[simple-author-box]
Ara sıra kitaplara fena dalarım! Bu defa kendi kitaplarımda kayboldum. Bir çıkış yolu ararken siyasilerden medet umdum! Ummaz olaydım! “Türkiye’de Siyaset” kitabımı evirip çevirirken, 1992 yılında yazdığım, “Siyaset” şiirine rast geldim:
Amerika’nın kuzeyinde İki kişilik şov Güneyinde darbe… Kuralları değişmez Avrupa’da kilise…
Rusya ve Çin’de Cehennemin dibi… Türkiye’de 0-0 biten basket maçı gibi
Ne tür bir hadise yaşanmıştı da niye böyle demiştim, biliyorum!
Hey gidi vekiller
‘Olmaz abi, madem mevzuyu açtın anlat o zaman’ diyenlerden bunalıp, tekrar kitaba dalınca, birçok dörtlüğe rastladım. Beni dostların ‘anlat’ baskısından kurtaracaklara yöneldim. İşte siyasetin olmazsa olmazlarına dair iki dörtlük:
Hizmetiyle ölümsüz olan vardı içinde Rahmet ve dua ile ölen vardı içinde Suratına tükürsen gülen vardı içinde Her birinin kendine has bir dünyası vardı
Vekil vardı yeminli bu ülkeyi bölmeye Vekil vardı gerekse ülke için ölmeye Duamız: Bu vatana kastedenler gülmeye Her birinin kendine has bir dünyası vardı
İçimiz Dışımız Siyaset
Dostlar peşimi bırakınca gevşedim! Az gittim uz gittim bir de baktım yerimde sayıyorum. Sebebini anlamam zor olmadı, meğer “İçimiz Dışımız Siyaset”in içinde dönüp duruyormuşum! Kitabı karıştırırken yeni bir ‘siyaset’ tanımım buyur etti beni. Okudum:
“Siyaset; anayasal çerçevede, yasalarla çizilmiş sınırlara, belirlenmiş kurallara dayalı olarak, her siyasi partinin kendi tüzüğü, programı, ilkeleri ve vaatleri ile ülkenin yönetim, yönetişim işine talip olma alanıdır…”
Beni kesmedi…
Kendi görüşüm kendimi kesmemiş olacak ki, “Bir başka açıdan bakarsak” diye devam etmişim:
“Siyaset; yine yukarıdaki şartlar içinde kamu kaynaklarının sevk ve idaresine talip olmaktır. O kaynakları kullanarak kaynağın asıl sahibi olan millete hizmet etmek, bunu yaparken, o kaynakları tüketmek değil büyütmek işidir.”
Yazdıklarımı okuyup ensemi kaşırken, devam ettim:
“Tersi bir durum oluşursa; siyaset; her şeyin kılıfına uydurulduğu bir ‘kamu kaynaklarını paylaşım savaşı’na dönüşür ki maazallah, bu durum hangi ülkenin başına gelse iflah olmaz, olamaz.”
Son anda son söz
Şimdi içim rahatladı! Yani her ihtimali sunmuşum. Beğenen beğendiğini alsın!
Gazete baskıya giderken, son söz yerine bir dörtlük döktüreyim dedim:
Siyasetin yüzü beyaz, karadır Yarısı nutuksa yarı paradır Tıramp’a, Pirense kanlı küredir Kılıç çekilmişse aman ha dikkat
*
Bir allamenin ‘siyaset’ tarifi
Başlığa bakıp da bir profesörden, felsefeciden, alimden söz edeceğimi sanmayın.
Kısa süreliğine tanıdığım fakat bir halk bilgesi olduğunu gördüğüm iş insanı, muhtar, siyasetçi hatta bir filmde rol aldığı için artiz de sayılabilecek ‘feylesof’un muhteşem ‘siyaset’ tanımından bahsedeceğim. Adı, Mehmet Ilgaz idi. Geçenlerde pirdaş ile konuşurken dostumuzu rahmetle andık. Pirdaş dedi ki, “Biliyor musun, onun harika bir siyaset tanımı vardı.”
“Bilmiyorum, neymiş” dedim. Anlattı. Şuymuş:
-Siyaset ossurukla duvar boyama sanatıdır!
*
Ne olacak bu Amerika’nın hali?
“Devlet değil, bileşen” dediğim Amerika’nın yumuşak karnına çalışan eski Başkan Trump, azil yargılamasından yırttı. İlk yorumu, başkanlığı bıraktığı gün yaptığı son sözü oldu:
-Daha yeni başlıyoruz!
Biden düşünsün de, sahi, ne olacak bu Amerika’nın hali!