Emek en yüce değer ise ki öyle; emekçinin hakkını yemek, hukukunu çiğnemek de dünyadaki en değersiz icraat olsa gerek. Hatta suç… HAK-İŞ Genel Başkanı Mahmut Arslan’ın “Darbecilerden hukuk çerçevesinde hesap sorulmalıdır” çağrısı da bu suç gerçeğinden kaynaklanıyor olmalı.
TÜRKİYE’YE NEFES ALDIRMIYORLAR
- 27 Mayıs 1960 ile 12 Eylül 1980 Darbeleri…
- 12 Mart 1971, 28 Şubat 1997, 27 Nisan 2007 muhtıraları / post modern darbe girişimleri…
- 22 Şubat 1962, 20 Mayıs 1963, 20 Mayıs 1969, 9 Mart 1971’deki darbe girişimleri…
Türkiye’nin geleceğini karartma adına karanlık hadiselerdi ama en son 15 Temmuz 2016’da yaşadığımız hain darbe girişimi ülkemizi işgal girişimiydi…
Şöyle ya da böyle hepsini de atlattık. Bu darbe girişimlerinin bertaraf edilmesiyle birlikte çalışma hayatımızın temel taşı olan emekçiler ve onların örgütlendiği sendikalar da büyük bir badireyi atlatmış oldu şüphesiz.
TÜM DARBELER KARDEŞTİR, ANCAK…
Tüm darbeler kardeştir ama 12 Eylül 1980 Darbesinin çalışma hayatına vurduğu darbeyi, sendikaları ve sendikalaşmayı yok etme çabasını, işçilerin hayatını karartan uygulamalarını hatırladığımızda, düşündüğümüzde karşımıza çıkan manzara korkunçtur.
- Sağcı, Solca demeden siyasi partiler gibi birçok sendika ve konfederasyon da ya kapatıldı ya da kapatılmak istendi. On binlerce emekçi işinden, ekmeğinden edildi…
- Sendikal faaliyetler ve örgütlenme çalışmaları ile birlikte grevler yasaklandı. Bu ahval ve şerait içinde toplu iş sözleşmesi hakkı da askıya alındı…
EN BÜYÜK ZARARI EMEKÇİLER GÖRDÜ
HAK-İŞ Konfederasyonu 15. Olağan Genel Kurulunda yeniden Genel Başkanlığa seçilen Mahmut Arslan, 11 yıl önceki bir değerlendirmesinde şu ifadeleri kullanmıştı:
“12 Eylül’ün çalışma hayatına en önemli yansıması örgütlenmenin ve toplu pazarlık sisteminin önünü tıkayan 2821 sayılı Sendikalar ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt yasaları olmuştur. Bu yasaların aradan geçen yaklaşık 30 yılda hala değiştirilememesi, darbe gibi olağanüstü dönemlerde en büyük zararı emeği ile geçinenlerin gördüğünün kanıtıdır.” (05 Nisan 2012)
Yaşanan acılar göstermiştir ki, bir ülkeye demokrasi kadar, emeğin / emekçinin hakkını / hukukunu koruyan ‘Emekrasi’ de gerekiyor! Emekçiler, sendikalar yoluyla hakkını / hukukunu arayabilmeli, alabilmeli. Sendikalar bunun mücadelesini veriyor, vermeli de…
TÜM ÇALIŞANLAR ADINA…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da katıldığı son Genel Kurulda HAK-İŞ Genel Başkanlığı’na Mahmut Arslan yeniden seçilirken, Genel Başkan Yardımcılıklarına da; Öz Çelik-İş Sendikası Genel Başkanı Yunus Değirmenci, Öz Sağlık-İş Sendikası Genel Başkanı Devlet Sert, Öz Gıda-İş Sendikası Genel Başkanı Halil Çukutli, Öz Taşıma-İş Sendikası Genel Başkanı Mehmet Ali Kayabaşı seçilmiş; Öz İplik İş Sendikası Genel Başkanı Rafi Ay da Genel Denetleme Kurulu Asil üyeliğine getirilmişti.
“Daha Fazla Dayanışma, Daha Etkin Sendikacılık” adına “Emeğin Evrensel Gücü” olan HAK-İŞ’te Mahmut Arslan ile birlikte adı geçen tüm genel başkanlar, emek ve emekçinin hakkının korunması, örgütlenmenin önünün açılması, sendikalaşma oranının artması ve tüm çalışanların insanca bir yaşam için ihtiyaç duyduğu kazanca kavuşması için söylem ve eylem birliği içindedir. Bu bir ‘emekrasi’ göstergesidir…
SON SÖZ: Tüm sendikalar demokrasinin yılmaz savunucusu olurken, ‘emekrasi’yi de güçlendirmelidir!