Özgün Orhun Çakır
Köşe Yazarı
Özgün Orhun Çakır
 

Bilge, Arif, Aydın Ve Saygın İnsanların Köyü Karahisartatlısı-3-

Beğdili-İlbeyli-Elbeyliler Oğuzhan’ın Boz Oklar kolundaki baştan üç oğlundan biri olan Yıldızhan’a dayanır. Beğdili ise Yıldızhan’ın oğlu olup, yirmidört Oğuz boyundan biridir ve Boyun birinci adamıdır. Beğdili’den sonra gelen diğer beyinin adı ise İlbey’dir. Elbeyli adı ise; İlbeyin adının farklı bir söylenişidir. Şimdiki Sivas’ta ve Akdağmadeni sınırlarında bulunan 42 İlbeyli köylerine mahsus ve 1693 tarihinden sonrada Kilis civarındaki 15, Halep civarındaki 27 köyün ortak adı olup, bu isim sonraları Elbeyli olarak yaygınlaşmıştır. Suriye Halep’teki 27 köy ile Kilis’teki 15 kadar köydeki Elbeylilerin adının Elbeyli olması ise, Osmanlı’nın 1691’de bu aşireti iskanından sonra başlarına Beğdili’den olmayan başka bir bey tayin etmesi ve padişahın yazışma kayıtlarında adlarından Elbeyli diye bahsetmesinden sonra Beydilinin adına birde Elbeyli takma ismi eklendi.             Bazı yabancı yazarların Beğdili-İlbeyli-Elbeyli isimlerini üç ayrı şekilde söylenilmesini üç ayrı aşiret sanarak yazmaları, hatta bazı Türk araştırmacıların bile yabancı tarihçilerin kitaplarının sağlıklı olup olmadığını bile araştırmadan, olduğu gibi dilimize çevirmeleri bir çok karışıklığa sebep olmuş.             Ayrıca Osmanlı’nın idaresinde çok değişik milletlerin olması, bunların vergi, güvenlik vs. gibi idare güçlüğü ve sükunetlerinin sağlaması amaçlarında izlediği iskan politikası kapsamında blok güçlerin parçalanması amacında da bu isim değişikliği yolunun izlenmiş olabileceği varsayımlar arasındadır. Nibor adında Alman asıllı art niyetli bir yazarın, Çukurova’daki Türkmen oymakları ve aşiretlerinin çadır sayılarına yönelik “Ceritlerin şu kadar, Avşarların şu kadar, Bozdoğanların şu kadar çadırları var.” Diye tespitlerinin devamında “Beğdilinin şu kadar Elbeylinin de şu kadar çadırları vardır.” Demesi bu aşireti iki ayrı aşiret gibi gösterme yanlışlıklarının başında geliyor.  Bayatlarla (Beğdili-İlbeyli-Elbeyli)’ler göç güzergahları ve ara yerleşik dönemleri başta olmak üzere yazlık kışlık olarak sürekli aynı bölgelerde beraber yaşamışlar. Bu iki aşiret Maraş Dulkadiroğulları Beyliğini de beraber kurmuşlar. 1563 tarihli Maraş Tahrir Defteri’nde şöyle bir kayıt geçiyor. “Maraş Dulkadirli Beyliğinin kuruluşunda bazı diğer oymaklardan varsa da başlıcaları Beğdili, Bayat ve Avşarlardır. Hatta bu beyliğin beylerinin de bunlardan hangisinden olduğu bile bilinmiyor yani Beğdiliden mi, Bayattan mı, Avşardan mı kesin değil.” Geniş bir coğrafyaya dağılan Beğdililerin, siyasi ve sosyal olaylardan yılıp kaçmayan ve Rakka’da kalan ana gövdesi, 1691 yılından 19.yy başlarına kadar orada kalmış, sonrasında ise tamamen dağılmış ya da dağıtılmışlar. Beğdilini zaten bir kervan soygunuyla suçlayan Mısır Hidivi (Valisi) Abbas Paşa, büyük bir askeri kuvvetiyle dağıtmış, bir kısmı Anadolu’daki eski yaylak yerlerine gittilerse de ana gövdesi Rakka’dan Antakya, İskenderun, Osmaniye, Maras, Tarsus, Adana, Mersin ve yoğunlukla da Mersin’in Gülnar ilçesi ve köylerine gelip yerleşmişler. Halende bu sayılan coğrafyalarda yaşıyorlar. Beğdililer Avşarların Dulkadirli oymağı olmadığını, ama kadim komşuluklarının mevzu bahis olduğunu söylüyor. Aynı bölgelerde sürekli yan yana yaşamaları ise her ikisinin de Halep Türkmeni ve Boz Ulus’tan olmalarındandır denilmekte.              