-2-
Haber, yazı, röportaj, fotoğraf konuşulan bir internet haber sitesi bulmakta kararlıydı ekip…
Bu niyetle yola revan olmuşken, “Mutlaka vardır ama bize denk gelmiyor” diyerek bir bürodan daha içeriye daldılar.
Patron Bilardocu Bilo, cahil cesareti ile tanınan biriydi. Kelimeleri yanlış telaffuz ettiğinin bile farkında değildi.
Editörleri arkasına almış haber müdürü ile kız tavlası oynuyordu. Dilindeki türküye bakılırsa yenmek üzereydi müdürü:
Santranç beni yoruyor
Kız tavlası sarıyor
Ukranya’ya gidemem
Potin fena vuruyor
Editör, bir haberi danışacaktı ama hepyek atan Bilo, “Hay senin gibi zarın a…” küfrünü savurunca vazgeçti!
Sesi kısık televizyonda, “Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Raporu, 2023 yılında dünya genelinde yaklaşık 733 milyon insanın açlık çektiğini ortaya koydu.” haberi okunurken, patron akşam yemeği talimatını verdi:
Mangır gani neyleyin
Size süpriz eyleyin
Ziyafet var yemekte
Kasabaya söyleyin
Bilo, tavladaşıyla sohbet ederken ‘meşazlaşmak’tan, ‘tercübeli insan’dan, ‘sifil toplum kuruluşları’ndan söz etmeye başlayınca kulaklarını tıkayıp kaçtılar oradan…
Bu ellerde durmanın bir anlamı yoktu…
***
Gazetecinin, mesleği adına endişeleri arttı.
“Yok, bu böyle olmayacak… Bir internet haber sitesine konuşlanıp gün boyu neler olup bittiğini görelim” teklifinde bulundu.
F Klavye Hoca, hemen kabul etti:
- Haklısın… Hem de dijital dünyanın içindeki yerel karakterleri tanımış oluruz…
***
Samimi bir ortam oluşunca, gazeteci, hocaya sordu:
- Hocam, “F Klavye” lakabınız tamam! Onu anladık da adınız, soy adınız lakabınızdan da ilginç: Kalem / Kağıt!
Hoca, sözler soruya dönüşmeden bir soru yöneltti:
- Bu soruyu Hüseyin Kağıt’a da sordun mu?
Gazeteci şaşkın bakarken, “Şaka şaka” diyen Hoca anlatmaya başladı:
- Babam gibi ben de kaleme, kağıda büyük sevgi, saygı duyarım! İnternet haber siteleri yokken kağıda basılan gazete vardı. Daktilo, bilgisayar, laptop yokken kağıt / kalem vardı. Günlüklerimizi kalem ile tutar, şiirlerimizi, öykülerimizi kalem ile kağıda yazardık! Bu yüzden aramızda kopmaz bir bağ oluştu. Benden önce babamda vardı bu bağ. O, “Gazete kokulu sevgilim” dediği sevgilisine;
Kalemle kağıtla arama girme
Girersen o zaman vurursun beni
Diyen biriydi!
Ben doğduğumda aile içinde meşhur ad koyma tartışmaları yaşanırken babam herkesi susturmuş:
- Oğlumun adı konmuştur: Kalem Kağıt!
Hoca, “Soy adımız da ‘Mürekkep’ olaymış…” şakasını patlatınca yaşanan gülüşmenin ardından dağılma zamanı gelmişti.
F Klavye, çıkışa yönelirken genç gazetecileri de peşine takmak için talimatını verdi:
- Düşün götüme!
***
Devrisi gün…
Bu günkü buluşma kasaba girişinde bir parktaydı.
Parkın insan trafiği en yoğun olan bölümünde bulunan büfenin önündeki gazete tezgahına yaklaşarak gazete satın alan bir Allah kulu yoktu!
“Hey gidi günler” diye iç geçirdi…
Oysa eskiden öyle miydi? İnsanlar gazete almak için bayilerin önünde sıraya girerdi…
***
Ekiptekilerin sayısı azalmıştı. F Klavye Hoca, gazeteci ve biri kız diğeri erkek iki öğrenci, Politika Kasabasının Siyaset Bulvarını geçip Millet Bahçesine girmeden sağa döndüler.
