[simple-author-box]
Son dönemde özellikle de Ramazan ayıyla birlikte en çok konuşulanlar yine hayat pahalılığı, soğan, patates ve sair gıdalar ile fiyatları oldu. Bir döneme ‘muhalif’ olarak damga vuran soğan ve patates gözden düşmüşken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talimatı ile üreticinin elindeki tüm ürünler satın alınarak ihtiyaç sahiplerine dağıtıldı da karizması kurtuldu milli sebzelerin. Biz böyle düşünürken, TZOB Başkanı Şemsi Bayraktar açıkladı: Nisanda markette fiyatı en fazla artan ürünler yüzde 45,51’le patates ve yüzde 31,18’le kuru soğan olmuş.
Diyeceklerim var
Yoksulluk, açlık bir insanın kaderi olamaz! İnsanların çektiği çileyle karar vericilerin karar ve uygulamaları arasında güçlü bir bağ vardır. Petrol zengini Arap toplumlarının demokrasiden mahrum olması, kendi yöneticilerini seçememesi, yer altı ve yer üstü kaynaklarının emperyalist ülkelere peşkeş çekilmesi soygun düzeninin icabıdır. Bu soygun biter mi? Eşitsizlik virüsü ve bu riyaset harisi ile zor…
Mühim rakamlar
Türkiye’ye gelecek olursak; en zengin ile en yoksul arasındaki gelir eşitsizliği koronavirüs öncesi 8,7 katı bulmuştu… 16 milyon kişi yoksuldu ve 18 milyon kişi de yoksulluk riski ile karşı karşıyaydı. Çalışanların, emeğiyle geçinenlerin yoksulluğu bir yılda virüs öncesi yüzde 11 artmıştı. Yine virüs öncesi yaşananlar 1 milyondan fazla yeni işsiz yaratırken, 2020 yılı emekçiler için vahim tablolar koydu ortaya. Bir yıldan fazla süredir iş arayanların sayısı yüzde 31 artmıştı. İşsizlik sigortası başvurularında da yüzde 48,8 artış olmuştu.
Çok önlem alındı, destek sağlandı, hibe yardımında bulunuldu ama yetersiz kaldı. Tüm bu rakamlar nasıl bir tablo çıkaracak bakalım önümüze.
Haa, hatırlatayım; sırtından doyulan yoksul soğanın cücüğünü yemekten bıktı!
*
Mahzuni Şerif’ten utanmam gerek!
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde yaşanan sorunlarla ilgili durum tespiti yapmak için ozanlara bakmak gerekir. Mesela, Aşık Mahzuni Şerif’in deyip çığırdıklarına…
Mevlâ’m gül diyerek iki göz vermiş Bilmem ağlasam mı ağlamasam mı Dura dura bir sel oldum erenler Bilmem çağlasam mı çağlamasam mı
Ağlama isteği de çağlama tereddüdü de sağlam bir gerekçeye dayanıyor. Çünkü ülkede:
Yoksulun sırtından doyan doyana Bunu gören yürek nasıl dayana Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana Bilmem söylesem mi söylemesem mi
“Söylesem mi söylemesem mi” kararsızlığıyla söyledikleri nasıl ki her şeyi kabak gibi ortaya koyuyorsa, “boylasam mı boylamasam mı” diyerek aldığı yol da darağacına götürüyor onu, manen…
Mahzuni Şerifim dindir acını Bazı acılardan al ilacını Pir Sultanlar gibi darağacını Bilmem boylasam mı boylamasam mı
Büyük ozan, ‘tereddütlü’ gibi görünen son dizelerde kendini sorgularken öylesine net mesajlar veriyor ki insanın utanası geliyor. “Bilmem utansam mı utanmasam mı” tereddüdü yaşarken kendime dedim ki:
Hırkalı her derdi dile getirdin Her hıyara koştun tuzluk yetirdin Olmadı… Kavganı çabuk bitirdin Mahzuni Şerif’ten utanman gerek