[simple-author-box]
Başkent Ankara en ‘kar’a günlerini yaşıyor. Bazı illerde kar yolları kaparken Ankara güneşe gark olmuş halde.
Keşke Cenap Şehabettin’in “Elhan-ı Şita’sından söz etmemiz gerekseydi. Onun anlattığı kar yağsa ve biz de bir beyaz titreyiş, bir dumanlı uçuş seyretseydik! Hatta ‘eşini gaib eyleyen bir kuş’ divaneliğine ağıt yaksaydık.
‘Yok’ olan kar!
Maalesef bir başka ‘kar’ı, olmayan ‘kar’ı yazmak gibi bir karsızlığın içine düştü Ankara.
Yok olan ‘kar’ı anlatmak için var olduğu demlere gitmek gerekir. Bunun en kestirme yolu da arşivdir.
Karşımdaki yâr mıdır Arşivdeki kar mıdır
Diye bir mani zorlaması yaparsanız, kardır derim. Çünkü…
Zemheri, sonrası
22 Aralık ile 30 Ocak arasındaki 40 günlük zemheri döneminde kara/buza boğulması gereken Ankara bir kez kar gördü. Şubat ayının ilk haftası boyunca Dikmen sırtlarından Konya Yolunun karşı kıyısına yapışık ODTÜ Ormanına bakıyorum, kar görür müyüm diye! Ne gezer. Aksine güneş çullanmış ormanın üstüne nefes aldırmıyor.
Son yıla aitler
Gece yarısından sabaha kadar deşelediğim arşivde, başta AA ve fotoğraf Sanatçısı S. Ali Ünal olmak üzere pek çok kaynaktan ‘paketlediğim’ kış fotoğraflarıyla karşılaştım. Son 10 yıla ait olanlardan seçtiklerimin bazısını tarihlerini üzerine yazarak paylaşmak istedim. Ki, hasret kaldığınız kar tanelerini eski fotoğraflarda bile olsa göresiniz!
(Umarım bu yazı yayımlandığında lapa lapa kar yağar da mahcup olurum. / Dursun ERKILIÇ)