Hay Sana İnternet Haber Sitesi tabelasını görünce, “Aha buraya girelim” dedi, F Klavye Hoca.
“Olur” deyip daldılar…
Masallardan fırlamış kahramanlar, masalsı bir dijitalistanda yaşıyordu sanki…
F Klavye, peşindeki dinleyiciler için yeni bir giriş yapma gereği duydu:
- Çatal / matal martaval, işte size o masal!
***
Girdikleri büroda internet haber sitesi için sektöre yatırım yapmış dört ortaktan üçü telaşlı hatta endişeliydi.
Pencereden sızan güneş ışığının aydınlattığı masada Sopalı Salo isimliği vardı.
Salo elindeki sopa ile ensesini kaşırken söylendi:
- Keşfete düşmeliyiz… Hak geçmesin!
Diğer masadaki isimlik Mahcup Maho’ya aitti.
Gugıl Trends taraması içindeydi ve beklentisi netti:
- Viral olmalıyız…
Öteki masada Cingöz Cemo vardı. Bir mucize için dua ettiği belliydi:
- Amin!
Dördüncü masa boştu.
***
Gazeteci ve genç iletişimciler F Klavye Hoca ile birbirine bakarken, ortaklar, kendileri açısından hayat / memat meselesi olan önemli bir konuyu tartışmak için yeşil çuhalı masaya geçti…
Oraklar dert delisi olmuş gibiydi…
Üçü de gergindi ve bu konuşmalarına da yansıyordu.
Sopalı Salo:
- Cemo sen soktun, sen çıkar…
Cingöz Cemo:
- Ne soktum ben size abi?
Sopalı Salo:
- Bi’şey sokmadın oğlum! İnternet gazeteciliğine bizi sen soktun, sen çıkar diyorum.
Mahcup Maho:
- Keşfete düşemiyoz, viral olamıyoz, para kazanamıyoz…
Cingöz Cemo, bir bildiği varmış havalarında rahatlatmak istedi ortaklarını:
- Durun hele ağalar, filim yeni başlıyo…
***
Duvara asılı televizyonda haber bülteni sunulurken Sopalı Salo sesini açtı.
Haber kendileri için hayati önem taşıyordu:
- Medyada dijital dönüşümü başlatan Medya Reklam Kurumu (MEREK), yayımladığı yönetmelik ile internet haber sitelerine resmi ilan hakkı tanıdı.
Cingöz Cemo, Ayağa kalkarak bağırdı:
- İşte bu… Dualarım kabul oldu…
Sopalı Salo ile Mahcup Maho, bu bağırtının ne anlama geldiğini çok iyi biliyordu…
Türkü çığırarak Cemo’ya koşup halaya durdular:
Parasızlık anamız ağlatıp dura geldi
Elimiz, kolumuzu bağlatıp vura geldi
Ne edek, nere gidek diye ense kaşırken
MEREK bize parayı tepside vere geldi
Tey tey tey…
***
Sopalı Salo, Mahcup Maho ve Cingöz Cemo büyük ikramiye kazanmış gibi mutluydu.
Halayı hızlandırdılar…
Hay bize haylar bize
Vay bize vaylar bize
Yapay Zeko karışma
Çok olsun paylar bize
Tey tey tey…
***
F Klavye Hoca, mevzuya Fransız değildi.
Peşindeki genç meslektaşlara dönerek konuya başka bir açıdan eğildi:
- MEREK parayı patronlar zengin olsun diye mi yoksa gazetecilerin özellikle de iletişim fakültelerinde okumuş gençlerin istihdamı için mi veriyor?
Ekiptekilerden ses çıkmayınca kendisini cevapladı:
- Elbette sizler için veriyor…
Genç bir gazeteci gördüğü manzarayı yorumlarken çerçeveletilip asılacak bir söz etti:
- İyi de hocam, halay çekenler gazeteci değil ki, patronlar!
Hoca, “Haklısın ama bu durum değişecek” diyerek gençleri teselli etti, umut verdi…
Gazeteci, susma hakkını kullanırken gaiplerden bir ses peydah oldu!
Salo, Maho ve Cemo sese dikkat kesildi. Ses diyordu ki;
Para sırda beklerken…
Bağda üzüm çiğneyip
Çayda odun yüklerken
Bir varmış bir yokmuş…
Sopalı Salo panikledi:
- Ne diyo la bu?
