Kendi kendine yetendim
Yetmeze döndüm…
Yangın yeriydim
Söndüm…
Ölümlerden ölüm beğen derdi
Gençliğim…
Tükenmez kalemdi
Tükendi benliğim…
Yürürken önünde durulmaz idim
Kendime sıksam da vurulmaz idim
Menzil bendim, evvel varılmaz idim
Şimdi ağrı sızı dizden başlıyor
Yüreğime baktım da
Senlik, şenlik yeri…
Sevgiyle, emekle dolu…
Ve vah…
Evet, bir de vah var…
Bir de vah’ın yanında ah…
Ah etmek faydasız…
Tenimde; her yıl daha da hüzünlendiren yeni yaş
Tepemde; şiir duvarına vurduğum baş
Ve yanımda sen…
Sen ki…
San ki mezarımda taş…
Hayat ömür seli… Alır gidermiş
Paçayı kaptı mı neler edermiş
Anladım: Az neşe çokça kedermiş
İnsan pişe pişe kendin haşlıyor
Bir siyasi derinlikte…
Bir ölümcül serinlikte…
Ve Pirdaşa özgü bir yarenlikte
Debeleniyoruz…
Ne bileyim…
Kendimden biliyorum:
Kendini kendinden iyi bilendim
Kendime kendimce iyi bilendim
Bencileyin benden çok şey dilendim
Şimdi cömert olmam beni tuşluyor
Oysa…
Ölümsüzlük komünüydük
Açlık, tokluk somunuyduk…
Ne idiiik ne hallere düştük
İzahı zor…
Pirdaş fırınında piştik
Kimimiz erken gitti, kimimiz şaştık…
Hayat; şaşılası hallerin işi
Hayat; koşulası yolların düşü
Hayat; heyhat dolu ellerin kışı
Ömür kodesinde bizi şişliyor
Hayatın, tabiatın, dostların sunduğu şeyler iyi/kötü de; sen, senin sana sunduklarına bak!
Bu aralar öyle yapıyorum ve sıkça kendimden özür diliyorum; bana böyle güzel hayat yaşattığım için!