“Derde derman türküler”de derdine derman arayanlar eli, gönlü boş dönmez! Türkü çığıranlar, ‘derman’ diye inleyen derbederleri dermana boğar!
Kevn ü mekandaki bizler, ‘dert’e gark olmuşluğun yürek zenginliğiyle ağlar, sızlarız! O dem, “Ruhumda Sızı”yı anlatan Nesimi; yanmış, yakılmışlığın ötesinde bir dünyevi derde bular dinleyeni:
Bu nasıl bir derttir dermanı yoktur
Bedenimde değil ruhumda sızı
Görünmez bir yara acısı çoktur
Bedenimde değil ruhumda sızı
Bu dörtlükten etkilenmeyen taş yürekleri dürtükleyen dörtlük gelir ardından:
Kurşunsuz, hançersiz, kansız bir yara
Hiçbir tabip buna bulamaz çara
Keşke Mansur gibi çekseler dara
Bedenimde değil ruhumda sızı
Ruh/beden sarsıntısı yaratan türküyü çığıranı kül edenleri gömüp yola devam ederken diyeceğiniz ve dinleyeceğiniz türkü, “Beni Derde Salan Gelsin” ise dünyadasınız demektir! Çünkü;
Açma yaram derin derin
Dermanını bilen gelsin
Başka tabipler istemem
Beni derde salan gelsin
Davetiniz, “Ömür Bir Nefes Arası” sırasını bilmeyenlerce duyulmuyorsa daha net çığırırsınız türküyü:
Bilen gelsin bilen gelsin
Dermanını bilen gelsin
Doğu Anadolu’nun Türkistan’a uzanan haşin coğrafyasından geçerken bir türkü duyarsanız bilin ki:
Ahırında bu dert beni öldürür
Ey olmaz yaram dert dert üstüne
Halimi görenler aklın şaşırır
Gitti şadım geldi gam gam üstüne
Yol, sadece dağ/taş ile değil, sevgili engeli ile de sarptır, yorar…
Türkistan’a doğru yürürken bir süre sonra Azerbaycan Türklerinin türküleri karşılar sizi. Neşesi kadar dertle de dolu olan bu türkülerden biri, derde salan sevgiliyi utandıran türdendir. Rashid Behbudov, sokaklara (küçelere) öyle bir şey yapar ki alınan yâr sarsılır:
Küçelere su serpmişem
Yar gelende toz olmasın
Bele gelsin bele gitsin
Aramızda söz olmasın
O zaman Malatya Arguvan’dan bir ses düşer peşinize. Der ki:
Beni dertten derde saldın
Şu gönlümü nasıl çaldın
Mecnun'um Leyla'mı buldum
Güzel bu nasıl sevdaymış
Koca Veysel, “Anlatmam Derdimi Dertsiz İnsana” diyor ve ekliyor ya: “Derdim Bana Derman İmiş Bilmedim’.
Dert, yerine göre dermandır, vesselam.