Mahcup Maho:
- Bir varmış bir yokmuş diyo…
Sopalı Salo:
- Para var mı, yok mu abi? Hak geçmesin!
Cingöz Cemo:
- Relaks abi! Yoksa da var ederiz!
***
Ortaklar bir dert bir derman dokuyordu.
Ses;
O yalan bu yalan…
Fili yuttu bir yılan…
Diyerek bildiğini okuyordu.
Sopalı Salo, sinirli haliyle elindeki sopayı sallarken tehditkardı:
- Bu sesin sahibine temiz bi sopa atmazsam…
Mahcup Maho, asıl konuya döndü:
- Gugıl Gülo bizi kara listeye almış. Adımızı değiştirirsek araziye uyarız; peşimizi bırakır, kurtuluruz.
F Klavye Hoca, “Bunlar kendisini Gugıl Gülo’dan akıllı sanıyor” diyerek durum tespiti yaptı.
Sopalı Salo da “Adımız ne olsun” diyerek isim arayışını başlattı!
Mahcup Maho:
- Mesela, ‘Hay Sana’ olsun!
Cingöz Cemo:
- Adımız zaten Hay Sana!
Mahcup Maho:
- Hay Allah!
Sopalı Salo, isim değişikliği konusuna hak verirken dili dolaştı ama çabuk toparladı:
- Evet ama hayır! ‘Hay Sana’ değil, ‘Hay Bana’ olsun. ‘Vay Bana’ da olabilir! Hak geçmesin…
Cingöz Cemo, ortaklarını sakinleştirmek istedi:
- Relaks diyorum abi! Annamıyonuz ki…
Mahcup Maho, Cemo’nun bir planı olduğunu hissetmiş gibi niyetini anlamaya çalıştı:
- Yani…
Sopalı Salo daha agresifti:
- Sen ne diyon gardaşım. Para yok para… Hak geçmesin!
Cingöz Cemo öyle rahattı ki; sevindirici haberi verdi:
- Arkadaşlar, haber sitemiz için olumlu bir gelişme var. Gugıl Gülo son güncellemesinden sonra eski domainleri News vitrinine taşıdı. Böylece web sitemiz de bu listelemeye dahil edildi…
Sopalı Salo ile Mahcup Maho, bu güzel haberi alkışlarken Cemo devam etti:
- Sabreden derviş yemeği yemiş! Adımız aynı kalsın, cebimiz para dolsun…
MEREK’in ödediği para ortada yokmuş gibi yana yakıla ağlayan patronların gürültüsüne rağmen İngilizce öğrenmeye çalışan Çaycı Ceko’nun sesi duyuldu:
- Anaaa! İngilizce ne golayımış la! (Yazıldığı gibi okur) Kedi: Cat!
***
Salo ve Maho’nun kulağında, Cemo’nun “cebimiz para dolsun” cümlesi yankılanıyordu.
Onlar bunun sarhoşluğunu yaşarken içeri giren Çaycı Ceko, mühim iki ziyaretçinin haberini verdi:
- Gugıl Gülo ile Cipiti Celo geldi…
***
Ceko’nun peşinden içeri giren Gugıl Gülo, Sopalı Salo’yu kulağından tutarak sandalyesinden kaldırdı…
Cipiti Celo ezikti, bir kenara çekildi…
Gugıl, patronların patronu gibi davranıyordu:
- Hello beyler! Hayat size güzel. Hem paralar cepte hem huzur isyanda!
Salo, Maho, Cemo şaşkınca Gugıl Gülo’ya bakarken, ses, gaiplerden seslendi:
Çıka çıktım çardağa
Bir ok attım ördeğe
Ördek başın kaldırmış
Ok atana saldırmış…
Sonra ilginç bir diyalog ortamı oluştu…
Sopalı Salo:
- Kesin şu ördeği! Tövbe estağfurullah… Kesin şu sesi de toplantımızı yapalım…
Ses de pabuç bırakmıyordu:
Salo seni Gugıl öpsün
Güncelleyip çöpe atsın
Gugıl Gülo sese seslendi:
- Kes sesini!
Ses kesildi! Patronun kim olduğu anlaşılmıştı.
