Bir ‘Proto Türk’ hikayesi: Hititler -2: Sanki bugün: Savaş kıtlık, göç ve çöküş!
Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş’ın davetiyle gittiğimiz Hatay’ı gezerken bilmediklerimizi bildik! Bilirken gördük ki; aynı zamanda “Bir proto Türk hikayesi” olan Hitit ülkesindeki gelişmeler, M.Ö. 14. yüzyıl ortalarında bir büyük sorunla karşı karşıya kalmış.
Araştırmacı, tarihçi, numismat ve koleksiyoner Osman Zafer Yavuz’un anlattığına göre, o yıllarda yaşanan iklim değişikliği akıl almaz boyutta bir kuraklığı başlattı. Öyle ki Avrupa, Anadolu ve Asya adeta yanmaktaydı. Sıcaklıklar artmış, buzullar erimiş ve taşkın akan nehirler durulmuş vaziyetteydi.
Bu hal ve şerait içinde ne oldu diye sorunca şaşırtmayan cevap geldi:
-İnsan toplulukları ya savaşıp yağmaya başlamış ya da göç yollarına koyulmuş durumdaydılar. Zincirleme insan selleri Kafkaslardan, Trakya’dan Anadolu ve Bereketli Hilal’e doğru akmaya devam ediyordu. Yıllardır aynı yerden hiç ayrılmamış ve bulunduğu yerde medeniyet teşkil etmiş halklar yer değiştiriyor, konargöçer hale geliyor ya da nehir ağızlarına, lagünlerine yerleşerek dar alanlarda kısıtlı tarım, avcılık ve toplayıcılık ile günü kurtarmaya çalışıyordu. Tabi ki her yerde durum bu değildi. Hatti ülkesi yani Anatolia (Güneşin doğduğu ülke) halen verimli arazileri olan su rezervleri ile de değerli konumdaydı. Fırat Dicle havzası ve Mısır’da çok iyi durumdaydı. Nil taşkınları halen değerli araziler sunmaktaydı. Hititler her ne kadar çok uzun zamandır savaşıyor olsalar da iklim değişikliği sorunlarını ciddi boyutta yaşamamaktaydı.
Durdurulamaz kalabalıklar
Osman Zafer Yavuz’un anlattıkları bugün çevremizde ve savaş bölgelerinde yaşananların 3 bin yıl önce çekilmiş fotoğrafı gibi:
-Şuppiluliuma güneşin doğduğu topraklarda krallığının sınırlarını genişletmek ve egemenliğini pekiştirmek için uğraşlar veren kırklı yaşlarının sonlarında bir egemen kraldı. M.Ö. 1190 veya daha erken bir dönemde aç, yurtsuz dağınık gruplar halinde Batı Anadolu kıyılarına sonradan deniz kavimleri denecek olan kalabalık insan toplulukları tek bir amaç için yığılmaya başladı. Bunun adı yağma ve talandı. Önlerine çıkan her kent devleti, her halk tarihten silinecekti. Nitekim batıdan gelen bu tehdit haberi Hitit Başkentine ulaştığında Şuppiluliuma çok fazla tedirgin olmadı. Ne de olsa batı Anadolu krallıkları Hitit ülkesi kadar güçlü değillerdi. Ama yıkımdan ve bu terör ortamından bir şekilde kurtulanların birinci ağızdan Hattuşa da anlattıkları inanılır gibi değildi. Sadece on yıllar içerisinde Trakya, Batı Anadolu, Akdeniz sahilleri, iç Ege, Kıbrıs silindir gibi ezilmişti. Barbar Deniz kavimleri kentleri yakıp yıkmış, ekinleri yağmalamış, medeniyet adına geride bir şey bırakmamışlardı. Durdurulamaz kalabalıklar topluluğu Anadolu üzerinden bereketli hilal, Kuzey ve Batı Suriye’ye ulaşmaya çalışıyordu. Önlerinde yüzyılların güçlü devleti Hatti ülkesinin en büyük gücü Neo Hitit krallığı ve onun kararlı kralı Şuppiluliuma vardı. M.Ö. 1180 den sonra medeniyetlerin çökmüş olmasından dolayı neler olduğunu pek bilmiyoruz ama Hititlerin’de bu büyük yıkıcı güç karşısında uzun süre direnemediği kesin gibi görünüyor.
