Ahmet Tek
Köşe Yazarı
Ahmet Tek
 

Kitaplarla Yaşamak

“Okumak zorundayım. Bu kitapları okumadan bu dünyadan gitmek istemiyorum” diye hayıflandığım günlerin sayısı artıyor. Okumak istediğim kitaplar için on ömürlük süre daha verilse yine yetmeyeceğini biliyorum. Kitaplardan bir dünya kurdum. Robinson Crusoe’un ıssız adasından farksız. (Daniel Defoe’nun 1719 yılında ilk basımı yapılan kitabının orijinal adı: York'lu Bir Denizcinin, Kendi Kaleminden, Deniz Kazası ile Düştüğü Amerika Sahillerindeki Oroonoque Nehri Ağzındaki Issız Bir Adada 28 Yılını Geçirirken Yaşadığı Serüvenler ve Korsanlar Tarafından Kurtarılması.) Kitaplardan kurulu dünyamda, Robenson Crusoe gibi, en az 28 yıl yaşamak isterdim.  Yüzlerce, binlerce, milyonlarca kitap var ve bir ömür bu kitapları okumaya kâfi değil. Derin hislere ve derin hüzne kapıldığım oluyor. Kitap okuyamamaktan doğan hüzün. Kitap tutkunlarının bu ruh haline psikiyatristler bir isim vermiş olmalı. Araştırdım, bulamadım. Abibliofobi: Okunacak hiç kitap kalmaması, her şeyi okuyup tüketme korkusuna verilen isim. Kitapseverlere, kitap kurtlarına veya kitap toplayana ise bibliyofil adı verilmiş.  Öğrencilik dönemimde, “Kitap çok, para az” anksiyetesi yaşadım. Almak istediğim kitapların yüzde birini alamadım. Üzülürdüm. Yeni bir ayakkabı, yeni bir elbisem daha olsun isteği duyduğumu hatırlamıyorum. Parasızlık yüzünden kitap alamamaktan çok çektim. Kendimi üzmüşlüğüm kadar yormuşluğum da vardır. Dolmuş ve otobüse binemezdim. Yürümeyi tercih ederdim. Otobüs ve dolmuş için harcayacağım parayı kitap için ayırırdım. Kütüphanemdeki bazı kitapları gençlik günlerimdeki zorunlu yürüyüşlere borçluyum.  Üniversite bitti, işe girdim ve bu üzüntü hayatımdan çıktı. İstediğim kitapları alabilecek konuma eriştim. Evimin yeni konuğu kitaplar, okuma hızımın önünde gidiyordu. Dağ gibi yığıldılar. Bu kez yakayı  “Kitap çok, ömür kısa” kaygısına kaptırdım. Bu konuda yalnız olmadığımı da öğrendim. Meğer benim gibi binlerce kişi varmış. Her yerde kitapsever kardeşlerim yaşıyormuş.  Halil İnalcık, “Ömrüm istediğim tüm kitapları okumaya yetmeyecek” demiş. Bir tespit ama aynı zamanda bir üzüntü içeriyor. ATO Congreisum’da, 29 Kasım - 8 Aralık 2024 tarihleri arasında 21. Kitap Fuarı vardı. Fuar kapsamında 400'e yakın yayınevi ve 800'ün üzerinde yazar, kitapseverlerle buluştu. Kitap fuarının onur konuğu, kültürel psikiyatri eğitimi alanındaki çalışmalarıyla tanınan Prof. Dr. Kemal Sayar, uluslararası onur konuğu da Azerbaycanlı yazar Nizami Caferov’du.  Kemal Sayar’ın kitaplarının büyük bölümünü okudum. Nizami Caferov adını ise duymadım. Geçen yaz Azerbaycanlı Elçin’in Türkiye’de yayımlanmış külliyatını bitirdim. Kırk Ambar, Gümüş Beyazı Karavan, Suşa Dağlarını Duman Bürüdü, Mahmud ile Meryem ve Ak Deve kitaplarını bir solukta okudum. Özellikle Kırk Ambar’ı, tekrar tekrar okudum. Kitap Fuarı’na iki oğlumla gittim. Onlar kendi beğendikleri kitapları bir çırpıda aldı. Ben elimde liste; yayınevlerinin önünde uzun vakit geçirdim. Kitap Fuarı’nın gözde yayınevi bana göre, İş Bankası ile Türk Dil Kurumu’ydu. Hem kitap çeşitleri fazla hem fiyatları uygundu. Kitap fiyatları enflasyonun önünde gidiyor. Kırk sayfalık kitaptaki fiyat etiketi 100 lira. Özel baskı, kuşe kâğıt değil.  