Beydili-İlbeyli-Elbeyli’ler Malazgirt savasından sonra gelmiş, tamamı olmasa da önemli bir çoğunluğunun 1077 yılına kadar Süleyman Şah tarafından Anadolu’nun fetihlerinde çok önemli görevlerde bulunmuşlar. Oğuz boylarının hepside Anadolu’ya parça parça ve değişik zamanlarda gelmiş. En yoğun göç akınları ise 1157 tarihinde İran’daki Büyük Selçuklu Devletinin yıkılmasından sonra 1200 ve 1250 yıllarına kadardır. Tabii ki Beğdili boyu da bunlarla beraberdir. Biliyorsunuz Oğuzların İran’dan Anadolu’ya gelmeleri 1400 yılına kadar kesintisiz sürmüştür. Büyük Selçuklu Sultanı Alp Arslan, Süleyman Şah’ı fetihler yapmak üzere İran’dan Suriye istikametine, oradan da Anadolu’ya doğru bir dizi istikamet çizerek görevlendirmiştir. Süleyman Şah ise Suriye’den Anadolu’ya yönelmiş, 1077 yılına kadar da Anadolu’yu fethedip Bizanslıları vergiye bağlayarak İzmit’ten ötelere aşırmıştır. Daha sonra Akdeniz kenarlarına inip, Antalya, Adana, Mersin ve Antakya’yı fethettikten sonra tekrar Suriye’ye dönmüştür. Bu fetihlerle önü açılan Beydili-İlbeyli-Elbeyliler, umumiyetle hayvancılıkla uğraştıkları için, Anadolu’nun neresinde olursa olsun, varmayı hedefledikleri yerlerin ilk önce Çahmahlı, Boztepe, Hasan Harmanı, Sarıdede, Balgayaları, Oruç Yurdu, Gaçahgayası, Beşiktepe, Garlıh, Korpınar, Soğütlüpınar, Aşşağ Öz, İğdenin Dere, Örenkalenin Önü, Çatağın Ağzı, Köyün Önü, Bağların Altı, Güney ve Sarıdede arazilerine benzer otlak ve sulak alanların durumlarını göz önüne alıp bunlara benzer uygun yerleşkeler aramışlar. Bayatlar ve Avşarlarla, İran’dan çıkıp, Güney Anadolu’ya ulaştıklarında kışlak olarak, Maraş’tan Halep ve Şam’a kadar Amik Ovasını, son asırlarda ise Osmaniye, Haruniye taraflarını kışlak; yine Maraş’tan başlayarak Göksun, Afşin, Elbistan, Gürün, Uzun Yayla arasıyla Sivas, Kayseri, arasını yaylak edinmişler. Daha sonra Sivas’ın güneyini, Arapgir, Divriği, Kankalı’yı da kapsayan ve hatta Tokat, Yozgat, Amasya ve Çorum’a kadar da uzanıp buralarda yaylamaya başlamışlar. Saydığımız yerlerin tamamını Dulkadirlilerin kurulduğu 1337’den 1691 yılına kadar aynı aşiretler hep beraber kullanmışlar. Meşhur Osmanlı Tarihçisi Naima şöyle diyor. “Beğdililer Maraş, Halep, Diyarbekir arasında çok geniş kışlak sahalarında dünyanın en güzel yaylalarına sahiptirler.” Evet Fiziki haritalarda da hakikaten bu bölgeler öyle görülüyor, ama şuda bilinmelidir ki, Beydili-İlbeyli-Elbeyli’ler bu yaylak ve kışlakları tek başlarına değil, Bayatlar ve Avşarların da olduğu birçok oymaklarla beraber kullanmışlar. Prof. Dr. Faruk Sümer’e göre Diyarbekir Türkmenleri, Maraş Dulkadirli Türkmenleri ve Halep Türkmenlerine, Boz Ulus Türkmeni adı verilmiş ve bölgelerinden dolayı da bunların üçüne birden Ekrat Türkmenleri de denilmiştir. Kürt değillerdir ve zaten Kürt olan konar göçerlere milli aşiret denilmiştir. Bir yanlış anlamaya sebep olmamak için şöyle