Kimi zaman evrenin karmaşıklığı içinde sınırlı kalırız. Kolay bir o kadar da zor dediğimiz sorulara karşıt bir yaklaşımla doğrudan yanıtlar verdiğimizde bilgi gerektiren derin anlamlar içeren yepyeni oluşumlar karşılar bizi. Sanatı buradan hissedebilmek bizim bakış açımızdandı belki. Başka bir boyuttan ele almayı düşününce soyut konuların öne çıktığını anlarız. Anlama, sanat bağlamında entelektüelliğe uzanan bir yöneliş noktası ya da yol ayrımı olabilir. Kuramda ya da pratikte aldığımız yol sanatla aramızdaki gerçek mesafedir.
İnsanın kendi olarak ürettiği her şey yaratıcı sanat olarak gözlemlenir. İçselliğin belirli bir düzeyde harekete geçmesiyle zihinde ortaya çıkan özellikler en doğal haliyle özümsenecek, kaydedilen duyarlılıkla kendini var edecektir.
İnsanın doğru yönde gelişim kaydetmesi, içinde olduğu toplumla eş değerdir. Bu düzey topluma dair ipucudur. Sanatçı ruha sahipinsana dair ip ucudur. Sanat, özgürlüğü gerektirir. Kişinin üretkenliğini ortaya koyabilmesi için alanın geniş olması önemlidir. Sanatın ve sanatçının görevi sınırları zorlamak olmalı. Sanatta isyan vardır. Derinlik vardır. İnsandaki derinlik kolay anlaşılan bir olgu değildir. Toplumda özlediğimiz budur aslında. Yani anlaşılmak. Tarihsel gelişmeler direkt insanı anlamak üzerine ve oldukça zahmetli bir süreç. Bu yüzden kültürel birikimlerin sistemli bir şekilde insanın çalışma alanına pozitif değerlerle yansımasının bizi sonuca götüreceği düşüncesini hep aklımda tutuyorum.
Sanatta kaygı vardır. Merak vardır. Şüphe vardır. Estetik vardır. Geri çekilme vardır.Daha yalın bir ifade ile “tek”lik vardır. Tek olma isteği kuvvetli bir hisle görünür olmayı tetikler. Bu beklenendir. Tüm bunların farkındalığı felsefi düşünceyi de harekete geçirir. Kendimizle yarışımız buradan başlıyor.
Hayal gücü, sezgi, iç gözlemin güçlü olması ile duygusal ve algısal dışa yansımadır sanat. Heyecan verici, etkileyici, kışkırtıcı…