Uğur Mumcu anılarım
29 yıl önce, 24 Ocak 1993’te otomobiline konan bombayla katledilen Uğur Mumcu, böylesine alçakça bir saldırıyla ölmeyi hak etmeyecek kadar mertti. Namertlerin ona kıydığını duyduğumda elbette üzüntüm, isyanım vardı ama en sıkı dostlarım kağıtla kalem de duygularıma tercümanlık eden dizeler için zemin hazırladı. Yazdığım şiir şöyleydi:
BASIN ŞEHİTLERİ
Bir faks mesajı göğe
Bir teleks flaşı yere
Bir tuş darbesi sessizliğe
Uyuyanlar uyansın diye...
Bir harf cehalete
Bir kelime suyun üstüne
Öylece kalsın diye...
Bir bomba değerlerin dibine;
Bir infilak...
Bir ölüm...
Bir fatiha...
Ölüler konuşsun diye...
Bir isim...
Bir resim...
Bir haber...
Ve bir gazete arşivlik;
Unutulmasınlar diye...
Bir acı...
Bir anı...
Bir hayal...
Ve bir şiir;
Şehitler ölmez diye...
UTANDIĞIM ANIM…
Ölümüyle yaşadığım bu ‘anı’yı bugün yazarken, daha önceki Uğur Mumcu anılarım geldi hatırıma. O anılardan en önemlisi hergün yazılarını okuyor olmamdı.
Diğer ‘anı’m ise beni bugün bile üzen bir mesleki ayıpla ilgili. Çalıştığım Gazete Türk-İş’e bağlı Basın-İş Sendikası’nın günlük yayın organı Gündem idi. Sendika o dönemde yasadışı bir sol örgüt tarafından ele geçirilmiş, gazete de bu örgütün emrine girmişti.
19 Kasım 1979’da Türk siyaseti ve basın dünyasının sağdaki ünlü isimlerinden İlhan Darendelioğlu, sokak ortasında katledilmişti. Uğur Mumcu, sanki yıllar sonra kendisi de sokak ortasında katledileceğini hissetmiş gibi bu cinayeti kınayan bir yazı kaleme almıştı. Gazetenin Genel Yayın Müdürlüğünü yapan Mehmet Genç, Mumcu’nun, sağcı yani faşist bir gazetecinin öldürülmesini kınamasına tepki gösteren “Yuh Olsun” başlıklı bir yazı yazmıştı. Yazıya imzasını koyma cesaretini gösteremeyen yazar, imza olarak henüz basın kartı bile bulunmayan benim adımı kullanmıştı. Yeni yetme bir gazeteci olarak ‘hayır’ deme şansım yoktu. Uğur Mumcu, kendisi kadar cesur olamadığım bu konuda beni affeder umarım. O gazeteciyi 12 Eylül sonrası Hürriyet’in yemekhanesine pirinç satmak isterken görmüştüm…
O ÇOK FARKLIYDI
Evet, Uğur Mumcu bir basın şehidi idi. Bir alacak / verecek, kadın / kumar gibi şeyler ‘gerekçe’ değilse hiçbir gazetecinin öldürülmesi vaka-i adiyeden sayılamaz. Hele Uğur Mumcu’nun katledilişi…
Hiçbir gazeteci antiemperyalist duruşunu, Atatürk ilkelerine bağlılığını, Türkiye sevdasını onun kadar net biçimde sergileyip ölüme gitmemiştir. Onun yazılarıyla donanmış gazetecilerin ülkeye karşı sorumluluğu artmış; özgür düşünce ve bağımsız gazeteciliğin önemi de algısı da güçlenmiştir. Gazeteci cinayetleri bitmeyecek ama Uğur Mumcu’nun katledilmesi her yönüyle konuşulmaya, araştırılıp yazılmaya devam edecektir. Çünkü o sadece bir basın şehidi değil aynı zamanda dünyada yok olma noktasına gelmiş insani duyguların, düşüncelerin ve Türkiye sevdasının sembolüdür. Bu yüzden tüm eserleri en değerli set olarak kitaplığımda yerini almıştır…
Ekleme
Tarihi: 27 Ocak 2022 - Perşembe
Uğur Mumcu anılarım
29 yıl önce, 24 Ocak 1993’te otomobiline konan bombayla katledilen Uğur Mumcu, böylesine alçakça bir saldırıyla ölmeyi hak etmeyecek kadar mertti. Namertlerin ona kıydığını duyduğumda elbette üzüntüm, isyanım vardı ama en sıkı dostlarım kağıtla kalem de duygularıma tercümanlık eden dizeler için zemin hazırladı. Yazdığım şiir şöyleydi:
BASIN ŞEHİTLERİ
Bir faks mesajı göğe
Bir teleks flaşı yere
Bir tuş darbesi sessizliğe
Uyuyanlar uyansın diye...
