[simple-author-box]
Bayramlar sevinç ile hüznü, coşku ile dinginliği usulünce harmanlayan; yerine göre; birini yekdiğerine yendirmeyen hassas terazi günleridir.
İster milli ister dini olsun bayramların manevi yanı sevincin, coşkunun bitmez, tükenmez kaynağıdır…
Tek kelime ile ‘hasret’e hapsedebileceğimiz hüzün ise stabil hal almış duygu zikzaklarının tekdüzeliğine oturtur insanı…
O mevkide oturmamı gerektiren sebeplerim vardı…
*
Gerekçelerim sağlam
Kızım 10 bin, oğlum 500, eşim 200 kilometre ötede olunca, yalnızlığımı sığdıramadığım balkonuma bakan ODTÜ ormanından hüzünbaz bir yel vurdu yüzüme…
Sonra kulağıma bir türkü çalındı, adresi belirsiz…
El vurup yaremi incitme tabip
Bilmem sıhhat bulmaz hicraneler var
Diyordu Sadık…
Vaziyeti vahimdi belli ki;
Dert vurup da yarem eylersin derman
Her can kabul etmez viraneler var
Saz ozanın elinde, söz de dilindeyse gem vuramazsın:
Dert ehli olanlar dermana gelir
Elbette arayan dermanın bulur
Sadık der ki kimde ne var kim bilir
Geşt ü güzar ettim elde neler var
*
Doğru! Neler var…
Nesim Çimen, Ruhsati’den ödünç alıp;
Daha Senden gayri aşık mı yoktur
Nedir bu telaşın vay deli gönül
Demiyor mu?
Diyor. Diyor demesine de onun derdi benden büyük!
Hele düşün devr-i Adem’den beri
Neler gelmiş geçmiş say deli gönül
Bir bir sayıp sıralasan da ‘uçamıyorsun’, ‘kaçamıyorsun’. Çünkü ‘dünyadan geçemiyorsun’. O zaman;
Topraklar başına vay deli gönül.
*
Neşe kapısı kapalı
Gönlüme gem vurup, şu Bayram gününde işin neşe yanına yöneleyim dedim!
Ne mümkün!
Musa Eroğlu seslendi:
Hey erenler pazarım var
Hal ehline hal satarım
Terazim, tartım bulunmaz
Doyumuna bal satarım
Muhteşem sözlere şapka çıkarıp kulak kesildim:
Tezgah üstü söz söylerim
Sözümü gülle peylerim
Aslı sitemi neylerim
Ben dikensiz gül satarım
Bir kelime yazmaya, bir cümle kurmaya çekindim. Ne muhteşem sözlerdi:
Erenler bir pazar kurdum
Hak hak dedim döndüm durdum
Aşkın mühürünü vurdum
Aşk zarfına pul satarım
Ozan aşmış! Hal arzını getirip ‘uslamlama’ süzgecinden, daha doğrusu ‘sözgeç’inden geçiriyor ki, değme gitsin:
Ben sarrafım inci düzdüm
Gevher denizinde yüzdüm
Akıl süzgecinden süzdüm
Cevri akıl kul satarım
*
Gökçekışla yoluna düştüm
Sonra Davut Sulari taa Erzincan’dan seslendi:
Bugün bayram günü derler alem eğlenir
Sen bizim yaylaya gel başın için
Dertliler oturmuş derdin söyleşir
Etme intizarı gül başın için
Pirdaş, Kastamonu yaylalarından seslenip yoldan çıkarıcı manzara görüntüleri yollayınca, onun da çok sevdiği Gökçekışla yollarına düştüm…
Bozok Yaylasının havası iyi geldi!
Eşi, dostu gördüm.
Yundum, yıkandım…
Sonra…
Ver elini Ankara…
“Bayram gelmiş neyime…” derbederliğine düşeydim direksiyonu toparlayamazdım…