Dursun Erkılıç
Köşe Yazarı
Dursun Erkılıç
 

Mevlana ve Şems üzerine

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkılarıyla Kültür Sanat Muhabirleri Derneği tarafından üçüncüsü düzenlenen Medya Kültür Sanat ve Turizm Buluşmalarının ilki 9-10 Nisan tarihlerinde Selçuklu Belediye Başkanı Ahmet Pekyatırmacı’nın ev sahipliğinde, Kalecik Belediye Başkanı Duhan Kalkan’ın desteğiyle Konya’daydı. Ziyaret ile ilgili gördüklerimizi, tespitlerimizi yazdık, yazıyoruz ama gündemimiz Konya olunca Mevlana ve Şems-i Tebrizi üzerine kısaca da olsa söz etmemek olmaz. Hazreti Pir, Hazreti Mevlana Konya dendiği zaman akla gelen ilk isimlerden biri Muhammed Celaleddin-i Rumi, kısaca Mevlana’dır. Hazreti Pir olarak da bilinen Mevlana, Konya ile özdeşleşmiştir. Türk-İslam medeniyetinin dünyayı aydınlatan ışıklarındandır ve büyük bir değer olduğu için şu ya da bu sebeple sahip çıkanlar vardır. Türkiye aleyhine bilgi ve belgelere yer veren ve talepleri yerine getirmediği için bir ara erişimi engellenen bir web arama motoru diyor ki: 13. yüzyılda yaşamış Fars Sünni Müslüman şair, fâkih, âlim, ilahiyatçı ve Sûfi mutasavvıftır. Türklüğünün ‘T’si yok! Mevlana Afganistan'ın Belh şehrinde doğmuş, Konya’ya kadar uzanan göç serüveni ve sonrasıyla hoşgörünün, barışın sembolü olan sözleri ve öğütleriyle bir dünya markası halini almıştır. Mevlana’nın şu 7 öğüdü bile dünya çapındaki konumunu hak etmişliğin belgesi niteliğindedir. Diyor ki: -Cömertlik ve yardım etme konusunda akarsu gibi ol. -Şefkat ve merhamette güneş gibi ol. -Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol. -Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol. -Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol. -Hoşgörülülükte deniz gibi ol. -Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol. Mevlana’nın soyu üstüne İslam Ansiklopedisinde yer alan bilgilere göre; Mevlânâ’nın eserlerinde soyuna dair bilgi bulunmamaktadır… Mevlânâ, Mesnevî’nin girişinde adını Muhammed b. Muhammed b. Hüseyin el-Belhî diye kaydetmiştir. Lakabı Celâleddin’dir. “Efendimiz” anlamındaki “Mevlânâ” unvanı onu yüceltmek maksadıyla söylenmiştir. “Sultan” mânasına gelen Farsça “hudâvendigâr” unvanı da kendisine babası tarafından verilmiştir. Ayrıca doğduğu şehre nisbetle “Belhî” olarak anıldığı gibi hayatını geçirdiği Anadolu’ya nisbetle “Rûmî, Mevlânâ-i Rûm, Mevlânâ-i Rûmî” ve müderrisliği sebebiyle “Molla Hünkâr, Mollâ-yı Rûm” gibi unvanlarla da zikredilmektedir. Yine İslam Ansiklopedisinde deniyor ki: Türklüğü ile ilgili tartışmalar ise son döneme ait olup büyük ölçüde, “Beni yabancı sanmayınız, ben bu mahalledenim. Sizin mahallenizde evimi arıyorum. Her ne kadar düşman görünüyorsam da düşman değilim. Her ne kadar Hintçe söylüyorsam da aslım Türk’tür” şeklindeki rubâîsi çerçevesinde cereyan etmiş, şiirdeki Türk kelimesiyle ırkî mensubiyetin kastedildiğini savunanların yanında bazıları kelimenin burada farklı anlamlara geldiğini, bir kısmı da bununla Türk ırkına ruh yakınlığının kastedildiğini ileri sürmüştür. Şems-i Tebrizi güneşi Mevlana’nın sözlerini aktardım ama sohbetleriyle ona ilham veren güneş / şems olmuş Şems-i Tebrizi de onunla birlikte anılması gereken bir isim. Bu yönüyle Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin hocasıdır. 