Bu nasıl bir köy Yarabbi… Müzesi var. Tiyatrosu var. Folklor ekibi var. Genetiği değiştirilmiş hibrit tohumlara, gelire odaklı alternatif tarım tekniklerine, ambaljı cazibeli ithal besinlere inat, halen eski lezzet ve aromalarına sadık Ata modeli üretimler yapıyor, geleneksel lezzetlerini koruyorlar. Yöresel giysilerinden gastronomisine, ekim-dikim-hasat takvimlerinden çoban bayramlarına, doğum-düğün-ölüm merasimlerinden, izzet-ikram-davranış ritüellerine kadar hepsi orijinal, hepsi otantik asalet yansıtan Türk törelerini olduğu gibi muhafaza ediyor, yaşıyor, yaşatıyor, kuşaktan kuşağa bozumadan aktarıyorlar.
Mimari dekor, musiki zenginlik, tarihi derinlik, kültürel desen, etnografik aksesuarlar, geleneksel motifler, töre ritüelleri, büyük-küçük saygı hiyerarşisi, halk hekimliği, köy odası sohbet gelenekleri, misafir karşılama-ağırlama-uğurlama kuralları, çocuk büyütme, çeyiz hazırlama, gelin-damat-hısımlık-akrabalık aşamaları, bereket merasimleri, şenlik, matem, yağmur-rahmet duaları, hasta ziyaretleri ve saymakla bitmez ortak yaşam safhalarını Orta Asya’daki köklerine en uygun haliyle en doğru bilen yaşlı büyüklerinden, yani gerçek profesörlerden öğrenerek uygulayan tam bir Selçuklu Köyü, tam bir Türk-İslam Akademisi, zengin donatılı tam bir kültür merkezi konumundalar.
Resim, şiir, görsel sanatlar, grafik tasarım, tarih-kültür ve halk edebiyatı alanında Türkiye’nin en donanımlı yazarı olarak bilinen çok yönlü sanatçı Sayın Funda GÖKÇEN’de o gün Derebağlıların Onur Konuğuydu.
Yukarıda saydığım detay harmanlamalarla kompoze edilen bu muhteşem organizasyonu baştan sona şaşkınlıkla izleyen Kayserili Yazar Funda GÖKÇEN; Dernek Başkanı Ünal DURSUN, Mehmet BİLİR, Yaşar AYTAÇ, Bekir AYTAÇ, Adnan USLU, Kütük Kaplan, İsa Erciyas ve Mustafa Çınar’a; “İnanamıyorum, böyle bir köy, böyle bir geleneksel zenginlik, böyle bir kültür yumağı bir köyde nasıl olur. Bu köyde herşey sanat, herkes sanatçı. Köyü, köylüsü, memleketi ve milliyetiyle bu kadar gurur duyan, ülkü, ülke ve ilke sevdasında bu kadar samimi, toprağına ve değerlerine bu kadar vefalı insanları ben hiçbiryerde görmedim. Tiyatro ve sahne kültürlerini en iyi bilen birisi olarak söylüyorum, hepinizinde tanım, tarif, taklit, takdim, tenkit ve temsil yeteneğiniz çok kusursuz. Hepinizide takdir ve hayranlıkla izledim. Doğuştan sanatçı dedikleri sizler olsanız gerek.” Dedi.
Programın Onur Konukları arasında Yozgat Kavurgalı Köyünden Yazar Sayın Ayşe ŞAHİN’de vardı. Ayşe ŞAHİN Yazarımız diyor du ki; “Türk Tarihi ve Kültürüyle ilgili araştırma yapan tüm akademisyenlerin yolu mutlaka Derebağ’dan geçmeli. Benim gönlümde burası tam bir kültür akademisi. Peçenek’ten Kitay’a, Adriatik’ten Çin Settine Türk Dünyasında faaliyet gösteren tüm üniversiteler, Türk tarihine ait kültür köklerini bu klavuz coğrafyada aramalı ve burayı otorite kabul etmeli. Her biriniz birer akademisyen, her ferdinizle birer deryasınız. Kültürel motiflerinizi izlerken kendimi krizantem bahçelerinde, petunyalar içinde, lilyumlar, şebboylar, begonvilller gölgesinde hissettim. Siz Yozgatımızın gerçek gururusunuz.” Dedi.