bir açıklama daha gerekli.. Halep Türkmenleri, Dulkadirli Türkmenleri, Diyarbekir Türkmenleri diye bunlardan ayrıca bahsediliyor ve her üç yerin Türkmenlerinin ortak adına Boz Ulus deniliyor. Herhangi bir oymağın Beğdiliden mi, Avşardan mı, Bayattan mı olduğu anlaşılmadığı zaman, bunlar Boz Ulus içinde yer alıyorlarsa, oymağının aşiretinin ismi bilinemediğinden hepsine Boz Ulus Türkmeni denilmiş. Oymağı ve aşireti bilinenlere ise ana gövdesi nerede ise o oymak ve aşiretin ismiyle anmışlar. Örneğin falanlar Tecirliden, Dulkadirli Türkmenlerindendir, diye. Tarihi sürecimizi en net haliyle anlatan Beydili-İlbeyli-Elbeylilerin yüzlerce ozanı, aşık ve şairi var. Onlardan biri olan Dedemoğlu, bir şiirinde Anadolu’ya nasıl geldiğimizi şöyle anlatıyor.   Çıktık Horasandan sökün eyledik Düşürdüler bizi tozlu yollara Başımıza geldi gördüğüm düşler Aşırdılar bizi karlı dağlara   Bölük bölük oldu yüklendi göçler Atlandı ihtiyar yayandı gençler Basımıza geldi gördüğüm düşler Düşürdüler bizi gurbet ellere   Gehi konduk gehi göçtük yollardan Bilip bilmediğim garip illerden Kerbela çölünden ıssız dağlardan Bizden sonra bir nam kalsın illere   Oradan geçirdik sürdük Colab’a Seksendortbin evdir gelmez hesaba Deve koyun coktur insan kalaba Susuz hayvan inileşir göllere   Geldik Anadolu Kayseri dağı Göründü Sivasla Gemerek bağı Çatakdere derler Zilenin sağı Samsun, Trabzon, Çorum ellere   Kara dere derler bir gece kaldık Gezerdik belayı burada bulduk Ne yaman dertlere giriftar olduk Bakmaz mısın badi semum yellere   Dedemoğlu der ki askın bağından Asırdılar bizi Yozgat dağından Anadolu Sivas şehri sağından Bir zamanda destan olsun dillere.   Ozan Dedemoğlu Beydili-İlbeyli-Elbeyli’nin Horasan’dan çıkıp Anadolu’ya gelmesini böyle güzel bir şiirle süslemiş. Şairin diğer şiirlerinde de kendisinin 1691 yılında devletin Beğdili aşiretini Rakka’ya Colab’a sürüp yerleştirdiğinde onların içinde olduğu da anlaşılıyor. Beğdililerin Horasan istikametinden Anadolu’ya gelişleriyle, Beğdililerin Rakka’ya yerleştirilmeleri arasında tahminen 500 sene gibi bir zaman var. 1200-1691 yılları arasında Dedemoğlu, atalarının  Anadolu’ya gelişlerini ya babadan dededen tevatüren, ya da yazılışını bir yerden görüp okuyup öğrenmiş, tekrar sürgün gibi çıkış gelişleri de şiirlerine yansıtmıştır. Bakın dördüncü dörtlüğün bir mısrasında “Oradan geçirdik sürdük Colaba” diyor.  Colap ise 1691 Rakka sürgününe denk geliyor. Colap kelimesinin geçtiği dörtlük oraya başka bir şiirden karışmışta olabilir ama  Dedemoğlu’nun şu şiirinde de Rakkaya- Colab’a varıp nasıl yerleştikleri şöyle anlatılıyor.   Toplandık aşiret geldik Colaba Başbend Firuz Beyin değil mi Emretti beyler konduk yan yana Hacı Alinin yurdu Seylan değil mi   Ondan aşağıya budak düzüldü Bend sahibi ismi ismine yazıldı Burda Berk ağanın keyfi bozuldu Torunların yurdu Sirvan değil mi   Yurt verildi ulaşlının beyine Oda kondu Berk ağanın sağına Firkat geldi Akçakale dağına Bayındırın yurdu goncan değil mi   Dedem oğlu haymaların kurulsun Çekilsin bayraklar mehter vurulsun Doğulsun kahvende harbin çağrılsın Aptalların yurdu ören değil mi.               