Türk Dil Kurumu Âşık Paşa’nın Garib-nâme eserini iki cilt olarak, (Tıpkı Basım-Karşılaştırmalı Metin ve Aktarma) birleştirmiş. Prof. Dr. Kemal Yavuz’un hazırladığı eser, meraklılarını bekliyor. Türk Dil Kurumu, kitap kurtları için gerçek hazine.  Kitap Fuarı’ndan aldığım kitaplardan bazıları şöyle: -P. Watson: Fikirler Tarihi -Ateşten Freud’a (YKY), -Max Frisch: Holosendeki İnsan (YKY), -Will Gompertz: Pardon Neye Bakmıştınız? Modern Sanatın 150 Yıllık Şaşırtıcı, Sarsıcı, Kimş Zaman da Tuhaf Hikâyesi (YKY), -Amin Maalouf: Labirent (YKY), -Thomas Schlwsser: Mona’nın Gözleri (Timaş), -Michiko Aoyama: Aradığın Şey Kütüphanede Saklı (Domingo), -Matt Haig: Hayat İmkânsız (Domingo), -Bernard Schilink: Merdivendeki Kadın (Doğan), -Agota Kristóf: Okumaz Yazmaz (Can), -Yves Berger/John Berger: Uçuşan Etekler (Metis), -Monty Lyman: Derimizin Olağanüstü Yaşamı (Metis), -Birhan Keskin: Ba ve Y’ol ((Metis), -Guy Leschziner: Sözcükleri Tadan Adam / Duyularımızın Tuhaf ve Ürpertici Dünyası (Metis), -Guy Leschziner: Beynin Gece Hayatı / Kâbuslar, Sinirbilim ve Uykunun Gizli Dünyası (Metis), -Hanno Sauer: Ahlak / İyinin ve Kötünün İcadı (Metis), -Celal Üster: Kısa Öykünün Büyük Ustaları (İş Bankası), -Miguel Bonnefoy: Miras (İş Bankası), -Emile Zola: Nasıl Ölünür (İş Bankası), -Emile Zola: Hayvanlaşan İnsan (İş Bankası), -Ömer Seyfettin: Bütün Nesirleri (TDK) Bitirdiğim kitaplardan altını çizdiğim cümlelerden bir seçki sunuyorum: “İnsan her yerde yaşlanır.” (Holosendeki İnsan) “Geçmişte kalmış olsa bile, mesleğin insanlara bir imaj biçtiğini düşünüyorum.” ((Aradığın Şey Kütüphanede Saklı) “Başka hiçbir şey yapmıyor. Hiç durmadan okuyor. Elinden başka iş geldiği yok.” ((Okumaz Yazmaz) “Suskunluklar, bazen insanın kendisinden çok başkalarının iyiliğine olabilir.” (Kısa Öykünün Büyük Ustaları) “Sana çok yakışan güzel giysilerinle canlanıyorsun gözümde, yüreğimde gömülü o kendine has tebessümünle gülümsüyorsun.” (Uçuşan Etekler) “Aşk iki kişi arasında asla eşitlenmeyendir Ben bir Divan şairi değilim ki sevgilim Sana bercesteler düzeyim Yine de giderayak, gözlerine, ellerine, ayaklarına Tutulmuşluğumu herkes bilsin isterim.” (Y’ol) “Nesnelerin kendilerinin sabit bir rengi yoktur; renkler ve tonlar gözlemciye göre değişir. Renk, aslında bakanın gözündedir.” (Sözcükleri Tadan Adam) Sözcükleri Tadan Adam, son yıllarda okuduğum en çarpıcı kitap. Yazarı bir nörolog, uyku bilimi profesörü. Duyularımızın farklı yönlerine dikkat çekiyor. İnsan bu, meçhul dedirten bir çalışma. Kitaba başladım ve elimden bırakamadım. Nörolog Oliver Sacks’ı ve onun ünlü eseri “Karısını Şapka Sanan Adam” ile “Müzikofili”yi hatırladım.  İtalyan filozof, yazar, şair Tommaso Campanella ile veda edelim: “Beynim bir yumruk kadar küçük olsa da, o kadar çok yiyorum ki, dünyada var olan tüm kitaplar bu derin açlığımı doyurmaya yetmiyor. O kadar çok yemiş olmama rağmen yine de açlıktan ölecek gibiyim. Anlayışım arttıkça, bilgim eksiliyor...” (Campanella, düşünceleri yüzünden yirmi yedi yıl hapiste yatmış.)
Ekleme Tarihi: 11 Aralık 2024 - Çarşamba