Dönem tabletleri verilerine göre savaş çok hızlı gelişmiş ve Deniz kavimleri birkaç yıl içerisinde tüm Hatti ülkesini viraneye çevirerek kuzey ve batı Suriye’ye inmişlerdir. Oradan Amurru ve Mısır’a saldıran Deniz kavimleri Mısır’da durdurulmuş ve bir şekilde diğer medeniyetlerin potasında eritilmişlerdir. Tabi ki geride kalabilen medeniyetlerin potasında. Çünkü Hitit uygarlığı bu saldırıların ardından Tarih sahnesinden çekildi.
Son bir savunma ve zafer için
Suppiluliuma’nın savaşlar süresince tam olarak hangi başkentinde olduğunu henüz bilemiyoruz ama yine de Hattuşa’nın düşmesinin ardından son bir savunma ve zafer için Alalakh’ta pozisyon alarak gençliğindeki krallığı olan Amik ovasını ve müstahkem Alalakh’ı savunduğunu düşünmek çok uçuk bir fikir olmasa gerek.
Önü, sonu: Proto Türk Hititler!
Osman Zafer Yavuz’a göre, “Atı evcilleştiren, Anadolu’ya tarım ve ticaret kimliği kazandıran, devlet geleneği düzenini yerleştiren Proto Türk Hititlerdir. Hititlerden ancak yüzyıllar sonra etkilediği komşu medeniyetlerde demokrasi modelleri görülebilmiştir. Bin Tanrılı kültürlü Hititler aslında birçok halkı Anadolu Hitit potasında harmanlayarak Anadolu uygarlıklarını doğurmuştur.”
Sonuç olarak, bilinmeli ki…
-Fransız, Alman, Rus, Amerikalı, Belçikalı araştırmacı tarihçiler nerdeyse iki asırdır Hitit medeniyetini her alanda incelemektedir. Detaylı tablet çevirileri, kazı raporları Hitit medeniyetinin entelektüel, siyasi, sosyolojik ve teolojik yapısını çok açık bir şekilde anlamamızı ve hayranlık duymamızı sağlamış ve sağlamaya devam etmektedir.
(BİTTİ)
Ekleme
Tarihi: 11 Nisan 2022 - Pazartesi
Bir ‘Proto Türk’ hikayesi: Hititler -2: Sanki bugün: Savaş kıtlık, göç ve çöküş!
Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş’ın davetiyle gittiğimiz Hatay’ı gezerken bilmediklerimizi bildik! Bilirken gördük ki; aynı zamanda “Bir proto Türk hikayesi” olan Hitit ülkesindeki gelişmeler, M.Ö. 14. yüzyıl ortalarında bir büyük sorunla karşı karşıya kalmış.
Araştırmacı, tarihçi, numismat ve koleksiyoner Osman Zafer Yavuz’un anlattığına göre, o yıllarda yaşanan iklim değişikliği akıl almaz boyutta bir kuraklığı başlattı. Öyle ki Avrupa, Anadolu ve Asya adeta yanmaktaydı. Sıcaklıklar artmış, buzullar erimiş ve taşkın akan nehirler durulmuş vaziyetteydi.
Bu hal ve şerait içinde ne oldu diye sorunca şaşırtmayan cevap geldi:
-İnsan toplulukları ya savaşıp yağmaya başlamış ya da göç yollarına koyulmuş durumdaydılar. Zincirleme insan selleri Kafkaslardan, Trakya’dan Anadolu ve Bereketli Hilal’e doğru akmaya devam ediyordu. Yıllardır aynı yerden hiç ayrılmamış ve bulunduğu yerde medeniyet teşkil etmiş halklar yer değiştiriyor, konargöçer hale geliyor ya da nehir ağızlarına, lagünlerine yerleşerek dar alanlarda kısıtlı tarım, avcılık ve toplayıcılık ile günü kurtarmaya çalışıyordu. Tabi ki her yerde durum bu değildi. Hatti ülkesi yani Anatolia (Güneşin doğduğu ülke) halen verimli arazileri olan su rezervleri ile de değerli konumdaydı. Fırat Dicle havzası ve Mısır’da çok iyi durumdaydı. Nil taşkınları halen değerli araziler sunmaktaydı. Hititler her ne kadar çok uzun zamandır savaşıyor olsalar da iklim değişikliği sorunlarını ciddi boyutta yaşamamaktaydı.
