İnsanoğlunun dünden bugüne uzanan macerası aynı zamanda teknolojinin de baş döndüren serüvenidir.
Bugün ‘ilkel’ diye baktığımız ‘Taş Devri’ bile kendi içinde bir teknolojiye sahipti ve insanlar taşlardan çeşitli araç/gereç, alet/edevat yapıyordu.
Milattan Önce 8000-5500 yılları arasında yaşanan ‘Cilalı Taş Devri”, daha sert ve daha düzgün taşların kullanımı ile daha dayanıklı ve kullanışlı eşyalar yapılmasını sağladığında, ortada bir ‘emek’ vardı. Çünkü topraktan ya da kilden yapılan kaplar ateşte pişiriliyor, insanlar özellikle de kadınlar sofralarını bu kaplarla süslüyordu!
Devirden devire yolculuk
‘Eski’, ‘Orta’, ‘Yeni’ gibi isimlerle geçilen taş devirlerini takip eden Bakır, Tunç ve Demir çağları büyük gelişmelere, yeniliklere sahne oldu…
Çinlilerin ‘uçan ateş’ dedikleri barutu bulması ve 904 yılında barutun hem patlayıcı olarak hem de silahlarda kullanılması, insanlık tarihi açısından çok önemliydi. Barutun 1132 yılında bambudan yapılmış toplarda kullanılmaya başlanması, bugünün ölüm kusan yok edici silahlarının yolunu açtı.
Süreç içinde silah sanayisi dev bir endüstriye dönüşürken milyonlarca insana da istihdam alanı oldu.
Devrimler, sömürü ve…
Birinci ve İkinci sanayi devrimleri devasa işletmelerin kurulmasını sağlarken, bugün ‘Yüce Değer’ olarak gördüğümüz, hakkını/hukukunu savunduğumuz emek ve emekçi acımasızca sömürülüyordu.
Bu zulüm sendikaların kurulması ve örgütlenme çalışmaları ile büyük oranda bitirilirken; Üçüncü ve Dördüncü sanayi devrimleri bambaşka bir teknoloji çılgınlığına sahne oldu.
Üçüncü Sanayi Devrimi ile üretim daha çok otomasyona bağlandı.
Dördüncü Sanayi Devrimi denilen ‘Endüstri 4.0’ ise dijital değişim ve dönüşümü zorunlu kılarak endüstriyel ilişkilerde ve çalışma hayatında bambaşka bir dünyanın kapısını araladı…
Bu konuda soru çok net
O dünyanın içinde yer alan Türkiye’de örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılması, tüm emekçilerin sendikalarda yerini alması mücadelesi verilirken yepyeni bir tartışma konusu geldi gündeme:
-İşletmelerin gözdesi endüstriyel robotlar iş kaybına yol açar mı?
Bu soruyu gündeme getiren sorun, daha doğrusu gerçek; endüstriyel robotların üretimdeki yerinin giderek ve hızla artıyor olması…
Biraz gerilere giderek bugünlere doğru gelirsek; 1980’lerin başında tüm dünyadaki robot sayısı 35 bin adetti. 1990’da 950 bin olan sayı artık milyonlarla ifade ediliyor…
Bu alanda lider ülke olan Almanya’da özellikle otomobil endüstrisinde robot işçi hakimiyeti yapay zeka teknolojisinin ve dijitalleşmenin hem hangi boyuta ulaştığını hem de gelecekte hangi noktaya varacağını net biçimde gösteriyor.
Yol yakınken konuşalım
Yukarıda sözünü ettiğim, “Endüstriyel robotlar iş kaybına yol açar mı?” sorusu, Türkiye açısından şimdilik uzak bir ‘tehdit’ olmakla birlikte, orta hatta kısa vadede konuşulmayacak anlamına gelmez. Bu bakımdan, tartışmayı ne kadar erken başlatırsak sorun başladığında çözümünü de o kadar çabuk üretiriz.
Kaldı ki sorun sadece robot da değil! İnsan ile etkileşim içindeki ‘cobot’ gerçeği de üretimin katlanmasını sağlarken emekçiler adına konuşulması gereken konular koyuyor ortaya.
Sermayesi emek olan insanların ailelerini geçindirmesi, geleceğini garantiye alacak haklara sahip olması, örgütlü mücadele ile mümkündür. Bunun da tek yolu var: Sendika…
Bunda mutabıkız ama ‘robot’ ve ‘cobot’ gerçeğini de göz ardı edemeyiz. Konuyu değişik açılarıyla ele almaya devam ederiz…