Bir harf cehalete
Bir kelime suyun üstüne
Öylece kalsın diye...
Bir bomba değerlerin dibine;
Bir infilak...
Bir ölüm...
Bir fatiha...
Ölüler konuşsun diye...
Bir isim...
Bir resim...
Bir haber...
Ve bir gazete arşivlik;
Unutulmasınlar diye...
Bir acı...
Bir anı...
Bir hayal...
Ve bir şiir;
Şehitler ölmez diye...
UTANDIĞIM ANIM…
Ölümüyle yaşadığım bu ‘anı’yı bugün yazarken, daha önceki Uğur Mumcu anılarım geldi hatırıma. O anılardan en önemlisi hergün yazılarını okuyor olmamdı.
Diğer ‘anı’m ise beni bugün bile üzen bir mesleki ayıpla ilgili. Çalıştığım Gazete Türk-İş’e bağlı Basın-İş Sendikası’nın günlük yayın organı Gündem idi. Sendika o dönemde yasadışı bir sol örgüt tarafından ele geçirilmiş, gazete de bu örgütün emrine girmişti.
19 Kasım 1979’da Türk siyaseti ve basın dünyasının sağdaki ünlü isimlerinden İlhan Darendelioğlu, sokak ortasında katledilmişti. Uğur Mumcu, sanki yıllar sonra kendisi de sokak ortasında katledileceğini hissetmiş gibi bu cinayeti kınayan bir yazı kaleme almıştı. Gazetenin Genel Yayın Müdürlüğünü yapan Mehmet Genç, Mumcu’nun, sağcı yani faşist bir gazetecinin öldürülmesini kınamasına tepki gösteren “Yuh Olsun” başlıklı bir yazı yazmıştı. Yazıya imzasını koyma cesaretini gösteremeyen yazar, imza olarak henüz basın kartı bile bulunmayan benim adımı kullanmıştı. Yeni yetme bir gazeteci olarak ‘hayır’ deme şansım yoktu. Uğur Mumcu, kendisi kadar cesur olamadığım bu konuda beni affeder umarım. O gazeteciyi 12 Eylül sonrası Hürriyet’in yemekhanesine pirinç satmak isterken görmüştüm…
O ÇOK FARKLIYDI
Evet, Uğur Mumcu bir basın şehidi idi. Bir alacak / verecek, kadın / kumar gibi şeyler ‘gerekçe’ değilse hiçbir gazetecinin öldürülmesi vaka-i adiyeden sayılamaz. Hele Uğur Mumcu’nun katledilişi…
Hiçbir gazeteci antiemperyalist duruşunu, Atatürk ilkelerine bağlılığını, Türkiye sevdasını onun kadar net biçimde sergileyip ölüme gitmemiştir. Onun yazılarıyla donanmış gazetecilerin ülkeye karşı sorumluluğu artmış; özgür düşünce ve bağımsız gazeteciliğin önemi de algısı da güçlenmiştir. Gazeteci cinayetleri bitmeyecek ama Uğur Mumcu’nun katledilmesi her yönüyle konuşulmaya, araştırılıp yazılmaya devam edecektir. Çünkü o sadece bir basın şehidi değil aynı zamanda dünyada yok olma noktasına gelmiş insani duyguların, düşüncelerin ve Türkiye sevdasının sembolüdür. Bu yüzden tüm eserleri en değerli set olarak kitaplığımda yerini almıştır…
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.