Kitaplarla Yaşamak

“Okumak zorundayım. Bu kitapları okumadan bu dünyadan gitmek istemiyorum” diye hayıflandığım günlerin sayısı artıyor. Okumak istediğim kitaplar için on ömürlük süre daha verilse yine yetmeyeceğini biliyorum. Kitaplardan bir dünya kurdum. Robinson Crusoe’un ıssız adasından farksız. (Daniel Defoe’nun 1719 yılında ilk basımı yapılan kitabının orijinal adı: York'lu Bir Denizcinin, Kendi Kaleminden, Deniz Kazası ile Düştüğü Amerika Sahillerindeki Oroonoque Nehri Ağzındaki Issız Bir Adada 28 Yılını Geçirirken Yaşadığı Serüvenler ve Korsanlar Tarafından Kurtarılması.) Kitaplardan kurulu dünyamda, Robenson Crusoe gibi, en az 28 yıl yaşamak isterdim. 

Yüzlerce, binlerce, milyonlarca kitap var ve bir ömür bu kitapları okumaya kâfi değil. Derin hislere ve derin hüzne kapıldığım oluyor. Kitap okuyamamaktan doğan hüzün. Kitap tutkunlarının bu ruh haline psikiyatristler bir isim vermiş olmalı. Araştırdım, bulamadım. Abibliofobi: Okunacak hiç kitap kalmaması, her şeyi okuyup tüketme korkusuna verilen isim. Kitapseverlere, kitap kurtlarına veya kitap toplayana ise bibliyofil adı verilmiş. 

Öğrencilik dönemimde, “Kitap çok, para az” anksiyetesi yaşadım. Almak istediğim kitapların yüzde birini alamadım. Üzülürdüm. Yeni bir ayakkabı, yeni bir elbisem daha olsun isteği duyduğumu hatırlamıyorum. Parasızlık yüzünden kitap alamamaktan çok çektim. Kendimi üzmüşlüğüm kadar yormuşluğum da vardır. Dolmuş ve otobüse binemezdim. Yürümeyi tercih ederdim. Otobüs ve dolmuş için harcayacağım parayı kitap için ayırırdım. Kütüphanemdeki bazı kitapları gençlik günlerimdeki zorunlu yürüyüşlere borçluyum. 

Üniversite bitti, işe girdim ve bu üzüntü hayatımdan çıktı. İstediğim kitapları alabilecek konuma eriştim. Evimin yeni konuğu kitaplar, okuma hızımın önünde gidiyordu. Dağ gibi yığıldılar. Bu kez yakayı  “Kitap çok, ömür kısa” kaygısına kaptırdım. Bu konuda yalnız olmadığımı da öğrendim. Meğer benim gibi binlerce kişi varmış. Her yerde kitapsever kardeşlerim yaşıyormuş. 

Halil İnalcık, “Ömrüm istediğim tüm kitapları okumaya yetmeyecek” demiş. Bir tespit ama aynı zamanda bir üzüntü içeriyor.

ATO Congreisum’da, 29 Kasım - 8 Aralık 2024 tarihleri arasında 21. Kitap Fuarı vardı. Fuar kapsamında 400'e yakın yayınevi ve 800'ün üzerinde yazar, kitapseverlerle buluştu. Kitap fuarının onur konuğu, kültürel psikiyatri eğitimi alanındaki çalışmalarıyla tanınan Prof. Dr. Kemal Sayar, uluslararası onur konuğu da Azerbaycanlı yazar Nizami Caferov’du. 

Kemal Sayar’ın kitaplarının büyük bölümünü okudum. Nizami Caferov adını ise duymadım. Geçen yaz Azerbaycanlı Elçin’in Türkiye’de yayımlanmış külliyatını bitirdim. Kırk Ambar, Gümüş Beyazı Karavan, Suşa Dağlarını Duman Bürüdü, Mahmud ile Meryem ve Ak Deve kitaplarını bir solukta okudum. Özellikle Kırk Ambar’ı, tekrar tekrar okudum.

Kitap Fuarı’na iki oğlumla gittim. Onlar kendi beğendikleri kitapları bir çırpıda aldı. Ben elimde liste; yayınevlerinin önünde uzun vakit geçirdim. Kitap Fuarı’nın gözde yayınevi bana göre, İş Bankası ile Türk Dil Kurumu’ydu. Hem kitap çeşitleri fazla hem fiyatları uygundu. Kitap fiyatları enflasyonun önünde gidiyor. Kırk sayfalık kitaptaki fiyat etiketi 100 lira. Özel baskı, kuşe kâğıt değil. 

