Düşüncenin sınır tanımadan kanat çırpmasıdır imge; uç bucak tanımaması, kabına sığmamasıdır. Putlarını kırmaktır yaşam gerçeklerinin, yaşanılan andan, yer çekiminden kopuştur. Bireysel Tanrısallığa öykünmedir. İnsanın en özgür yanıdır. Yadsıtıcı acılardan kaçıştır. Ben’in kısa ve yoğun erkidir.
İmge, bebekken adım atar, çocukken maya tutar. Masallarla, oyunlarla pişer. Ergenlikle başlar koşmaya, kurulmasıyla kırılması yarıştadır.
Tatlar, dokular, kokular, renkler, sesler, çukurlar, tepeler imge yumurtalarını bırakır bedene. Başlar duyguların içsel patlaması. Gerçeklerle yüzleşmenin gözü açılmamıştır. Toydur daha gönül yordamı. Ev, sokak, kent, ülke ve dünya dönüp durmaktadır, yakından uzağa. Gece korkutur, gündüz ürkütür, yaz yakar, kış üşütür. Gün güne artar dağarcıktaki sözler. Tanınmaya başlanır; iyi kötü, doğru yanlış seçenekler sunar yaşam. Doğduğun yer, durduğun yer, doyduğun yer seçenekler sürer gider. Biz’in gücü senin gücündür ilklerde.
Tüyler terlemeden çocukluktan kovar zaman. Eril dişil ayrışmanın dönemecinde. Düşler de değişir, imgeler de. Bedene ilgi artar, geleceğe bakar gözler. Kurallar değişmiştir. Çocuk utangaçlığı kalmıştır gerilerde, değişir utanmalar. İmgeler iki kişilik kurulur. Salgılar dikeltir ergenliğin burcunu. Uzar sevmelerin, küsmelerin süresi…
Masallar, öykülere yerini bırakmış, gözleri bekler olmuştur romanlar. Ne ki anlatmaz yazgıyı, en imgeseli, en belgeseli; ancak iki gözle görür onu yazan da. Bütün beden göz olsa tanıyamaz dünyayı, bütün beden kulak olsa duyamaz; çiçeğin açışını, kuşun kanat vuruşunu, balığın sudaki sesini ve dağın başında esen yelin uğultusunu. Yanını duyar, önünü görür, görürse.
Görülenler, duyulanlar göğertir imgeyi, beklentilerimiz yeşertir.
Nasıl imgelenirsin az gelişmiş ülkenin kavruk çocuğuysan ve dört bir yanın işgal altındaysa, akıyorsa kan oluk oluk. Yüklenir tarihin yükü boynuna, çocukluğun gençliğin esaret altındadır. Çalınmıştır imgelerin, kaymıştır Batı’ya, yine de güneş Doğudan doğar, atar yüreğin yarına…