1186’da (adından da anlaşılacağı gibi) Tebriz'de doğmuştur. Adı Muhammed, lakapları Şemseddin, Şems, Şems-i Tebrizî ve Şemsü’l-hak ve’d-din’dir. Mevlana gibi onun sözleri de hatırlanmaya değer. İşte birkaçı: -Dünyayı ahirete götüremeyeceğine göre öyle bir yaşa ki dünya seni ahirete götürsün. -Ey insan Kaf Dağı kadar yüksekte olsan da, kefene sığacak kadar küçüksün. Unutma... Üzdüğün kadar üzülürsün. -Sevmeyene karınca yük, sevene filler karınca. -Kapımıza değil, kalbimize vuran buyursun... -Ne diye böbürlenip büyükleniyorsun! Doğumun bir damla su ölümün bir avuç toprak değil mi? Hayat Çeşmenin mesajı Mevlana Müzesi'nin bahçesinde çekilen fotoğrafta, rehberimiz Ayşe Akkaya’nın arkasında görülen ve onun bize anlattığı Hayat Çeşmesi, sıradan bir çeşme değil. Derin bir anlamı ve ilginç bir hikayesi var. Şöyle: En üstte bir sunak bulunuyor. Altında iki, onun altında da üç sunak yer alıyor. Ardından iki ve bir sunak şeklinde sıralanıyor diziliş... Anlamı şuymuş: İnsan dünyaya tek gelir, evlenir iki olur, çoluk çocuğa karışır üç olur...  Sonra acı gerçek; ölümler… En sonunda tek başına kalış ve ölüş... -BİTTİ-
Ekleme Tarihi: 20 Nisan 2022 - Çarşamba

Mevlana ve Şems üzerine

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkılarıyla Kültür Sanat Muhabirleri Derneği tarafından üçüncüsü düzenlenen Medya Kültür Sanat ve Turizm Buluşmalarının ilki 9-10 Nisan tarihlerinde Selçuklu Belediye Başkanı Ahmet Pekyatırmacı’nın ev sahipliğinde, Kalecik Belediye Başkanı Duhan Kalkan’ın desteğiyle Konya’daydı. Ziyaret ile ilgili gördüklerimizi, tespitlerimizi yazdık, yazıyoruz ama gündemimiz Konya olunca Mevlana ve Şems-i Tebrizi üzerine kısaca da olsa söz etmemek olmaz. Hazreti Pir, Hazreti Mevlana Konya dendiği zaman akla gelen ilk isimlerden biri Muhammed Celaleddin-i Rumi, kısaca Mevlana’dır. Hazreti Pir olarak da bilinen Mevlana, Konya ile özdeşleşmiştir. Türk-İslam medeniyetinin dünyayı aydınlatan ışıklarındandır ve büyük bir değer olduğu için şu ya da bu sebeple sahip çıkanlar vardır. Türkiye aleyhine bilgi ve belgelere yer veren ve talepleri yerine getirmediği için bir ara erişimi engellenen bir web arama motoru diyor ki: 13. yüzyılda yaşamış Fars Sünni Müslüman şair, fâkih, âlim, ilahiyatçı ve Sûfi mutasavvıftır. Türklüğünün ‘T’si yok! Mevlana Afganistan'ın Belh şehrinde doğmuş, Konya’ya kadar uzanan göç serüveni ve sonrasıyla hoşgörünün, barışın sembolü olan sözleri ve öğütleriyle bir dünya markası halini almıştır. Mevlana’nın şu 7 öğüdü bile dünya çapındaki konumunu hak etmişliğin belgesi niteliğindedir. Diyor ki: -Cömertlik ve yardım etme konusunda akarsu gibi ol. -Şefkat ve merhamette güneş gibi