Dedemoğlu’nun bu türküsünde de kendisinin Rakka’ya gönderilen aşiretinin arasında olduğu görülüyor. Rakka’ya gönderilen Beydili-İlbeyli-Elbeyli aşiretlerinin umum baş beyi Firuz Bey imiş. Anadolu’da iken Osmanlı Firuz Bey’e nedense bir mevki vermemiş. Bir de aşiretiyle beraber Rakka’ya göndermiş. Buna çok üzülen ve bu duruma kahren 30.000 çadırlık aşireti, yani Beğdilinin bir bölüğüyle Rakka’dan İran’a gitmiş.             Dedemoğlu beyleri olan Firuz Bey’in hasretiyle de  şu şiirini yazıyor.   Yıkılsa da bir araya derilse Yenilse içilse sohbet verilse Asılsa bayraklar mehter vurulsa Aluben astığım günler olur mu   Yolum Aşsa karlı dağın sağından Gülün dersem ber devlinin bağından Tütünsüzden musullunun dağından Bayrağım açtığım günler olur mu   Dedem oğlu kır atının üstüne Eğri kılıç ala idim destime Beğdilinin aneğini üstüme Aluben açtığım günler olur mu               Dedemoğlu’nun yukarıdaki iki şiiri de Ali Rıza Yalkın’ın “Cenupta Türkmen Oymakları” adlı kitabından alıntıdır. Dedemoğlu şiirlerinde Beğdilileri Horasan’dan çıkarıp Kuzey Suriye’ye de Halep’e, oradan da Sivas’a getirildiği zamanları anlatılırken, başka bir zamana ait Kadir Baba isimli Beydili-İlbeyli-Elbeyli şairlerinden biriside aynı aşiret mensubu Beydili-İlbeyli-Elbeyli’leri Halep’ten alarak Sivas’a getirilişlerini konu alan şiirinde şöyle söylüyor.   Elbeyli (ilbeyli) dediğin bir beyin adı Yöresi töresi yurdu beraber Göçebe olarak Halepten geldi Koyunu kuzusu kurdu beraber   Ana yurttan çıkıp dağlar astılar Ovaları tepip ırmak geçtiler Sivas yaylasında bir yer seçtiler Amcası yengesi vardı beraber   Beylerinin dört yanını sardılar El bağlayıp divanına durdular Mensurlu köyüne yuva kurdular Yakıştı obası sardı beraber   Üredi koyunlar kuzular burda Ceylanlar avlardı tazılar burda Çoğaldı Yörükler sığmadı yurda Gerilen çemberi kırdı beraber   Bir değil beş değil on koy oldular Sürüleri yaylalara saldılar Birlik olup beraberce güldüler Ayrılık onlara ardı beraber   Adı Hüseyin’miş Yörük beyinin Gümüştenmiş direkleri evinin Sayısı kırk iki olmuş koyunun Yasayıp ne günler gördü beraber   Yörük derler yayla yayla gezene Meraklıydı okuyana yazana Sonunda alıştı yerli düzene Toprağı isleyip surdu beraber   Beylerini kral gibi bildiler Birlik olup kaleleri deldiler Kararlarda istişare kıldılar Kıvancı tasası derdi beraber   Şen olurmuş düğünleri toyları Güreşirmiş ağaları beyleri İncir ormanıymış Sivas dağları Toplayıp inciri yerdi beraber   Çok yiğitmiş Osmanıyla Alisi Gül açarmış dağlarında çalısı Severmiş onları Sivas valisi Devletle arası sırdı beraber   Müşkülünü alimlere sorardı Geri kalmaz ileriyi tarardı Düşmanı girmeye delik arardı Dostunu basına kordu beraber   Kadir baba menzilime everim Varamazsam dizlerimi döverim Elbeylinin her aynını severim Cemi cümlesini ferdi beraber   Kadir Baba’nın Beydili-İlbeyli-Elbeyli’lerin Anadolu’ya ne zaman, nerelerden ve nerelere geldikleri anlattığı bu şiiri Kadir Purlu’nun “Sivasta İlbeyli Türkmenleri” adlı kültür kitabından alıntıdır ve tamamının 24 dörtlük olduğu, buraya yalnızca 12 dörtlüğünün yazıldığını anlıyoruz… (DEVAM EDECEK)
Ekleme Tarihi: 05 Nisan 2023 - Çarşamba

