Politika Kasabasının Siyaset Bulvarında dolaşırken, bünyemde gezinen aşk, hasret, direniş, umut kurtları ruhumu kemirmeye başladı…
***
Alacakaranlıkta yürürken…
“Yorgun Demokrat” misali, “Ağladıkça…”
“Acılara Tutunmak” ne zormuş…
“Nereden Bileceksiniz…”
Dalmışım! “Hani Benim Gençliğim” diyerek Millet Bahçesine varmışım…
***
Bugün;
Kokuşmuş söylemlere…
Politik eylemlere…
Karnım tok…
Ahmet Kaya ve dostlarıyla hasbihal için bahçenin uzak bir köşesine konuşlandım…
***
Sevdiğime;
“Maviye çalar gözlerin” demek isterdim…
Yangın mavisine
Rüzgarda asi
Körsem
Senden gayrısına yoksam
Bozuksam
Can benim düş benim
Ellere nesi
Hadi gel…
Derken, “Ay karanlık”tı!
“İtten aç yılandan çıplak” kalakaldım…
***
Sevdiğime;
“Hava nasıl oralarda” dedim, ağustostaydık ama “Haziranda ölmek zor” dedi…
Ben; “Hep sonradan” gelir aklıma, “Senin yüzünden” derken; o; neymiş, merakındaydı…
Diyaloğumuz ilginçti:
- Merhaba…
- Merhaba…
- Herkes kendi işine…
- Bu mu yani…
- Kalan kalır…
- Ne demek istiyorsun?
- Dağlarına bahar gelmiş memleketimin…
- Yaz ortasındayız…
- Olsun! Hasretinden prangalar eskittim…
(Dokunmak istedim…)
- Dokunma yanarsın!
(Farkında değildi…)
- İçimde ölen biri var…
***
Yolum verep, halim haraptı ve;
Demek istediğim denmezden idi
Yemek istediğim yenmezden idi
Bir ateş yanar ki özde, yürekte
Türkü çığırsam da sönmezden idi
Mukadderat işte… Susayım dedim! Sustum…