“Zaman duruyor, geçip giden biziz.”
Torun torba sahibi bir dostum “Torun sevgisi üzerine sevgi tanımıyorum.” Dediğinde, bu bana sevgi adına duyduğum sıradan sözlerden biri gibi geldi. Yolumun üzerindeki çocuk bahçesinde aile büyüğü rütbesindekilerle torunların çokluğu ilgimi çekti. Çocuk cıvıltıları, gülüşler, koşuşturmalar, naz ağlamaları, yaşamın asık yüzlü ciddiyetinden kurtulmuş, küçük bir imge ülkesi yaratmıştı. Dünya dertlerinden yalıtılmış bu tablo sıradanlığı sıradışı kertesine getirmedi; ancak beni biran torunuyla çocuk bahçesine gelmiş, güngörmüş bir ihtiyarmışçasına düşünmeye yöneltti.
Aslında dünyayı tavşan adımlarıyla yaşıyoruz. Yaşam denen yokuşu çıkarken hızlanmaya, inerken yavaşlamaya çalışıyoruz. Çocuğun büyük görünme çabalarında, gençliğin ivecenliğinde, yaşlılığın ağır aksaklığında, önümüzde kaldığını varsaydığımız süre belirliyor, yaşam ritmimizi. Yaşlandıkça içe dönüyor insan, eskiden dış görünüşüne gösterdiği özeni iç organlarına gösteriyor ister istemez. Yorgun organların her aksayışı, kaçınılmaz sonun da habercisi oluyor. Çocukluğumuzu anımsadığımızda yitirdiğimiz yakınlarımızın sıcak görüntüleri yansıyor ruhumuza. Ölenlerle ölümü kanıksıyor, torunlarımızla yaşama daha sıkı tutunmaya çabalıyoruz. Bizim bitirmekte olduğumuza onlar yeni başlıyorlar çünkü.
“İnsan yaşlandıkça çocuklaşır derler.” Aile büyükleriyle torunların anlaşmalarının ardında bu yatıyor olsa gerek. Çocuklarımızın büyüme çağlarında anne baba olarak deneyim eksikliğine dayalı hatalarımız, hiçte azımsanamaz. Bir de kuşak çatışmalarının dürtüklemesiyle, geçmişte serzeniş lekeleri kalmıştır her ailede. Halbuki torunlara hata yapacak bir süreç geçmemiştir. Çocukla çocuklaşan ruh bir enerji ortalaması yaratır. Sorumluluğu az sevgisi bol bir duygu alışverişi yaşanır. Küçük çocukla yaşlı çocuk dünyayı olması gerektiği gibi yaşar; duyumsanan sevgi imbiklenmiş bir sevgidir. Dünyamızı onlar için yeniden kurmaya çalışırız; artmış deneyimimiz, azalmış gücümüzle… Donkişotluğu göze alırız onlar için. Sık sık da uyarı alırız sevgi patronlarından. Bütün hırslarımızdan arınarak, dünyayı bir miras yerine, emanet olarak görmeye başlarız.
Torunu olmayanlar bana hayıflanabilirler. Kimsesiz çocuklar ne güne duruyor. Yaşamın bu denli itilmişliğinde yaşayan bu çocuklarımıza sevgi fazlamızı vermemize kim engel olabilir ki? Yolun sonuna gelmeden.
Unutmayın, sevgi biyolojik değil ruhsaldır ve çocukluk insanın masum kalmış yanıdır.