Çocukken, en az 15/20 derece eğimi olan, orta sahaya yakın bir yerinde çöküntü bulunan sahada futbol oynarken, lakabım ‘Pele’ idi! Kalecilerin korkulu rüyasıydım. Bunu bir ara çocuklara anlatıp hava atayım dedim, göbeğime bakıp kıs kıs güldüler. Bu yazıyı yazarken mola verip aynaya gittim. “Ayna ayna…” diyecek oldum, yansıyan suretimi görünce kahkaha attım! Pele nireee ben bire! Mevzu bu değil!
Evet futbol oynarken ‘kaleci’ değildim ama ‘Kaleci’ bir yanım vardır.
Anlatayım…
Ankara’ya göçmüşlüğümüzün üzerinden 60 yıla yakın bir süre geçti. Babam Avni Erkılıç, Başkentin göbeğinde, Ulus’taki Anafartalar Çarşısında çalıştığı ve biz de Yenidoğan’ın Aktaş tarafında oturduğumuz için Ankara Kale’sini görmediğim gün yoktu. Ramazan aylarında gözümü, kulağımı dikip dikkat kesilerek iftar işareti olan top sesini beklerken de Kale ile yüz yüze, göz gözeydim. Sonra Keçiören’in sırtlarındaki Ufuktepe’ye taşındık. Burada ne yol ne elektrik ne de su vardı. O yamaçtaki gecekondunun neresinde olursak olalım, kafamızı kaldırdığımızda Ankara Kalesi yamacımıza dikilirdi. Yani, bu kadim yapının hafızamda, anılarımda silinmez bir yeri vardır.
Gazeteci olunca Kale ile ilgili haberlere, yazılara imza attım. Takip edenler bilir, yazdığım son yazı, “Tehlike Kale’si” başlığını taşıyordu ve bir Ankara sevdalısı olan Sayın Şevket Bülent Yahnici’nin dikkat çektiği önemli bir sorunla ilgiliydi.
Bu muhteşem yapı, geçmişte, bakımsızlık ve ilgisizlik yüzünden pek çok üzücü hadiseye sahne olsa da; bilirim ki Kale, hak ettiği hale kavuşunca Ankara’nın en gözde yerlerinden biri olacak. ‘Şu anda gözde değil’ demek istemiyorum, benim gibi tüm ‘Kale’ciler’ ne demek istediğimi bilir. Ki bu sorunlar da ayrı bir yazı konusudur…
Bu önemli hususları hatırlattıktan sonra, “Arkadaş ben Kale’ciyim” diyor, herkesi “Kale’ci” olmaya davet ediyorum!
***
Yozgatlıyım
Gazetemizin ilk sayısında, bu köşede, “Ankara Sevdası” başlıklı yazım yayımlanınca bazı hemşehrilerimden sitemkâr sözler işittim. Yazıda; “Kovsan da dövsen de
/ Senden ayıramazsın beni” dizeleri olunca, “Tamam sen Yozgatlılıktan istifa etmişsin”e gelecek cümleler çalında kulağıma. Yazıya yeniden bir göz atayım deyince gördüm ki, “Tek istediğim Ankara’da ölmek” demişim ve hemşehrilerimin haklı sitemine maruz kalmışım. Kendimi savunayım diye arayışa girdim. “Hırkalı Dilinden” kitabımı karıştırmaya başladım. Bir dörtlükte kendime yönelttiğim soru, meramımı anlatmak için sığınağım oldu:
Hırkalı sen kimsin söyle dilinden Gökçekışla köyü, Yozgat ilinden Ankara’da mukim, medya dalından Dursun Erkılıç mı adın, soyadın
He! Aynen öyle.
***Oldum MU?
Aşık idim Kolcu oldum
Arı idim Balcı oldum
Mihman idim Yolcu oldum
Yol yolunda Kayboldum
***
ATIŞMA tutuşma
KILIÇDAROĞLU
Erdoğan tökezlese ellerinden tutarsın Dertliyim dediğinde derman olup yetersin Üç yıl varken seçime adaylığa katarsın Bahçeli bu ne haldir siyasete aykırı
BAHÇELİ
Benim derdim Türkiye, Erdoğan’sa adayım Bir tavsiyen var ise o ismi de katayım Tıramp ile Makron’un anasını satayım Tüm bunların neresi siyasete aykırı
KILIÇDAROĞLU
Kılıçdarın oğluyum sazım, sözüm bir olur Tıramp, Makron tamam da Erdoğan’a ne olur Gün olur Baydın gelir siyaseten ne olur Diyeceğimi dedim: Siyasete aykırı
BAHÇELİ
Bahçeliyim her derde derman olup yürürüm Kılıçdarın oğluna karşı tavır bürürüm Akdeniz ve Ege’de kim var ise kürürüm Baydın maydın alayı siyasete aykırı
***
SÖZ Gerçeği insanların ölçüleri ile değil, insanları geçeğin ölçüsü ile tanı. (Hz. Ali)