ol. -Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol. -Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol. -Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol. -Hoşgörülülükte deniz gibi ol. -Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol. Mevlana’nın soyu üstüne İslam Ansiklopedisinde yer alan bilgilere göre; Mevlânâ’nın eserlerinde soyuna dair bilgi bulunmamaktadır… Mevlânâ, Mesnevî’nin girişinde adını Muhammed b. Muhammed b. Hüseyin el-Belhî diye kaydetmiştir. Lakabı Celâleddin’dir. “Efendimiz” anlamındaki “Mevlânâ” unvanı onu yüceltmek maksadıyla söylenmiştir. “Sultan” mânasına gelen Farsça “hudâvendigâr” unvanı da kendisine babası tarafından verilmiştir. Ayrıca doğduğu şehre nisbetle “Belhî” olarak anıldığı gibi hayatını geçirdiği Anadolu’ya nisbetle “Rûmî, Mevlânâ-i Rûm, Mevlânâ-i Rûmî” ve müderrisliği sebebiyle “Molla Hünkâr, Mollâ-yı Rûm” gibi unvanlarla da zikredilmektedir. Yine İslam Ansiklopedisinde deniyor ki: Türklüğü ile ilgili tartışmalar ise son döneme ait olup büyük ölçüde, “Beni yabancı sanmayınız, ben bu mahalledenim. Sizin mahallenizde evimi arıyorum. Her ne kadar düşman görünüyorsam da düşman değilim. Her ne kadar Hintçe söylüyorsam da aslım Türk’tür” şeklindeki rubâîsi çerçevesinde cereyan etmiş, şiirdeki Türk kelimesiyle ırkî mensubiyetin kastedildiğini savunanların yanında bazıları kelimenin burada farklı anlamlara geldiğini, bir kısmı da bununla Türk ırkına ruh yakınlığının kastedildiğini ileri sürmüştür. Şems-i Tebrizi güneşi Mevlana’nın sözlerini aktardım ama sohbetleriyle ona ilham veren güneş / şems olmuş Şems-i Tebrizi de onunla birlikte anılması gereken bir isim. Bu yönüyle Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin hocasıdır. 1186’da (adından da anlaşılacağı gibi) Tebriz'de doğmuştur. Adı Muhammed, lakapları Şemseddin, Şems, Şems-i Tebrizî ve Şemsü’l-hak ve’d-din’dir. Mevlana gibi onun sözleri de hatırlanmaya değer. İşte birkaçı: -Dünyayı ahirete götüremeyeceğine göre öyle bir yaşa ki dünya seni ahirete götürsün. -Ey insan Kaf Dağı kadar yüksekte olsan da, kefene sığacak kadar küçüksün. Unutma... Üzdüğün kadar üzülürsün. -Sevmeyene karınca yük, sevene filler karınca. -Kapımıza değil, kalbimize vuran buyursun... -Ne diye böbürlenip büyükleniyorsun! Doğumun bir damla su ölümün bir avuç toprak değil mi? Hayat Çeşmenin mesajı Mevlana Müzesi'nin bahçesinde çekilen fotoğrafta, rehberimiz Ayşe Akkaya’nın arkasında görülen ve onun bize anlattığı Hayat Çeşmesi, sıradan bir çeşme değil. Derin bir anlamı ve ilginç bir hikayesi var. Şöyle: En üstte bir sunak bulunuyor. Altında iki, onun altında da üç sunak yer alıyor. Ardından iki ve bir sunak şeklinde sıralanıyor diziliş... Anlamı şuymuş: İnsan dünyaya tek gelir, evlenir iki olur, çoluk çocuğa karışır üç olur...  Sonra acı gerçek; ölümler… En sonunda tek başına kalış ve ölüş... -BİTTİ-
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ankhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.