gök tanrı sesini dinler yeryüzünün, yeryüzünün arkası dağ gibi
rüzgar nereden eserse oraya, belirsiz bir maceranın içinde sürüklenir gibi
yıldızlar sessizce var oluşunu üfler sabah mavi siyah soluğunu
dünya ağır ağır ağıt, ağır ağır şarkısı olurken binlerce yılın
birden toprak birden ateş elementi her zerreye sinmiş toz gibi
dans etmek yeter sanmıştım işte bu kargaşayla atlıların sırtında büyür gibi
insan çıplak doğar ya şaşmayan seremoni incelir mevsimlerin tarihi
şiir nahifliğinde dokunuyor tanrı parmak uçlarımızda pespembe kır tazeliği
değişir evrendeki yasalar. sancılıdır dönüm noktasında toprağın dinamiği
ateş! tenimi yakan kelime, harekete geçen her nesneyi insana bırakan ısı
insan ki durmuyor yerinde, gülüyorum. insan ki değişimi simgeliyor, üşüyorum.
konuşur gibi yazmak sırat’ı geçmek gibi. deneye yanıla yine de geçemedim
ama çıngıraklar astım incecik bir zeytine, şahane yağmurlar yağdı üstüne
toprak hızla dönüşür ya her yaz, yetmiyor. şimdi kızılca kıyamette; ağaç, taş, orman
güneş nereden doğarsa doğsun yeryüzü onmaz karınca toprağı eşelerken
ömrümü saklar ampirik zekam, tuhaflıklar içindeyim gürültülü ve tenha
sessizliği bozan kaç kişi oluruz Budist olan kaç -dünya bir gün alkışlar mı biz geçerken…