Uzaklardan çok uzaklardan bir ses gelir bir yerlerden. Tanıdık bir ses. Yaşamı devam edilebilir kılan tüm güzel duyguları barındırır içinde. Kıvrıla kıvrıla giden yollara düşer yalnızlığın gölgesi göz mesafesi kadar. Çağırır bizi olanca ihtişamıyla, sessiz ve özgürce…
Masal içinde masal gibi yanık bir kaval sesi yayılır eteklerine. Her üfleyişte farklı bir hüzün, bitmeyen bir sevda, zamansız ayrılıklar yansır özlemelerin en kederlisine. Yüzlerce yıldır tanıklık ettikleri her an mısra mısra dökülürken ömre, sahiden anlamış gibi bakar ve dinlerler, duyarlar, izlerler. Denizden bulut buluttan deniz, başı dumanlı. Güneş batar ardında.
İçgüdüsel olarak en tepede görmek ister insan kendisini. Koşarak zirveye çıkma arzusu bu. Çağırırlar çünkü. Ve vuslatın en koşulsuz teslimiyetiyle kucaklaşır gibi alırlar içine. Kıpırdamaz sandığımız her şey hareket halindedir aslında. Zamanı geldiğinde…
Yaşamda bir anlam arayanlar içindir renk karmaşası. Bakış açısındaki enerji. Her renkten bir iz bir duygu bir hareket ama bir tanesi biraz çılgınca, biraz cesurca. Romantizmin, tutkunun, asaletin, otoritenin, akıl ve duygunun birlikteliği. Gelecek ve hayal gücü. Ta Neolitik çağlardan beri gelen bir tutku. Doğu Roma’nın kutsal rengi. Kralların rengi diyor Antik Çağ’ın şairi Homeros.
Filozofik bilincin getirdiği farkındalıkla gelişen hayal gücünün, dünyayı sahiden bilenlere ettirdiği ruhsal tebessüm kadar yansır tene. Her canlının her nesnenin ruhu vardır, bilinir. Zaman alıyor anlamak.
Animizmle başlayan gizemli bağlar yağmurla, rüzgarla, fırtınayla, denizle ve diğer tüm nesnelerle mitolojiyi de sarmalayarak, doğanın dostluğunu kazanmak için uğraş verir. Kutsal sayılan her unsur mevsim başlangıçlarında yeniler kendini ve soluyarak havasını bir kez daha hissettirir ruhunu. Yerin dibini keşfederken sımsıkı tutunduğu toprağa minnetle göğe dimdik rengarenk, damar damar gönderir ipekten köprülerini. Her şey ama her şey yakınımdır demektir bu. İşte o andan itibaren heyecanlı bir bekleyiş başlar. Gökkuşağından ibarettir evren.
Peki ya o büyülü ses! Adeta bir iksir. Gecenin zifiri karanlığına yayılan müzik. Bahçelerin şölene, gülistana dönüştüğü günlerde arşa çıkan tasavvufi beyitler, gazeller sıralanır gökkuşağına, evren gökkuşağından ibaretken. Şairler için ilahi aşktır. İçe süzülen bir ışık. Bu ışığın temelinde yatan epifani duygusu ile anlat onlara eşsiz sesinle belki karşı dağlara mor ağaçlara düşer yolumuz bir gün, sayende…