplerinin aleyhine ve kendi lehlerine olacak şekilde dolaylı da olsa negatif reklamları kullanabilmektedir. Böylelikle mevcut adaylar veya partiler, siyaseti kavga ortamı haline getirmeden, negatif siyasal reklamın ikna edici avantajlarından faydalanabilmektedir.
Negatif siyasal reklamcılık ögelerinin “korku” unsuruyla kullanıldığı kampanyalarda seçmenlerin ikna edilebilirliğine dair kanıtlar iki açıdan desteklenmektedir. İlk olarak, muhtemel ya da geleceğe dair korku çekiciliği; partinin mevcut konumuna, tartışmalı konular ve sorunlar karşısında sergilediği duruşa paralel şekilde gelişen bir söylemle adayın yapacakları veya amaçları vurgulanmaktadır. Yani bulunduğu konuma aday olanlar, daha önce deneyimi olmayan rakiplerine karşı, kampanyaları değerlendirerek, onlara karşı korku çekiciliği unsurlarını kullanmaktadır. İkincisi, geçmiş döneme dayalı korku çekiciliğidir. Bu, bir siyasal partinin ya da adayın önceki dönemlerine vurgu yapılmasıyla şekillenmektedir. Daha çok belirli bir siyasal seçimle iş başına gelmiş adaylar ya da hali hazırda görevini sürdüren adaylara karşı kullanılmaktadır. Çünkü bu aday ya da partilerin sorgulanabilecek, incelenebilecek, saldırılabilecek eylem ve icraatlarından oluşan bir sicilleri bulunmaktadır. Korku unsuru, seçmenleri belli bir adayı tercih etmekten vazgeçirmeye ya da seçmenleri oy verme davranışından men etmeye, hatta uzun vadede de olsa, seçmenlerin siyasetten uzaklaşmasına neden olabilmektedir.
Politik Reklamın Amacı
Politik reklamların kampanya çalışmalarında kullanılma amaçlarını şu şekilde ifade etmek mümkündür:
-Politik reklamlar genellikle seçimlerin son anında karar veren veya seçimlere pek ilgi duymayan seçmenleri ikna etmek,
-Partizan oyları ve taraftar seçmenlerin kanaatlerini daha da kuvvetlendirmek,
-Rakip adaya saldırmak,
-İmajı yeniden tanımlamak veya oluşturmak,
-Belirli nüfus ve seçmen gruplarına mesaj göndermek,
-Belirli bir mali yük getirmesine karşın, finansal kaynak oluşturmak,
-Yeni siyasi partiyi, adayı ve vaatleri kamuoyuna sunmak veya yeni kamuoyu bölümüne girmek,
-Siyasi partinin, adayların ve vaatlerin özelliklerini anlatarak diğer tutundurma çeşitlerine ve pazarlama vasıtalarına yardımcı olmak,
-Ön yargıları, yanlış ve olumsuz izlenimleri düzeltmek,
-Seçmenleri bilgilendirerek eğitmektir.
Pazarlama
Siyasal pazarlama; partinin ya da adayın kamuoyu araştırmasını ve çevre analizini kapsayan, oyları karşılığında seçmen grupları memnun edecek fikirlerin üretilmesi ve bu fikirlerin tutundurma amacıyla kullanılması sürecidir.
Pazarlama bir ürünü pazara uygun hale getirme, tüketiciye tanıtma, rakipleriyle arasında bir fark yaratma ve minimum araçla satıştan elde edilecek karı en yüksek seviyeye getirmek amacıyla kullanılan tekniklerin bütünüdür. Siyasette pazarlama ise bir adayın potansiyel seçmenlerine uygunluğunu olanaklı hale getirmek, adayı en yüksek sayıdaki seçmen kitlesinin ve bu kitledeki her bir seçmenin tanımasını sağlamak, rakiplerle -muhalefetle- farkını yaratmak ve minimum araçla, bir kampanyayı kazanmak için gerekli olan oy sayısını elde etmek maksadıyla kullanılan tekniklerin tümüdür.