Bilge, Arif, Aydın Ve Saygın İnsanların Köyü Karahisartatlısı-3-

Beğdili-İlbeyli-Elbeyliler Oğuzhan’ın Boz Oklar kolundaki baştan üç oğlundan biri olan Yıldızhan’a dayanır. Beğdili ise Yıldızhan’ın oğlu olup, yirmidört Oğuz boyundan biridir ve Boyun birinci adamıdır. Beğdili’den sonra gelen diğer beyinin adı ise İlbey’dir.

Elbeyli adı ise; İlbeyin adının farklı bir söylenişidir. Şimdiki Sivas’ta ve Akdağmadeni sınırlarında bulunan 42 İlbeyli köylerine mahsus ve 1693 tarihinden sonrada Kilis civarındaki 15, Halep civarındaki 27 köyün ortak adı olup, bu isim sonraları Elbeyli olarak yaygınlaşmıştır.

Suriye Halep’teki 27 köy ile Kilis’teki 15 kadar köydeki Elbeylilerin adının Elbeyli olması ise, Osmanlı’nın 1691’de bu aşireti iskanından sonra başlarına Beğdili’den olmayan başka bir bey tayin etmesi ve padişahın yazışma kayıtlarında adlarından Elbeyli diye bahsetmesinden sonra Beydilinin adına birde Elbeyli takma ismi eklendi.

            Bazı yabancı yazarların Beğdili-İlbeyli-Elbeyli isimlerini üç ayrı şekilde söylenilmesini üç ayrı aşiret sanarak yazmaları, hatta bazı Türk araştırmacıların bile yabancı tarihçilerin kitaplarının sağlıklı olup olmadığını bile araştırmadan, olduğu gibi dilimize çevirmeleri bir çok karışıklığa sebep olmuş.

            Ayrıca Osmanlı’nın idaresinde çok değişik milletlerin olması, bunların vergi, güvenlik vs. gibi idare güçlüğü ve sükunetlerinin sağlaması amaçlarında izlediği iskan politikası kapsamında blok güçlerin parçalanması amacında da bu isim değişikliği yolunun izlenmiş olabileceği varsayımlar arasındadır.

Nibor adında Alman asıllı art niyetli bir yazarın, Çukurova’daki Türkmen oymakları ve aşiretlerinin çadır sayılarına yönelik “Ceritlerin şu kadar, Avşarların şu kadar, Bozdoğanların şu kadar çadırları var.” Diye tespitlerinin devamında “Beğdilinin şu kadar Elbeylinin de şu kadar çadırları vardır.” Demesi bu aşireti iki ayrı aşiret gibi gösterme yanlışlıklarının başında geliyor. 

Bayatlarla (Beğdili-İlbeyli-Elbeyli)’ler göç güzergahları ve ara yerleşik dönemleri başta olmak üzere yazlık kışlık olarak sürekli aynı bölgelerde beraber yaşamışlar. Bu iki aşiret Maraş Dulkadiroğulları Beyliğini de beraber kurmuşlar. 1563 tarihli Maraş Tahrir Defteri’nde şöyle bir kayıt geçiyor. “Maraş Dulkadirli Beyliğinin kuruluşunda bazı diğer oymaklardan varsa da başlıcaları Beğdili, Bayat ve Avşarlardır. Hatta bu beyliğin beylerinin de bunlardan hangisinden olduğu bile bilinmiyor yani Beğdiliden mi, Bayattan mı, Avşardan mı kesin değil.”

Geniş bir coğrafyaya dağılan Beğdililerin, siyasi ve sosyal olaylardan yılıp kaçmayan ve Rakka’da kalan ana gövdesi, 1691 yılından 19.yy başlarına kadar orada kalmış, sonrasında ise tamamen dağılmış ya da dağıtılmışlar. Beğdilini zaten bir kervan soygunuyla suçlayan Mısır Hidivi (Valisi) Abbas Paşa, büyük bir askeri kuvvetiyle dağıtmış, bir kısmı Anadolu’daki eski yaylak yerlerine gittilerse de ana gövdesi Rakka’dan Antakya, İskenderun, Osmaniye, Maras, Tarsus, Adana, Mersin ve yoğunlukla da Mersin’in Gülnar ilçesi ve köylerine gelip yerleşmişler. Halende bu sayılan coğrafyalarda yaşıyorlar. Beğdililer Avşarların Dulkadirli oymağı olmadığını, ama kadim komşuluklarının mevzu bahis olduğunu söylüyor. Aynı bölgelerde sürekli yan yana yaşamaları ise her ikisinin de Halep Türkmeni ve Boz Ulus’tan olmalarındandır denilmekte. 

