[simple-author-box]
Hüzün mevsimi gelip de yaprak dökmeye, yürek sökmeye başlayınca; nice yangın yerinin küllenmiş közleri harlanmaya başlar…
İşte o zaman;
Aşkın gözü kör ya; mil mi çekilmiş Bilinmez hallerin kara bahtıdır Aşk aslında gönül gönül ekilmiş Menekşe, sümbüllü nara tahtıdır
O dem;
‘Sofradan uzak’ olduğu sanılan ‘Karanlık gecenin kaşar peyniri’ de…
Uzadıkça, ‘esrarlı tuzak’ sanılan ‘ballı sohbet zehiri’ de…
Bir yaman çelişkinin matkabına döner.
Halbuki;
Ne eyvallahların meyvesidir bu, ne güle gülelerin. Olsa olsa; merhabaların, kavuşmaların ürünüdür…
Çünkü;
Her gece, Karanlık saçlarda dolanandır Taransa gitmeyen... Her gün, Ziynetten alınan paydır Çalınsa bitmeyen... Bir anda, Kenetlenmiş iki eldir Zor çözülen... Ya da; Çağla yeşili yel... Esip duran... Kimi zaman; Cennette bulunan Büyük ağaç gölgesi… Kimi zaman; Güzellik, iyilik perisi…
Bu, sadece Ademoğlunu çalkalayan bir ruh-beden sarsıntısı değil; tüm hayvanat ve nebatatı da tarumar eden yakıcı, yıkıcı bir zelzeledir!
Bazen de yüreklere dikilen bir huzur anıtı...
Kim bilir, belki de huzursuzluk pınarı.
Düşman başına!
İnsan kısım kısım yer damar damar ya; her insan, başına gelene katlanarak kısımlanıyor...
Yaşadığı olaylar insanı kimi zaman acıya boğuyor kimi zaman sevince.
Konu bir ‘eyvallah’ acısı ise katlanılmaz; bir merhaba sevinci ise doyulmazdır.
Onun için;
Kim ne derse desin bahtın karaysa Beyazın her tonu sana karadır Kalbinde açılan nokta yaraysa Yarasız kalp sana büyük karadır
Ve;
Bu gece Azrail gelse Başa çıkarım Bu gece Tepem atsa Dünyayı yıkarım Ne Azrail gelir Ne tepem atar Bu ıssızlık içinde Ne ıslar yatar…
Dedirten de;
Bu sessizlik İkimizi de yutar Yutsun... Yutsun be güzelim Sessizlik insanı İnsana katar…
Dedirten de; kimi zaman bir ‘eyvallah’tır kimi zaman bir ‘merhaba’…
Bazen; bir ‘eyvallah’ bin merhaba, bir ‘güle güle’ bin kavuşmadır…
Güle güle…
Merhaba…