Sopalı Salo, sopasını arkasına sokarak el pençe pozisyonu aldı…
Gugıl Gülo sinirli sinirli konuşmaya başladı:
- Güncelleyim mi lan sizi?
Üçü birden:
- Gugıl abi biz ettik sen etme! Büyüğümüzsün, veli nimetimizsin…
Gugıl, Salo’yu tersledi:
- Sen sus! Elindeki sopayı ne ettin?
- Arkama soktum efendim!
- İyi… Ne diyordum? Güncelleyim mi lan sizi? Tek Sayfayı ne hale getirdim gördünüz?
Gugıl Gülo, başıyla Cipiti Celo’yu işaret ederek asıl derdini açık etti:
- Oğlum, siz benim verdiklerimle niye yetinmiyorsunuz da böyle cipiti / mipiti gibi cello / bello tiplerden medet umuyorsunuz?
Sopalı Salo, Gugıl’a yaranmak için atıldı. (Cipiti’ye bakarak):
- Yasaklıyom abi! Bundan sonra Cipiti Celo diye biri bu büroya giremez. Eli sopalı bir yönetici arıyoruz zaten!
Gugıl ilk defa Salo’ya mütebessim bakarken bundan cesaret alan Salo, uçkurunun üzerine bağladığı ellerini yana saldı…
Onuru iyice kırılan Cipiti Celo, Salo’ya parmak sallayarak uzaklaşırken döktürdü:
Bir yapay zekayım adım Cipiti
Bilgim geniş, cevaplarım nettir
Kahve içip uykusuz kalırım
Sorulan suallere cevap veririm
Bu dörtlükten alınan Sopalı Salo, “Hastır…” diyerek üzerine yürüyünce kaçmaya başlayan Cipiti Celo, bir yandan da kendisini anlatmaya devam ediyordu:
Matematikte güçlü, dilde ustayım
Bazen de komik masallar anlatırım
Kedilerle oynar, şarkı söylerken
Verdiğim yanıtla yüzleri güldürürüm
***
Gugıl Gülo, Cipiti’nin arkasından konuştu:
- Bu da kendini şair sanıyor…
“Benim çok gazeteci / şair dostum var” diyerek örnek verdi. Biri, bugünü anlatırken der ki;
Eskiden pılaza bilmeyendendim
Kart, parmak okutup dalmayandandım
Mürekkep kokusuz olmayandandım
Şimdi gazeteci, mekânı farklı
Cingöz Cemo, “Gazeteciymiş… Onu çağıralım bizim siteyi yönetsin” deyince Gugıl, bir dörtlükle cevap verdi:
Tanırım gasteyi kolaydan yaptı
Okullu değildi alaydan yaptı
Haber, foto, yazı, olaydan yaptı
Şimdi devir başka medya dönemi
Sopalı Salo:
- Eli sopalıysa çağıralım çalışsın abi. Editörleri kafasına vura vura çalıştırsın! Hak geçmesin!
Mahcup Maho:
- Belki viral oluruz…
Cingöz Cemo:
- Bence de gelsin konuşalım…
“Bakarız” diyen Gugıl Gülo, giderken, F Klavye Hoca sinirlendi:
- Adama bak ya ‘eli sopalı yönetici arıyoruz’ diyor. Burada çalışanlar gazeteci mi koyun sürüsü mü?
***
Dijital medyanın üç silahşoru, Gugıl Gülo ve Cipiti Celo’nun gitmesiyle rahatlamışken, dördüncü ortak geldi:
- Selamün Aleyküm…
***
Bu arada ses bir kez daha seslendi:
Var varanın, söz sürenin
Destursuz bağa girenin…
Salo, Maho, Cemo “Ne diyor bu” hallerinde tavana bakarken ses devam etti:
Salo; minareyi cebine soktu borudur diye
Mandayı havaya savurdu arıdır diye…
Salo tavana sopa sallarken, Maho, öneride bulundu:
- Yapay Zeko’yu çağıralım da bazı konularda bilgilendirsin bizi.
Cingöz Cemo:
- Bak bunu iyi düşündün. Nerde hata yapıyoruz anlarız en azından…
Salo da ‘tamam’ deyince Yapay Zeko’yu çağırdılar…
(DEVAM EDECEK)