            Beydili-İlbeyli-Elbeyli’ler Malazgirt savasından sonra gelmiş, tamamı olmasa da önemli bir çoğunluğunun 1077 yılına kadar Süleyman Şah tarafından Anadolu’nun fetihlerinde çok önemli görevlerde bulunmuşlar. Oğuz boylarının hepside Anadolu’ya parça parça ve değişik zamanlarda gelmiş. En yoğun göç akınları ise 1157 tarihinde İran’daki Büyük Selçuklu Devletinin yıkılmasından sonra 1200 ve 1250 yıllarına kadardır. Tabii ki Beğdili boyu da bunlarla beraberdir. Biliyorsunuz Oğuzların İran’dan Anadolu’ya gelmeleri 1400 yılına kadar kesintisiz sürmüştür. Büyük Selçuklu Sultanı Alp Arslan, Süleyman Şah’ı fetihler yapmak üzere İran’dan Suriye istikametine, oradan da Anadolu’ya doğru bir dizi istikamet çizerek görevlendirmiştir. Süleyman Şah ise Suriye’den Anadolu’ya yönelmiş, 1077 yılına kadar da Anadolu’yu fethedip Bizanslıları vergiye bağlayarak İzmit’ten ötelere aşırmıştır. Daha sonra Akdeniz kenarlarına inip, Antalya, Adana, Mersin ve Antakya’yı fethettikten sonra tekrar Suriye’ye dönmüştür.

Bu fetihlerle önü açılan Beydili-İlbeyli-Elbeyliler, umumiyetle hayvancılıkla uğraştıkları için, Anadolu’nun neresinde olursa olsun, varmayı hedefledikleri yerlerin ilk önce Çahmahlı, Boztepe, Hasan Harmanı, Sarıdede, Balgayaları, Oruç Yurdu, Gaçahgayası, Beşiktepe, Garlıh, Korpınar, Soğütlüpınar, Aşşağ Öz, İğdenin Dere, Örenkalenin Önü, Çatağın Ağzı, Köyün Önü, Bağların Altı, Güney ve Sarıdede arazilerine benzer otlak ve sulak alanların durumlarını göz önüne alıp bunlara benzer uygun yerleşkeler aramışlar. Bayatlar ve Avşarlarla, İran’dan çıkıp, Güney Anadolu’ya ulaştıklarında kışlak olarak, Maraş’tan Halep ve Şam’a kadar Amik Ovasını, son asırlarda ise Osmaniye, Haruniye taraflarını kışlak; yine Maraş’tan başlayarak Göksun, Afşin, Elbistan, Gürün, Uzun Yayla arasıyla Sivas, Kayseri, arasını yaylak edinmişler.

Daha sonra Sivas’ın güneyini, Arapgir, Divriği, Kankalı’yı da kapsayan ve hatta Tokat, Yozgat, Amasya ve Çorum’a kadar da uzanıp buralarda yaylamaya başlamışlar. Saydığımız yerlerin tamamını Dulkadirlilerin kurulduğu 1337’den 1691 yılına kadar aynı aşiretler hep beraber kullanmışlar.

Meşhur Osmanlı Tarihçisi Naima şöyle diyor. “Beğdililer Maraş, Halep, Diyarbekir arasında çok geniş kışlak sahalarında dünyanın en güzel yaylalarına sahiptirler.”

Evet Fiziki haritalarda da hakikaten bu bölgeler öyle görülüyor, ama şuda bilinmelidir ki, Beydili-İlbeyli-Elbeyli’ler bu yaylak ve kışlakları tek başlarına değil, Bayatlar ve Avşarların da olduğu birçok oymaklarla beraber kullanmışlar.

Prof. Dr. Faruk Sümer’e göre Diyarbekir Türkmenleri, Maraş Dulkadirli Türkmenleri ve Halep Türkmenlerine, Boz Ulus Türkmeni adı verilmiş ve bölgelerinden dolayı da bunların üçüne birden Ekrat Türkmenleri de denilmiştir. Kürt değillerdir ve zaten Kürt olan konar göçerlere milli aşiret denilmiştir. Bir yanlış anlamaya sebep olmamak için şöyle bir açıklama daha gerekli.. Halep Türkmenleri, Dulkadirli Türkmenleri, Diyarbekir Türkmenleri diye bunlardan ayrıca bahsediliyor ve her üç yerin Türkmenlerinin ortak adına Boz Ulus deniliyor.

