Dursun Erkılıç
Köşe Yazarı
Dursun Erkılıç
 

Tunceli ve Dersimliler üzerine…

Kanada’dan Türkiye’ye ödüllü projeler getirerek konut alanında çığır açan iş insanı Fesih Zeki Mert’in benzersiz eseri “Niagara Bingöl Yaşam Evleri”nin mitinge dönüşen muhteşem açılış töreninin ardından, devrisi günkü programın heyecanı medya mensuplarını… Tunceli turuna çıkılacaktı… Çıktık… ‘Temiz hava, bol gıda’ formülünün hayat bulduğu coğrafyayı yutar gibi uzanan bölünmüş yol, yüklendiği birlik, kardeşlik misyonunun içine çekiyordu bizi… Benim heyecanım ayrıydı; adına çekilen belgeselin metnini yazdığım şehri görecektim… BİNGÖL / TUNCELİ ARASI YOL ALIRKEN Gerek Bingöl gerekse Tunceli il sınırları içinde gözümüze çarpan ve bir dönem adları terör ile anılan kimi tabelalar farklı bölgelerin sakinleri olarak hepimizi karmaşık duygular içine sokarken, 33 Şehit Anıtı, o karanlık günlerin unutulmaması gerektiğini hatırlatan 33 bayrak olmuş dalgalanıyordu… ‘Tunceli İl Sınırı’ yazan tabelanın dibindeki kontrol noktasını, keskin virajları ve Munzur’a inen yarları kontrol altında tutan kameraların kayıt altına aldığı yolculukta bize leylek yuvaları yoldaşlık ediyordu. Bir ara, planda olmayan bir mola ile dağıldık araziye. Durduğumuz yer, Munzur’un bir göle dönüştüğü ve ardında Tunceli’nin silüet gibi belirdiği, manzarası harika bir noktaydı. Fotoğraflar çektik, çekindik… Yeniden minibüslere doluştuk… Az sonra Tunceli’yle buluştuk… GÖRÜLMESİ GEREKEN BİR ŞEHİR… Şunu peşinen söylemem gerek: Sanıldığının aksine temiz, düzenli, mamur bir şehir Tunceli… Evet, “Dersim Dört Dağ İçinde” ama yamaçlardan Munzur kıyılarına doğru akan evler, yeşillikler içindeki dereler yaşam ve seyir zevki veriyor… Tunceli’yi görmemiş olanlar, sisli bir “Duman Çökmüş Munzur’a” manzarası hayal edebilir ama Munzur Tunceli’ye sadece güzellik değil bereket de saçıyor… Bazısına bizlerin de katıldığı su sporları ise bambaşka bir cazibe… Eğitimli, donanımlı, becerikli Dersimliler, yaptığı her işin hakkını veriyor olmalı ki, turizm açısından, müze ve cemevi bile ziyaretgah popülaritesi kazanmış durumda. Sonuç: Tunceli güzel, görülesi, gezilesi şehir… DERSİMLİNİN RUH VE BEDEN HALİ Bir günlük ziyarette oluşan Tunceli duygularımı, düşüncelerimi böyle özetlerken, çocukluğum, gençliğim ve Tuncelili mahalle komşularımız, arkadaşlarım geldi hatırıma. Ayrılığın, ayrışmanın ‘a’sı yoktu. Gerçekten kardeş gibiydik. Birbirimizin evinde kalırdık ve ailelerimiz kimseyi itelemez, ötelemezdi… Sonra işi gücü insanları birbirine düşürmek, kan dökmek ve döktürmek olanlar girdi devreye. Türkiye’nin dağına / bayırına, köyüne/kentine terör belasını yaydılar ama Türk ile Kürt’ü birbirine düşüremediler. Sözünü ettiğim ‘kardeşlik’ bunda bir numaralı etkendir. Mevzu derin… Neyse… Tunceli ziyaretimizdeki gözlemlerime dönelim. Bu güzel şehirde yaşayanlara ilişkin görüşlerimi de aktarmak istiyorum. Özeti şudur: Yanılıyor olabilirim ve yanılmayı da çok isterim ama Dersimlilerin ruh ve beden hali, “Alnında Dağ Ateşi” türküsü çığırır gibi! Bu hal; birkaç cümlelik sohbetimiz olan gazeteci arkadaşın sözünde de ziyarete dönmüş cemevi dedesinin yüzünde de vardı! Parkta oturanından kaldırımda yürüyenine kadar herkes aynıydı sanki! Manzarası ve yemekleriyle muhteşem mekanda görev yapan genç garsonların kollarındaki ‘Meryem Ana’ dövmesi, saygı duyulması gereken bir inanç tercihi olabilir ama bunun yanında, büyük bir turizm potansiyeli olan şehirde yüzlere de tebessümün nakşedilmesi gerekmez mi? Kent ile özdeşleşen ‘Komünist Başkan’ bu konuyu ihmal etmemeli… Bunları yazmak Tunceli ve Dersimlilere karşı hem insani görevim hem de mesleki sorumluluğumdur. Dediğim gibi, yanılıyor olmak da en büyük dileğim… Bana bu cümleleri yazdıran halin siyasi, sosyolojik sebepleri olabileceği gibi anlık/günlük bir şehir havası da olabilir. Sorun bakışımdaydı belki de…
Ekleme Tarihi: 02 Ekim 2022 - Pazar