Durdurulamaz kalabalıklar
Osman Zafer Yavuz’un anlattıkları bugün çevremizde ve savaş bölgelerinde yaşananların 3 bin yıl önce çekilmiş fotoğrafı gibi:
-Şuppiluliuma güneşin doğduğu topraklarda krallığının sınırlarını genişletmek ve egemenliğini pekiştirmek için uğraşlar veren kırklı yaşlarının sonlarında bir egemen kraldı. M.Ö. 1190 veya daha erken bir dönemde aç, yurtsuz dağınık gruplar halinde Batı Anadolu kıyılarına sonradan deniz kavimleri denecek olan kalabalık insan toplulukları tek bir amaç için yığılmaya başladı. Bunun adı yağma ve talandı. Önlerine çıkan her kent devleti, her halk tarihten silinecekti. Nitekim batıdan gelen bu tehdit haberi Hitit Başkentine ulaştığında Şuppiluliuma çok fazla tedirgin olmadı. Ne de olsa batı Anadolu krallıkları Hitit ülkesi kadar güçlü değillerdi. Ama yıkımdan ve bu terör ortamından bir şekilde kurtulanların birinci ağızdan Hattuşa da anlattıkları inanılır gibi değildi. Sadece on yıllar içerisinde Trakya, Batı Anadolu, Akdeniz sahilleri, iç Ege, Kıbrıs silindir gibi ezilmişti. Barbar Deniz kavimleri kentleri yakıp yıkmış, ekinleri yağmalamış, medeniyet adına geride bir şey bırakmamışlardı. Durdurulamaz kalabalıklar topluluğu Anadolu üzerinden bereketli hilal, Kuzey ve Batı Suriye’ye ulaşmaya çalışıyordu. Önlerinde yüzyılların güçlü devleti Hatti ülkesinin en büyük gücü Neo Hitit krallığı ve onun kararlı kralı Şuppiluliuma vardı. M.Ö. 1180 den sonra medeniyetlerin çökmüş olmasından dolayı neler olduğunu pek bilmiyoruz ama Hititlerin’de bu büyük yıkıcı güç karşısında uzun süre direnemediği kesin gibi görünüyor.
Dönem tabletleri verilerine göre savaş çok hızlı gelişmiş ve Deniz kavimleri birkaç yıl içerisinde tüm Hatti ülkesini viraneye çevirerek kuzey ve batı Suriye’ye inmişlerdir. Oradan Amurru ve Mısır’a saldıran Deniz kavimleri Mısır’da durdurulmuş ve bir şekilde diğer medeniyetlerin potasında eritilmişlerdir. Tabi ki geride kalabilen medeniyetlerin potasında. Çünkü Hitit uygarlığı bu saldırıların ardından Tarih sahnesinden çekildi.
Son bir savunma ve zafer için
Suppiluliuma’nın savaşlar süresince tam olarak hangi başkentinde olduğunu henüz bilemiyoruz ama yine de Hattuşa’nın düşmesinin ardından son bir savunma ve zafer için Alalakh’ta pozisyon alarak gençliğindeki krallığı olan Amik ovasını ve müstahkem Alalakh’ı savunduğunu düşünmek çok uçuk bir fikir olmasa gerek.
Önü, sonu: Proto Türk Hititler!
Osman Zafer Yavuz’a göre, “Atı evcilleştiren, Anadolu’ya tarım ve ticaret kimliği kazandıran, devlet geleneği düzenini yerleştiren Proto Türk Hititlerdir. Hititlerden ancak yüzyıllar sonra etkilediği komşu medeniyetlerde demokrasi modelleri görülebilmiştir. Bin Tanrılı kültürlü Hititler aslında birçok halkı Anadolu Hitit potasında harmanlayarak Anadolu uygarlıklarını doğurmuştur.”
Sonuç olarak, bilinmeli ki…
-Fransız, Alman, Rus, Amerikalı, Belçikalı araştırmacı tarihçiler nerdeyse iki asırdır Hitit medeniyetini her alanda incelemektedir. Detaylı tablet çevirileri, kazı raporları Hitit medeniyetinin entelektüel, siyasi, sosyolojik ve teolojik yapısını çok açık bir şekilde anlamamızı ve hayranlık duymamızı sağlamış ve sağlamaya devam etmektedir.
(BİTTİ)
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.