Siyasi ürün; bir siyasi partinin lideri, adayları, programları, ideolojik ekseni, felsefesi ve kimliğidir. Seçmen kitleleri siyasi ürünün toplam değerini en iyiden en kötüye doğru değerlendirir ve büyük ölçüde bu değerlendirmeye göre tercih yapılır. Siyasi ürünleri oluşturan unsurlardan hangisinin belirleyiciliğinin ön planda olduğu ise toplumdan topluma, demokrasinin yaşam dönemlerine, sorunlarının ağırlığına bağlı olarak değişir. Ayrıca seçmenin adayın değerlerini kabul etmesi veya adayın seçmeni hoşnut edebilmek için değerlerini değiştirmesi de bu alışverişin bir başka yönü sayılabilir. Oy verme, psikolojik bir satın alma türüdür ve satın almayla oy verme davranışı arasında paralellik mevcuttur. Siyaset pazarlamasında dağıtım; siyasi ürünlerin ve siyasi ürünlere ait mesajların, seçmen kitlelerine en kısa yoldan, en uygun zamanda, ekonomik ve etkin biçimde ulaştırılması sürecidir. Siyasette tutundurma; bir siyasi partinin, bir adayın ya da liderin kendisiyle ya da siyasi hedefleriyle ilişkili çeşitli bilgileri kitlelere, hedef seçmen gruplarına ya da bireylere arzulanan biçimde ulaştıran ve birçok elemandan oluşan bir haberleşme sürecidir.
Siyasal pazarlamada seçmenler ile siyasi aktörler için (parti, aday) bir değiş-tokuş söz konusudur. Seçmenler kullandıkları oy ve zamanlarına karşılık olarak siyasal partinin sağlayacağı yasama kararlarını elde edeceklerdir. Sonuç olarak bir memnuniyet ya da pişmanlık durumu ortaya çıkacaktır. Değiş-tokuş yaklaşımında siyasi partiler, adaylar ya da fikirler ürün olarak kabul edilmekte, maddi değeri olmayan bir “değiş-tokuş” süreci içerisinde değerlendirilmektedir. Oy (pişman olma durumu) ve zaman seçmenlerin katlanacağı maliyet olarak değerlendirilmekte; fayda ise parlamentoda yer alacak milletvekillerinden beklenen yasama kararları olarak görülmektedir. Siyasal kampanyaları pazarlama disiplini içerisinde değerlendiren bir diğer yaklaşım ise pazarlamayı, kitle davranışlarını etkilemede kullanılan yönetimsel bir teknikler bütünü olarak tanımlayan yaklaşımdır. Bu yaklaşıma göre, pazarlamanın iki temel karar alma alanı vardır. Bunlar; ikna edici iletişim, özellikle reklam ve kişisel satış ile ürün tasarımında ve ürünlerin dağıtımında tüketicilerin davranış kalıplarına uygunluğunu sağlama kararlarıdır. Siyasi partiler kampanyalarını özellikle kararsız olan seçmen kitleleri üzerinde yoğunlaştırmaktadır. Bunun sebebi kararsızların dışında kalanların kampanyalar başlamadan çok önce karar sahibi olmalarıdır. Kararsız seçmenleri, reklam, TV programları gibi ikna edici iletişim programları ile etkileme gayretleri bulunmaktadır. Özellikle son yıllarda internet aracılığı ile siyasi partilerin seçmenlere web siteleri ve elektronik posta ile kendilerini tanıtma çabaları içerisinde oldukları görülmektedir. Günümüzde tüm bunlara ek olarak sosyal medya mecralarının da süreçte önemli role sahip olduğunu ifade etmek gerekir. Parti, lider ve program oluşturma süreçleri tamamen seçmenlerin beklentileri dikkate alınmaktadır. Seçmenlerin beğendikleri özellikler ön plana çıkartılarak kritik başarı faktörleri olarak kullanılmaktadır. Her iki yaklaşımda pazarlama bilgi ve araçlarının siyasal pazarda etkili ve faydalı olacağı inancı hâkimdir.
