Mirati Madak
Köşe Yazarı
Mirati Madak
 

Masum Değiliz

Anlaşılmaktan korkmak! Bu korkuyu kimler yaşar? Çoğumuz anlaşılmamaktan yanıp yakılırken, anlaşılmanın ne kötülüğü olabilir ki? Bir düşünelim, yaşam boyu düz bir çizgide yol almıyoruz. Yaşadığımız doğal olayların yanında, gizleme gereği duyduğumuz haylazlıklar da yapmışızdır. Çocuklukta bir kulak çekimi aralığında yaşanan haylazlıklar, büyüdükçe çetrefilleşen suçlara dönüşür. Cezalandırılmamak suçu ortadan kaldırmaz. Gördüğümüz ölçüsüz şefkatlere dayalı bağışlamalar, ödüllendirmiştir suçumuzu. Önceleri, etki alanımız yakınlarımız kadardır. Suçun hacmi büyüdükçe, kapsama alanı da genişleyecektir. Yaşadığımız her ânı etik çerçevede yaşadığımızı savlarsak, inandırıcı olamayız. İşimize gelmeyen gerçekleri örtmek için, hiç yalan söylemedik, korkaklığımızı gizlemek için güçlü görünmedik, eksikliklerimizin üstünü laf kalabalığıyla örtmedik mi? Ayıplı bir yaşam sürüyorsak gerekçe bizim dışımızda her şeydir. Toz fırtınasında bile kendimize toz kondurmayız. Etik çemberimiz ne denli darsa, yüzümüzün kızarıklığı o denli azdır. Sinsilik yaşamımızın en kullanışlı davranışı olmaya başlar. Anlaşılmadan gidebileceğimiz yere kadar gitmek. İçimiz fesadın pazar yeridir. İtiraf yenilgidir. Ben yaparsam mübah, başkası yaparsa günah denklemini kurduğumuzda, tahterevallinin istediğimiz yanına oturduk demektir. Aldatılıncaya dek aldatma olağandır. Vicdan aynamız ışıksız kalmıştır. İçimizdeki Faust’u öldürmüş Mefisto yamağı olmaya soyunmuşuzdur. Erdem papirüslerini yitirmiş Firavun gibi kendi kavmimize tufanlar sunarız. İlk kandırdığımızla dişimize kan değmiş vahşi yalanın saltanatını kurmaya adanmışızdır. Yüzleşmek yerine pusular kurarız. Ömür bizim için pusudan pusuya bir sıçrayıştır. Makyavel’in şapka çıkaracağı bir rütbeye yükselmişizdir; ancak pususu bizden güçlü birine çattığımızda, gönül coğrafyamızın çölleştiğini en son vahamızın da kuruduğunun ayırdına varırız. Sıra kendi korkularımızdan bir kumdan kale yapıp içine hapsolmaya gelmiştir. Kalemiz mezarımızdır. Bütün bu sahte tatminler, ihtiras rüzgârlarının zaaflarımızın yelkenlerini şişirmesiyle başlar. Ne ki, her zaman bir şans vardır arınmak için. Ödeyeceğimiz bedel ne olursa olsun doğrulardan yana tavır koymak anlaşılmaktan korkmamak, maskesiz yüzleşmek, eldivensiz dokunmak dünyaya ve çıkarsız sevmek… Bırakın ahmak desinler sahte gülüşlü gözyaşı bezirgânları!
Ekleme Tarihi: 15 Ağustos 2022 - Pazartesi

Masum Değiliz

Anlaşılmaktan korkmak! Bu korkuyu kimler yaşar? Çoğumuz anlaşılmamaktan yanıp yakılırken, anlaşılmanın ne kötülüğü olabilir ki? Bir düşünelim, yaşam boyu düz bir çizgide yol almıyoruz. Yaşadığımız doğal olayların yanında, gizleme gereği duyduğumuz haylazlıklar da yapmışızdır. Çocuklukta bir kulak çekimi aralığında yaşanan haylazlıklar, büyüdükçe çetrefilleşen suçlara dönüşür. Cezalandırılmamak suçu ortadan kaldırmaz. Gördüğümüz ölçüsüz şefkatlere dayalı bağışlamalar, ödüllendirmiştir suçumuzu. Önceleri, etki alanımız yakınlarımız kadardır. Suçun hacmi büyüdükçe, kapsama alanı da genişleyecektir.

Yaşadığımız her ânı etik çerçevede yaşadığımızı savlarsak, inandırıcı olamayız. İşimize gelmeyen gerçekleri örtmek için, hiç yalan söylemedik, korkaklığımızı gizlemek için güçlü görünmedik, eksikliklerimizin üstünü laf kalabalığıyla örtmedik mi? Ayıplı bir yaşam sürüyorsak gerekçe bizim dışımızda her şeydir. Toz fırtınasında bile kendimize toz kondurmayız. Etik çemberimiz ne denli darsa, yüzümüzün kızarıklığı o denli azdır. Sinsilik yaşamımızın en kullanışlı davranışı olmaya başlar. Anlaşılmadan gidebileceğimiz yere kadar gitmek.

İçimiz fesadın pazar yeridir. İtiraf yenilgidir.

Ben yaparsam mübah, başkası yaparsa günah denklemini kurduğumuzda, tahterevallinin istediğimiz yanına oturduk demektir. Aldatılıncaya dek aldatma olağandır. Vicdan aynamız ışıksız kalmıştır. İçimizdeki Faust’u öldürmüş Mefisto yamağı olmaya soyunmuşuzdur. Erdem papirüslerini yitirmiş Firavun gibi kendi kavmimize tufanlar sunarız. İlk kandırdığımızla dişimize kan değmiş vahşi yalanın saltanatını kurmaya adanmışızdır.

Yüzleşmek yerine pusular kurarız. Ömür bizim için pusudan pusuya bir sıçrayıştır. Makyavel’in şapka çıkaracağı bir rütbeye yükselmişizdir; ancak pususu bizden güçlü birine çattığımızda, gönül coğrafyamızın çölleştiğini en son vahamızın da kuruduğunun ayırdına varırız. Sıra kendi korkularımızdan bir kumdan kale yapıp içine hapsolmaya gelmiştir. Kalemiz mezarımızdır.

Bütün bu sahte tatminler, ihtiras rüzgârlarının zaaflarımızın yelkenlerini şişirmesiyle başlar. Ne ki, her zaman bir şans vardır arınmak için. Ödeyeceğimiz bedel ne olursa olsun doğrulardan yana tavır koymak anlaşılmaktan korkmamak, maskesiz yüzleşmek, eldivensiz dokunmak dünyaya ve çıkarsız sevmek…

Bırakın ahmak desinler sahte gülüşlü gözyaşı bezirgânları!

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ankhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Diğer Yazıları

Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.