Ekmek parası peşine düşmüş insanlar, “Yorganımı Sıkı Sar” diyerek çıktıkları yolda yalnız değildi. Hem kendisi gibi ikbal, istikbal arayanlar vardı dört bir yanında hem de karınlarını doyurmak istedikleri karıları, çocukları…
60 yıl evvel Yozgat’tan Ankara’ya savrulmuş böyle bir ailenin çocuğu olarak elektriksiz, susuz, yolsuz bir mahallenin karanlığında yaşamaya çalışırken, kalabalıklaşan çevremizden aldığım güç ile yürüdüm bugünlere…
Babam Avni Erkılıç mıknatıs gibiydi! Ona duyulan sevgi, saygı sayesinde bir getto oluştu etrafımızda…
Bu vesile ile kalabalıklaşan ama artık babam sebepli değil herkesin kendi akrabalarını etrafına topladığı mahallemiz başta Erzurumlu, Çankırılı, Tuncelili, Çorumlu ve elbette çok sayıda Yozgatlı ile doldu taştı. İlk taşındığımızda in-cin top oynayan dağ/bayır gecekondu deryasına dönüşüyordu…
FARKLI BİR GECEKONDU VE İNSAN
Bu arada evimizi teğet geçen yola asfalt dökülmüş, yolun üstüne de dış cephesi yeşil boyalı, mahallenin en ‘modern’ gecekondusu yapılmıştı!
Kısa sürede öğrendik ki yeni komşumuz, Gökçekışla köyünden ağabeyim Ayhan’ın eşi Suzan yengenin köyü Alcı’dan Selahattin Kaynar imiş.
Selahattin ağabey, civarımızdaki cahil ya da ‘uyanık köylü’ tiplerin dışında bir karaktere sahipti.
Nasıl olmasın? O, Yozgat’ın folklor hazinesi Alcı köyündendi. Yetmez, Aşık Muhittin Kaynar’ın (Dindari) oğluydu. Bu da yetmez, eğitimciydi…
Bu özelliklerini sonradan öğrendiğim Selahattin ağabeyin oğlu Muhittin mahalle arkadaşım, diğer çocukları Tolga, Deniz ve Aytaç da dostlarım olmuştu.
ACI HABERİ OKUDUĞUM YAZI
Durali Doğan hocamızın Sorgun Medya Gazetesi’ndeki yazısından öğrendim ki Selahattin ağabey vefat etmiş. Yüreğim cız etti…
O, bir gurbetçiydi. Ben de mesleğe ilk adımı attığım Gündem Gazetesine başlamıştım. Kendisinden ücreti mukabil bir fotoğraf makinesi getirmesini rica ettim. Almanya’dan getirdi. İkinci el pazarından almıştı ama olsun o fotoğraf makinesi uzun süre işimi gördü…
MÜMBİT BİR ŞAİR TOPRAĞI…
Durali Doğan hocam yazısının bir bölümünde der ki;
“Bozok Yaylası verimli toprakları kadar zengin kültürü ile de Türk edebiyatına birçok şair, yazar kazandırmıştır.
Bu yaylanın en verimli beldelerinden birisi de Alcı köyüdür.
Bu şairlerin başında iki ana damar olan Şair Kasım Kazancıklıoğlu ve Aşık Muhittin Kaynar gelir.
Yozgat’ta Dindari mahlasıyla tanınan Aşık Muhittin Kaynar’ın üç oğlu vardır.
Oğlu Şeref’i daha genç yaşta kaybetmiş, oğulları Selahattin ve Talat ise babalarından miras kalan şairlik geleneğini sürdürmekte iken Talat Kaynar 2016 yılında hayatını kaybetti.”
Talat Kaynar ağabeyi ve ailesini de tanırdım. Selahattin ağabeye ve kardeşlerine rahmet diliyorum…
HAYAT DEVAM EDİYOR FAKAT…
“İşte geldik gidiyoruz” türü haberler insan ruhunda, bedeninde sarsıntılar yaratsa da hayat devam ediyor…
Bir meçhule gitmek için demir alma gününü bekleyen ‘Sessiz Gemi’ye binmeye çalışanların arasından sıyrılanlardan olmak kimseyi sevindirmesin!
Sıranın kendisine gelmesini bekleyen kalabalığın içinde sığınacak bir köşe bulanlardan olmak, anlık bir ‘yırtma’ hissidir, o kadar…
Aşık Veysel der ya;
Veysel günler geçti yaş altmış oldu
Döküldü yaprağım güllerim soldu
Gemi yükün aldı gam ilen doldu
Harekete kimse mani olamaz
Geriye insan ve ülke sevgisi kalır. Onu da Selahattin Kaynar ağabeyim anlatır bundan sonra “Türkiye’m Destanı”nda:
Ben efeyim, ben dadaşım, ben lazım
Ben kavalım, ben kemençe, ben sazım
Çamlıbel'de Köroğlu'yum Ayvaz'ım
Masalımsın, destanımsın Türkiye'm
Bağım bahçem bostanımsın Türkiye'm
Durali Hocam’ın tertemiz tarif ettiği gibi, “Gönül deryamızı besleyen şairlerden birisi de hiç şüphesiz Selahattin Kaynar’dı.”
Merhuma rahmet, sevenlerine sabır diliyorum…