Türk Dil Kurumu Âşık Paşa’nın Garib-nâme eserini iki cilt olarak, (Tıpkı Basım-Karşılaştırmalı Metin ve Aktarma) birleştirmiş. Prof. Dr. Kemal Yavuz’un hazırladığı eser, meraklılarını bekliyor. Türk Dil Kurumu, kitap kurtları için gerçek hazine. 

Kitap Fuarı’ndan aldığım kitaplardan bazıları şöyle:
-P. Watson: Fikirler Tarihi -Ateşten Freud’a (YKY),
-Max Frisch: Holosendeki İnsan (YKY),
-Will Gompertz: Pardon Neye Bakmıştınız? Modern Sanatın 150 Yıllık Şaşırtıcı, Sarsıcı, Kimş Zaman da Tuhaf Hikâyesi (YKY),
-Amin Maalouf: Labirent (YKY),
-Thomas Schlwsser: Mona’nın Gözleri (Timaş),
-Michiko Aoyama: Aradığın Şey Kütüphanede Saklı (Domingo),
-Matt Haig: Hayat İmkânsız (Domingo),
-Bernard Schilink: Merdivendeki Kadın (Doğan),
-Agota Kristóf: Okumaz Yazmaz (Can),
-Yves Berger/John Berger: Uçuşan Etekler (Metis),
-Monty Lyman: Derimizin Olağanüstü Yaşamı (Metis),
-Birhan Keskin: Ba ve Y’ol ((Metis),
-Guy Leschziner: Sözcükleri Tadan Adam / Duyularımızın Tuhaf ve Ürpertici Dünyası (Metis),
-Guy Leschziner: Beynin Gece Hayatı / Kâbuslar, Sinirbilim ve Uykunun Gizli Dünyası (Metis),
-Hanno Sauer: Ahlak / İyinin ve Kötünün İcadı (Metis),
-Celal Üster: Kısa Öykünün Büyük Ustaları (İş Bankası),
-Miguel Bonnefoy: Miras (İş Bankası),
-Emile Zola: Nasıl Ölünür (İş Bankası),
-Emile Zola: Hayvanlaşan İnsan (İş Bankası),
-Ömer Seyfettin: Bütün Nesirleri (TDK)

Bitirdiğim kitaplardan altını çizdiğim cümlelerden bir seçki sunuyorum:
“İnsan her yerde yaşlanır.” (Holosendeki İnsan)
“Geçmişte kalmış olsa bile, mesleğin insanlara bir imaj biçtiğini düşünüyorum.” ((Aradığın Şey Kütüphanede Saklı)
“Başka hiçbir şey yapmıyor. Hiç durmadan okuyor. Elinden başka iş geldiği yok.” ((Okumaz Yazmaz)
“Suskunluklar, bazen insanın kendisinden çok başkalarının iyiliğine olabilir.” (Kısa Öykünün Büyük Ustaları)
“Sana çok yakışan güzel giysilerinle canlanıyorsun gözümde, yüreğimde gömülü o kendine has tebessümünle gülümsüyorsun.” (Uçuşan Etekler)
“Aşk iki kişi arasında asla eşitlenmeyendir
Ben bir Divan şairi değilim ki sevgilim
Sana bercesteler düzeyim
Yine de giderayak, gözlerine, ellerine, ayaklarına
Tutulmuşluğumu herkes bilsin isterim.”
(Y’ol)
“Nesnelerin kendilerinin sabit bir rengi yoktur; renkler ve tonlar gözlemciye göre değişir. Renk, aslında bakanın gözündedir.” (Sözcükleri Tadan Adam)

Sözcükleri Tadan Adam, son yıllarda okuduğum en çarpıcı kitap. Yazarı bir nörolog, uyku bilimi profesörü. Duyularımızın farklı yönlerine dikkat çekiyor. İnsan bu, meçhul dedirten bir çalışma. Kitaba başladım ve elimden bırakamadım. Nörolog Oliver Sacks’ı ve onun ünlü eseri “Karısını Şapka Sanan Adam” ile “Müzikofili”yi hatırladım. 

İtalyan filozof, yazar, şair Tommaso Campanella ile veda edelim:
“Beynim bir yumruk kadar küçük olsa da, o kadar çok yiyorum ki, dünyada var olan tüm kitaplar bu derin açlığımı doyurmaya yetmiyor. O kadar çok yemiş olmama rağmen yine de açlıktan ölecek gibiyim. Anlayışım arttıkça, bilgim eksiliyor...”
(Campanella, düşünceleri yüzünden yirmi yedi yıl hapiste yatmış.)

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ankhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.