Çok özel bir can dostumu, kardeşimi, mazimi kaybetmenin tarifi imkansız üzüntüsü içindeyim…
Maalesef son yıllarda seriye bağlanan dostların ölüm listesine Kemal Aydın da eklendi…
Yaşdaşımdı, kardeşimdi, Yıldırım Beyazıt Akşam Lisesinden sınıf arkadaşımdı…
1977 yılından beri çok sohbet ettik, çok mücadele ettik, çok şey paylaştık…
Sohbet sofralarımız tam bir fikir fırtınasına dönerdi. Genellikle de ertesi gün o fırtına dinerdi…
Olsun! En azından içimizdeki ateş sönerdi…
Dünyayı, Türkiye’yi kurtarma telaşındaydık!
HEDİYESİ KİTAPTI...
Dönem gençliği gibi kitap delisiydik…
Okurduk, yazardık…
Varımızı yoğumuzu kitaba yatırırdık…
Kemal’in hediye ettiği kitaplar onun kokusu ve hatıralarıyla duruyor kitaplığımda…
SİNEMA SEVDASI
Ailece, Ankara’nın Dışkapı semtindeki Atlas Sinemasını işletiyorlardı…
Sinemaya kara sevda kertesinde çok özel bir ilgisi vardı…
Artist olmak için yarışmaya fotoğraf bile göndermişti. O derece yakışıklıydı…
Atlas Sinemasının üst katı evleriydi; orada senaryolar yazardık Yeşilçam için…
Birini götürüp ünlü yönetmen Atıf Yılmaz’a vermişti…
O senaryodan birkaç sahnenin değişik filmlerde kullanıldığını söyler isyan ederdi…
Bünyesinden büyük yüreği vardı…
Hayalleri olan biriydi…
GAZETECİLİK SERÜVENİ
Bir ara Rüzgarlı gazeteciliğinin içine çektim onu. Hoşuna gitti…
Geceleri gazete baskısını beklerken matbaa köşelerinde, bobin aralarında uyukladığımız bile oldu…
Bir gün, “Gazete ya da dergi çıkaralım” diye teklif getirdi…
Babasıyla bir toplantı bile ayarladı. Konuştuk, tamam dedik ama farklı sebeplerden olmadı…
Durmadık…
“Çağdaş Sinema” adıyla bir dergi çıkarma hazırlığına girdik…
Gider makbuzu bastırdık, stampamız bile oldu. Hatta ilk abonemizi bile yaptık. Hepsini saklıyorum…
Türkan Şoray’la röportaj yapmıştık…
Merhum Mahmut Tali Öngören’e gidip dergi fikrimiz anlatınca çok beğendi, destek oldu…
Dönemin sinema yazarları da bu iki gence destek adına her sözü verdi. Biri hariç! Adı önemli değil…
O zaman çalıştığım, mesleğe başladığım Gündem Gazetesinin Necatibey Caddesindeki bürosunda, sineme/televizyon okuyan öğrencilerle toplantılar yaptık…
Çalıştığım Gazetenin Genel Yayın Müdürü olan kişi bu dergiyi “Sine-Sen” adına çıkarmamızı isteyince proje yattı…
ÖYLE KARARLIYDIK Kİ...
Gece gazeteler basılmaya başlarken çıkan ve ‘bozuk’ diye tabir ettiğimiz beyaz gazete kağıtlarından çalarak çıkaracağımız gazete için kullanma çılgınlığını bile yaşadık
İyi ki yaşamışız, daha sonra (1992) yazdığım bir şiirde o günlerimizi şöyle kayıt altına almıştım:
Hayallerim vardı toz pembe
Hem de yokluk yoksulluk içinde
Öldü...
Sinemayı, tiyatroyu kurtaracaktım
Dergi çıkaracaktım
Renkli...
Kağıt bile çalmıştım,
Işık hızıma yetişememişti
Mor ötesi üstatlar...
Rengarenkti gençliğim.
Şimdi;
Hayatım siyah-beyaz
Kimdi?
Yirmi yıl önce deniz mavisi
Şimdi;
Yirmi yıl sonra siyah-beyaz
İdeallerim vardı gülkurusu.
Hem de yokluk yoksulluk içinde
Öldü...
(…)
*
Kemal gibi!
Kemal benim dünümdü…
TİCARETTEN EVLİLİĞE...
Hiperaktifti…
Hızlı düşünür, hızlı konuşur; doğal olarak çok hata yapardı…
Atıldığı ticari hayatta da aynı tavrını sürdürünce battı.
Bir dönemin en gözde ticaret uğraşı olan teyp kaseti ve video kaset satan dükkanın sahibi olan komşusundan bir yılbaşı takvimi siparişi almıştı.
Takvimde dükkanın adı ‘Video Clup’ yerine ‘Video Culup’ olarak basılınca onca takvim elinde kalmış, zarar etmişti…
Peşine mafya düştüğü için bir ara çekmecesinde silah bile bulundurdu…
Hepsi geçti…
Evlendi…
Harika bir eşi ve çocukları oldu…
Ünlü mağazalarda birim sorumlusu olarak çalıştı…
Emekli oldu…
Hayallerini paketleyip defnetmişlik hallerine büründü…
NEREDEN NEREYE...
Dünyayı kurtarma peşine düşmüşlükten can derdine düşmüşlük içindeki Kemal; son iki görüşmemizde, şeker hastalığının bünyesinde yarattığı ağır tahribattan söz ederek, “Sen de şeker hastasısın aman dikkat et” derdi…
Çok sık hastaneye gittiğinden, bunun kendisine verdiği acı, üzüntü ve moral çöküntüsünden bahsetti…
Tümüyle düzülemeyeceğinin farkındaydı…
Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun…
Güzel ailesine başsağlığı ve sabır diliyorum…
Güle güle can dostum, güzel kardeşim…