Siyasal pazarlama karması elemanlarının her biri seçmene yönelik faaliyette bulunmakta ve her birinin yaptığı olumlu etki, diğer karma elemanlarına yönelik seçmen tutumunu da pozitif yönde etkileyebilmektedir. Seçim kampanyalarında siyasal pazarlama karması elemanları kullanılarak, seçmenlerin algılamaları, tutum ve oy verme davranışları etkilenerek, seçmenlerin partinin tercihleri doğrultusunda hareket etmesi sağlanabilir.
Politik Pazarlama
Birçok sosyal kurum toplumda kendine yer edinebilmek için pazarlama ilkeleri ve eylemlerinden yararlanma yoluna gitmektedir. Çünkü bir kişi bir kurum ve ya bir örgüt sahip olduğu fikirleri topluma kabul ettirmek istiyor ise uzun vadede ve sürekli olarak toplumu ikna etmek durumundadır. İkna sürekli olma özelliği taşımıyor ise, kişi kurum veya örgüt fikri belli bir süreçten sonra toplum tarafından reddedilecek duruma gelecektir. Günümüzde siyasi partilerin çalışmalarını bu çerçevede düşünmek mümkündür. Siyasi partilerin seçmenlerin tercihlerini kendi lehlerine çekebilmek için seçim dönemlerinde yapmış oldukları faaliyetler pazarlama uygulamalarıyla yakından ilgilidir.Bu anlamda politik pazarlama son yıllarda artan ilgi ve önemiyle üzerinde durulan bir alan haline gelmiştir. Pazarlamanın günümüzde siyasi alandaki bir çok kurum tarafından kullanıldığı, hatta siyasi başarı için parti başkanları, parlementerler, siyasi adaylar gibi kişisel olarakta kullanıldığı görülmektedir. Ancak, siyasi partilerin seçim dönemlerindeki çalışmalarını pazarlama eylem ve tekniklerine göre yapmaları halinde çok daha iyi sonuçlar alacağı bir gerçektir.
Politik pazarlama halkın davranışlarının değiştirmeye çalışmaktan ziyade onları anlamak için kullanılmaktadır. Partiler, fikirlerini halkın taleplerine yönelik yaratıcı çözümler oluşturmak için kullanabilirler ancak parti önderleri fikirleri etkilemeden ziyade pazarın isteklerine cevap vermeye çalışırlar. Bu açıklamaları da dikkate alarak politik pazarlama ile ilgili şu tanımlar yapılabilir;
Politik pazarlama,bir siyasi partiyi veya adayı potansiyel seçmenlere uygun hale getirmek, siyasi partiyi veya adayı en yüksek sayıdaki seçmen kitlesinin ve bu kitledeki her bir seçmenin tanımasını sağlamak, rakipleriyle arasındaki farkı ortaya koyup en az masrafla seçimi kazanmak için gerekli olan oyu elde etmek amacıyla kullanılan tekniklerin tümüolarak tanımlanmaktadır.
Günümüzde politik pazarlama, mal ve hizmet pazarlaması sürecinde uygulanan tekniklerin kullanılarak, devletin, toplumun ve seçmenlerin tatmin edilmemiş istek ve ihtiyaçlarının belirlenip bunlara cevap verecek siyasi parti programı ve adayların ortaya konması, söz konusu program ve adayların seçmenlere duyurulması ve yine bir dizi pazarlama stratejisi ile seçmenlerin ikna edilerek tercihlerini bu partiler ya da adaylardan yana kullanmalarının sağlanması şeklinde bir kapsama kavuşmuştur. Politik pazarlamanın önemi burada ortaya çıkmaktadır. Siyasi parti yöneticileri ve yetkilileri, bir pazarlama karması oluşturarak seçmene değerlendirmelerinde öncülük edecek bilgiler sunmaktadır. Bununla birlikte topluma iyi hizmet götürebilmek için seçmenin istek ve ihtiyaçları ile yargıları yine politik pazarlama ile öğrenilmekte, bu doğrultuda değişen şartlara göre yeni politikaların formüle edilmesi mümkün olabilmektedir.
(DEVAM EDECEK)