Herhangi bir oymağın Beğdiliden mi, Avşardan mı, Bayattan mı olduğu anlaşılmadığı zaman, bunlar Boz Ulus içinde yer alıyorlarsa, oymağının aşiretinin ismi bilinemediğinden hepsine Boz Ulus Türkmeni denilmiş. Oymağı ve aşireti bilinenlere ise ana gövdesi nerede ise o oymak ve aşiretin ismiyle anmışlar. Örneğin falanlar Tecirliden, Dulkadirli Türkmenlerindendir, diye.

Tarihi sürecimizi en net haliyle anlatan Beydili-İlbeyli-Elbeylilerin yüzlerce ozanı, aşık ve şairi var. Onlardan biri olan Dedemoğlu, bir şiirinde Anadolu’ya nasıl geldiğimizi şöyle anlatıyor.

 

Çıktık Horasandan sökün eyledik

Düşürdüler bizi tozlu yollara

Başımıza geldi gördüğüm düşler

Aşırdılar bizi karlı dağlara

 

Bölük bölük oldu yüklendi göçler

Atlandı ihtiyar yayandı gençler

Basımıza geldi gördüğüm düşler

Düşürdüler bizi gurbet ellere

 

Gehi konduk gehi göçtük yollardan

Bilip bilmediğim garip illerden

Kerbela çölünden ıssız dağlardan

Bizden sonra bir nam kalsın illere

 

Oradan geçirdik sürdük Colab’a

Seksendortbin evdir gelmez hesaba

Deve koyun coktur insan kalaba

Susuz hayvan inileşir göllere

 

Geldik Anadolu Kayseri dağı

Göründü Sivasla Gemerek bağı

Çatakdere derler Zilenin sağı

Samsun, Trabzon, Çorum ellere

 

Kara dere derler bir gece kaldık

Gezerdik belayı burada bulduk

Ne yaman dertlere giriftar olduk

Bakmaz mısın badi semum yellere

 

Dedemoğlu der ki askın bağından

Asırdılar bizi Yozgat dağından

Anadolu Sivas şehri sağından

Bir zamanda destan olsun dillere.

 

Ozan Dedemoğlu Beydili-İlbeyli-Elbeyli’nin Horasan’dan çıkıp Anadolu’ya gelmesini böyle güzel bir şiirle süslemiş. Şairin diğer şiirlerinde de kendisinin 1691 yılında devletin Beğdili aşiretini Rakka’ya Colab’a sürüp yerleştirdiğinde onların içinde olduğu da anlaşılıyor.

Beğdililerin Horasan istikametinden Anadolu’ya gelişleriyle, Beğdililerin Rakka’ya yerleştirilmeleri arasında tahminen 500 sene gibi bir zaman var. 1200-1691 yılları arasında Dedemoğlu, atalarının  Anadolu’ya gelişlerini ya babadan dededen tevatüren, ya da yazılışını bir yerden görüp okuyup öğrenmiş, tekrar sürgün gibi çıkış gelişleri de şiirlerine yansıtmıştır. Bakın dördüncü dörtlüğün bir mısrasında “Oradan geçirdik sürdük Colaba” diyor.  Colap ise 1691 Rakka sürgününe denk geliyor.

Colap kelimesinin geçtiği dörtlük oraya başka bir şiirden karışmışta olabilir ama  Dedemoğlu’nun şu şiirinde de Rakkaya- Colab’a varıp nasıl yerleştikleri şöyle anlatılıyor.

 

Toplandık aşiret geldik Colaba

Başbend Firuz Beyin değil mi

Emretti beyler konduk yan yana

Hacı Alinin yurdu Seylan değil mi

 

Ondan aşağıya budak düzüldü

Bend sahibi ismi ismine yazıldı

Burda Berk ağanın keyfi bozuldu

Torunların yurdu Sirvan değil mi

 

Yurt verildi ulaşlının beyine

Oda kondu Berk ağanın sağına

Firkat geldi Akçakale dağına

Bayındırın yurdu goncan değil mi

 

Dedem oğlu haymaların kurulsun

Çekilsin bayraklar mehter vurulsun

Doğulsun kahvende harbin çağrılsın

Aptalların yurdu ören değil mi.