Tunceli ve Dersimliler üzerine…

Kanada’dan Türkiye’ye ödüllü projeler getirerek konut alanında çığır açan iş insanı Fesih Zeki Mert’in benzersiz eseri “Niagara Bingöl Yaşam Evleri”nin mitinge dönüşen muhteşem açılış töreninin ardından, devrisi günkü programın heyecanı medya mensuplarını…

Tunceli turuna çıkılacaktı…

Çıktık…

‘Temiz hava, bol gıda’ formülünün hayat bulduğu coğrafyayı yutar gibi uzanan bölünmüş yol, yüklendiği birlik, kardeşlik misyonunun içine çekiyordu bizi…

Benim heyecanım ayrıydı; adına çekilen belgeselin metnini yazdığım şehri görecektim…

BİNGÖL / TUNCELİ ARASI YOL ALIRKEN

Gerek Bingöl gerekse Tunceli il sınırları içinde gözümüze çarpan ve bir dönem adları terör ile anılan kimi tabelalar farklı bölgelerin sakinleri olarak hepimizi karmaşık duygular içine sokarken, 33 Şehit Anıtı, o karanlık günlerin unutulmaması gerektiğini hatırlatan 33 bayrak olmuş dalgalanıyordu…

‘Tunceli İl Sınırı’ yazan tabelanın dibindeki kontrol noktasını, keskin virajları ve Munzur’a inen yarları kontrol altında tutan kameraların kayıt altına aldığı yolculukta bize leylek yuvaları yoldaşlık ediyordu.

Bir ara, planda olmayan bir mola ile dağıldık araziye.

Durduğumuz yer, Munzur’un bir göle dönüştüğü ve ardında Tunceli’nin silüet gibi belirdiği, manzarası harika bir noktaydı.

Fotoğraflar çektik, çekindik…

Yeniden minibüslere doluştuk…

Az sonra Tunceli’yle buluştuk…

GÖRÜLMESİ GEREKEN BİR ŞEHİR…

Şunu peşinen söylemem gerek: Sanıldığının aksine temiz, düzenli, mamur bir şehir Tunceli…

Evet, “Dersim Dört Dağ İçinde” ama yamaçlardan Munzur kıyılarına doğru akan evler, yeşillikler içindeki dereler yaşam ve seyir zevki veriyor…

Tunceli’yi görmemiş olanlar, sisli bir “Duman Çökmüş Munzur’a” manzarası hayal edebilir ama Munzur Tunceli’ye sadece güzellik değil bereket de saçıyor…

Bazısına bizlerin de katıldığı su sporları ise bambaşka bir cazibe…

Eğitimli, donanımlı, becerikli Dersimliler, yaptığı her işin hakkını veriyor olmalı ki, turizm açısından, müze ve cemevi bile ziyaretgah popülaritesi kazanmış durumda.

Sonuç: Tunceli güzel, görülesi, gezilesi şehir…

DERSİMLİNİN RUH VE BEDEN HALİ

Bir günlük ziyarette oluşan Tunceli duygularımı, düşüncelerimi böyle özetlerken, çocukluğum, gençliğim ve Tuncelili mahalle komşularımız, arkadaşlarım geldi hatırıma.

Ayrılığın, ayrışmanın ‘a’sı yoktu. Gerçekten kardeş gibiydik. Birbirimizin evinde kalırdık ve ailelerimiz kimseyi itelemez, ötelemezdi… Sonra işi gücü insanları birbirine düşürmek, kan dökmek ve döktürmek olanlar girdi devreye. Türkiye’nin dağına / bayırına, köyüne/kentine terör belasını yaydılar ama Türk ile Kürt’ü birbirine düşüremediler. Sözünü ettiğim ‘kardeşlik’ bunda bir numaralı etkendir.

Mevzu derin…

Neyse…

Tunceli ziyaretimizdeki gözlemlerime dönelim. Bu güzel şehirde yaşayanlara ilişkin görüşlerimi de aktarmak istiyorum.

Özeti şudur:

Yanılıyor olabilirim ve yanılmayı da çok isterim ama Dersimlilerin ruh ve beden hali, “Alnında Dağ Ateşi” türküsü çığırır gibi!

Bu hal; birkaç cümlelik sohbetimiz olan gazeteci arkadaşın sözünde de ziyarete dönmüş cemevi dedesinin yüzünde de vardı! Parkta oturanından kaldırımda yürüyenine kadar herkes aynıydı sanki!

Manzarası ve yemekleriyle muhteşem mekanda görev yapan genç garsonların kollarındaki ‘Meryem Ana’ dövmesi, saygı duyulması gereken bir inanç tercihi olabilir ama bunun yanında, büyük bir turizm potansiyeli olan şehirde yüzlere de tebessümün nakşedilmesi gerekmez mi?

Kent ile özdeşleşen ‘Komünist Başkan’ bu konuyu ihmal etmemeli…

Bunları yazmak Tunceli ve Dersimlilere karşı hem insani görevim hem de mesleki sorumluluğumdur.

Dediğim gibi, yanılıyor olmak da en büyük dileğim…

Bana bu cümleleri yazdıran halin siyasi, sosyolojik sebepleri olabileceği gibi anlık/günlük bir şehir havası da olabilir. Sorun bakışımdaydı belki de…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ankhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.