Dışarıdan bakıldığında her şey kontrol altında görünür: Güçlü duruş, stratejik kararlar, kalabalık toplantılar… Ancak perde arkasında çoğu iş insanı derin bir yalnızlık yaşar. Çünkü kararları onlar verir, krizleri onlar yönetir, sorumluluğun en büyüğü onların omuzundadır. Kimse onların ne hissettiğini, neyle boğuştuğunu sormaz. Zaten çoğu zaman anlatamazlar da… Çünkü çalışanlarına anlatamazlar; güven sarsılabilir. Ailelerine açamazlar; “sorun” gibi görünmek istemezler. Arkadaşlarına dökemezler içlerini; kimse gerçekten anlayamayabilir. Ve böylece içlerinde biriktirirler. Yorgunluklarını, kararsızlıklarını, hayal kırıklıklarını…
Oysa her kaptanın bir rotaya, her dağın bir dayanağa ihtiyacı vardır. İşte tam bu noktada bir koç, onların bu yalnız yürüyüşünde yoldaş olabilir. Bir yön gösterici, bir objektif bakış açısı, yargılamayan bir dinleyici… Bazen bir soruyla içgörü kazandıran, bazen sadece sessizce yanında duran biri.
Koç, öncelikle zihinsel netlik kazandırarak hedeflerin ve önceliklerin belirlenmesini sağlar. Dışarıdan tarafsız bir bakış açısıyla kör noktaları fark ettirir. Yeni bakış açıları sunarak farklı yollar keşfetmeyi sağlar. Zaman ve enerji yönetiminde yol gösterici olur; işlerin nasıl delege edileceği, neye öncelik verileceği gibi konularda sistemli düşünmeyi teşvik eder. Koçluk, sadece daha iyi bir yönetici olmayı değil, daha dengeli, farkında ve güçlü bir birey olmayı da mümkün kılar.
Tüm bunların ötesinde, iş dünyasının yalnızlığında, baskısında ve belirsizliğinde, bir koç psikolojik dayanıklılığı artıran en güçlü destek sistemlerinden biridir. İş dünyasında başarı sadece stratejiyle değil, duygusal dayanıklılıkla da gelir. Ve bu dayanıklılığı inşa etmenin en insani yolu, o yükü paylaşabilmektir.
Yalnız olmak kader değildir. Bir koçla yola çıkmaksa bir seçimdir.
Bereketli günleriniz olsun.