 

            Dedemoğlu’nun bu türküsünde de kendisinin Rakka’ya gönderilen aşiretinin arasında olduğu görülüyor. Rakka’ya gönderilen Beydili-İlbeyli-Elbeyli aşiretlerinin umum baş beyi Firuz Bey imiş. Anadolu’da iken Osmanlı Firuz Bey’e nedense bir mevki vermemiş. Bir de aşiretiyle beraber Rakka’ya göndermiş. Buna çok üzülen ve bu duruma kahren 30.000 çadırlık aşireti, yani Beğdilinin bir bölüğüyle Rakka’dan İran’a gitmiş.

            Dedemoğlu beyleri olan Firuz Bey’in hasretiyle de  şu şiirini yazıyor.

 

Yıkılsa da bir araya derilse

Yenilse içilse sohbet verilse

Asılsa bayraklar mehter vurulsa

Aluben astığım günler olur mu

 

Yolum Aşsa karlı dağın sağından

Gülün dersem ber devlinin bağından

Tütünsüzden musullunun dağından

Bayrağım açtığım günler olur mu

 

Dedem oğlu kır atının üstüne

Eğri kılıç ala idim destime

Beğdilinin aneğini üstüme

Aluben açtığım günler olur mu

 

            Dedemoğlu’nun yukarıdaki iki şiiri de Ali Rıza Yalkın’ın “Cenupta Türkmen Oymakları” adlı kitabından alıntıdır. Dedemoğlu şiirlerinde Beğdilileri Horasan’dan çıkarıp Kuzey Suriye’ye de Halep’e, oradan da Sivas’a getirildiği zamanları anlatılırken, başka bir zamana ait Kadir Baba isimli Beydili-İlbeyli-Elbeyli şairlerinden biriside aynı aşiret mensubu Beydili-İlbeyli-Elbeyli’leri Halep’ten alarak Sivas’a getirilişlerini konu alan şiirinde şöyle söylüyor.

 

Elbeyli (ilbeyli) dediğin bir beyin adı

Yöresi töresi yurdu beraber

Göçebe olarak Halepten geldi

Koyunu kuzusu kurdu beraber

 

Ana yurttan çıkıp dağlar astılar

Ovaları tepip ırmak geçtiler

Sivas yaylasında bir yer seçtiler

Amcası yengesi vardı beraber

 

Beylerinin dört yanını sardılar

El bağlayıp divanına durdular

Mensurlu köyüne yuva kurdular

Yakıştı obası sardı beraber

 

Üredi koyunlar kuzular burda

Ceylanlar avlardı tazılar burda

Çoğaldı Yörükler sığmadı yurda

Gerilen çemberi kırdı beraber

 

Bir değil beş değil on koy oldular

Sürüleri yaylalara saldılar

Birlik olup beraberce güldüler

Ayrılık onlara ardı beraber

 

Adı Hüseyin’miş Yörük beyinin

Gümüştenmiş direkleri evinin

Sayısı kırk iki olmuş koyunun

Yasayıp ne günler gördü beraber

 

Yörük derler yayla yayla gezene

Meraklıydı okuyana yazana

Sonunda alıştı yerli düzene

Toprağı isleyip surdu beraber

 

Beylerini kral gibi bildiler

Birlik olup kaleleri deldiler

Kararlarda istişare kıldılar

Kıvancı tasası derdi beraber

 

Şen olurmuş düğünleri toyları

Güreşirmiş ağaları beyleri

İncir ormanıymış Sivas dağları

Toplayıp inciri yerdi beraber

 

Çok yiğitmiş Osmanıyla Alisi

Gül açarmış dağlarında çalısı

Severmiş onları Sivas valisi

Devletle arası sırdı beraber

 

Müşkülünü alimlere sorardı

Geri kalmaz ileriyi tarardı

Düşmanı girmeye delik arardı

Dostunu basına kordu beraber

 

Kadir baba menzilime everim

Varamazsam dizlerimi döverim

Elbeylinin her aynını severim

Cemi cümlesini ferdi beraber

 

Kadir Baba’nın Beydili-İlbeyli-Elbeyli’lerin Anadolu’ya ne zaman, nerelerden ve nerelere geldikleri anlattığı bu şiiri Kadir Purlu’nun “Sivasta İlbeyli Türkmenleri” adlı kültür kitabından alıntıdır ve tamamının 24 dörtlük olduğu, buraya yalnızca 12 dörtlüğünün yazıldığını anlıyoruz…

(DEVAM EDECEK)

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ankhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.