Köyünü dünyaya tanıtan değerlerden Bekir AYTAÇ Başkan diyor ki; “Derebağ Kasketli Flozofların, Bürüklü Profesörlerin Köyüdür. Türk Tarihi ve Kültürünün Kayıtsız Şartsız Başkenti kesinlikle Derebağ’dır.”diyor.
Davul, zurna, mehter, kadın-erkek halay ekipleri ve duygusu gönüllerine ait yöresel türküleriyle geceyi zenginleştirdiler. Köy seyirlik oyunları, köylü temsilleri, köy tiyatrosu, Anadolu köy orta oyunları örneklerinden amatör gruplar hepsi doğaçlama oyunlar çıkardılar. Gecenin geç saatlerine kadar neşe içerisinde ve özlemle bu köy seyirlik oyunlarını izledik.
Biliyorsunuz ki, sefaletten safahat doğuran zor Bozkır yaşamını kompoze eden bu tür oyunlar, eski zamanlarda köy meydanı, ev önü, dam gibi mekanlarda oyuncuları ve seyirciyi içine alabilecek genişlikte bir alan oluşturularak oynanırmış. Derebağ Türkiye’nin en donanımlı köy konağına sahip olduğu için bunu resmen bir tiyatro okuluna çevirmiş. Belli bir dramatik çatısı olmasına rağmen, kayıtlı bir metni olmayan anlık doğaçlanan uçucu bir metne yine anlık uyum gösterebilecek medeni cesareti yüksek oyuncular, kendi yeteneklerine güvenerek ne tepki vereceği belirsiz bizler gibi seyircilerin önüne çıkıyorlar. Kimi bizi badana fırçasıyla traş etmeye, kimi bizi bilmecelerini bilemeyince dövmeye, kimi orantısız yerde durduğumuz için ıslatmaya, kimi yüzlerimize kömür karası sürmeye kalkışıyor. Herkes ama herkes bu tatlı insanları sempati ile izliyor ve mizansenlerine sempati ile eşlik ediyor.
Bu sefer daha değişik ve daha hazırlıklı gruplarla 700 kişilik kapasitesi iki katında dolu olan Lavanta Kültür Merkezinde aynı koşullarda seyircilerin karşısına çıktılar ve doğaçlama köy seyirlik oyunları çıkardılar. Saya Gezmesi, Congulus, Çiğdem Gezdirme, Arap Oyunları, Çoban-Çeltek-Çona, Delice Dans, Karalama Maske, Doğa Büyüsü, Orantısız Traş, Sağım, Kırkım, Ceza vs gibi tiyatro ve taklit öğeleri içeren, yine diyaloğa dayanmayan, müzik ve çılgın figürlerle süslü doğa olaylarını yansılayan Samıt ya da La türü sözlü sözsüz oyunlar oynadılar. Ünlü tiyatrocular, sinema yıldızları inanın gölgelerinde kalır.
Dedim ya; en büyük artıları tarih-kültür bağlarına sadakatle dolu tüm müştemilatları kusursuz, eşi benzeri olmayan efsane bir köy konağı yapmışlar. Mevsimsel göçlerle köyleri boşalsa dahi sık sık Sıla-ı Rahim yaparak bu efsane konaklarında buluşuyorlar.
Düğünler, bayramlar,hasat mevsimleri, hayvanların çiftleşme-üreme aşamaları, bağ-bahçe-ekim-dikim zamanları, mevsim dönümleri vs. gibi kendileri için önemli sayılan vakitlerde misafir ağırlama-uğurlama, hayvancılık, tarım, meteorolojik olaylar, yağmur duaları, köy seyirlik oyunları, ibadet ritüelleri, şükür-bereket duaları, sohbet-eğlence-şenlik programları, köy seyirlik oyunları vs. gibi hepsi bize ait Türk tarihi aktivasyonlarını Oyun Yapma ya da Oyun Çıkarma adı altında her yaş kategorisindeki amatör oyuncu ekipleriyle tiyatro formatında sergiliyorlar.
Tabiiki bizede onlarla gurur duymak düşüyor. Saygılarımla…