DÜNYA CENNETİ ERMENEK-1
[simple-author-box]
Turkuaz mavisi bir güzellik
Bir yerin güzelliği tarif edilirken “ Cennet gibi bir yer” denilir. O yerin adına cennet denildiğinde güzelliği izafi olmaktan çıkar, herkesin keyif alacağı yere dönüşür ve öyle anlaşılır. Çünkü bizim algımızda cennet olağanüstü güzel bir yerdir. Ben de adına “Cennetten bir köşe” olarak duyduğum bir yeri görmeye giderken, cennet güzelliği kavramını en üst seviyede tutarak, içimden de “Ne kadar güzel olabilir ki” diye düşünüp, seyahat ettiğim aracın canıma başımı yasladım dışarıyı seyre koyuldum.
Konya ovasının uçsuz bucaksız bozkırında, ip gibi dümdüz uzanan, sanki hiç bitmeyecekmiş gibi gelen sıkıcı yollarında giderken, içim benimle kavga etmeye başladı, “Bu sıcakta, bu yollar çekilmez ki, çok güzel yerler gördün, burası da o cennet gibi yerlerden farksızdır, bu eziyet niye ki?”
Böyle söylenen içime yenilmek istemiyordum, gittiğim bütün diğer yerlerden ve gördüğüm yerlerden güzel olsun diye dua ediyordum. Gerçekten memleketimin eşsiz güzelliklerinin çoğunu görmüş birisi olarak ve memleketimin de her bir yeri cennet güzelliğindeyken, ben neyin peşine düşmüştüm? Ne görmeyi umuyordum!
Bunu düşünmeyi henüz bitirmemişken, yolun ilk sapağını, ilk yokuşunu tırmanmak üzereydik. Hadim ilçesinin ilk yokuşunda bir manzara tokat gibi indi yüzüme. Tektonik kayalıklarının oluşturduğu doğa harikası yerler, yeşilliğin renk cümbüşleri arasından bir görünüp bir kaybolarak bizimle oynaşmaya başladı.
Başyayla’yı, Yörük Pazar’ını, Taşkent’i geçip, yolların keskin virajlarından sonra, olağanüstü güzelliklerine, doyumsuz manzaralarına dalmışken, bu gördüklerimin bir filmin fragmanı olduğunu Ermenek’i tam tepeden görünce anladım. Turkuaz mavisi bir güzellik tam karşımda duruyordu. Önce ne anlam vereceğimi bilemedim. Ermenek’te deniz yoktu en azından bunu biliyordum ama bu karşımda duran gözlerimin içine yansıyan bu güzellik neyin nesiydi? Bu maviliği görünce diğer bütün mavilikleri unuttum, zaten bu turkuaz mavisi unutturuyordu diğer mavileri.
Derin vadiler aştık, doyumsuz güzellikte kalyonlardan, kaya oyuntularının içinden geçtik, sonunda Ermenek meydanında araçtan indim. Beni karşılayanlara hemen sitem ettim; “ Cenneti neden sakladınız, neden bu kadar cimrisiniz ve bu güzellikleri bizimle paylaşmadınız, bize neden göstermiyorsunuz, sizi Tanrı neden mükâfatlandırdı ki?” diyerek, gülüşmelere vesile oldum.
Bu sitemimde kendimce haklıydım, bu yerin bu kadar güzel olduğunu ne bir görselde, ne de bir anlatım da görmüştüm. Sadece güzel bir yerleşim yeri olduğu söylenmişti. Sözün özü tabiat harikası bu yer bakir güzelliklerle doluydu. Tabiat güzelliklerinin yanı sıra tarihe ışık tutan medeniyetlere de ev sahipliği yapmıştı. Yakın ve uzak tarih; bütün sorulara ışık tutup cevap verecek kadar dolu doluydu.
Yol boyunca karşılaştığım, muhatap olduğum insanlardan yola çıkarak diyebilirim ki, burada insan profilleri de en az coğrafi güzelliği kadar bakirdi, bozulmamışlar, tam bir Anadolu insanı, samimiyet dolu hal ve hareketleri vardı. Konuşkan, meraklı değil ama ilgili, yüzlerinde tebessümleri, bakışları bile güleç insanlar, büyük şehirlerin suskun, az konuşan, enerjisi düşük insanlarının tersine insanı çarçabuk kavrıyorlardı. Konuşmak için can atan, sorulan soruya içten cevap veren güzel yüzlü insanlar vardı. Anadolu irfanı denen bir olgu, bu insanları görünce tam yerli yerine oturdu.
(DEVAM EDECEK)
Ekleme
Tarihi: 29 Eylül 2021 - Çarşamba
DÜNYA CENNETİ ERMENEK-1
[simple-author-box]
Turkuaz mavisi bir güzellik
Bir yerin güzelliği tarif edilirken “ Cennet gibi bir yer” denilir. O yerin adına cennet denildiğinde güzelliği izafi olmaktan çıkar, herkesin keyif alacağı yere dönüşür ve öyle anlaşılır. Çünkü bizim algımızda cennet olağanüstü güzel bir yerdir. Ben de adına “Cennetten bir köşe” olarak duyduğum bir yeri görmeye giderken, cennet güzelliği kavramını en üst seviyede tutarak, içimden de “Ne kadar güzel olabilir ki” diye düşünüp, seyahat ettiğim aracın canıma başımı yasladım dışarıyı seyre koyuldum.
Konya ovasının uçsuz bucaksız bozkırında, ip gibi dümdüz uzanan, sanki hiç bitmeyecekmiş gibi gelen sıkıcı yollarında giderken, içim benimle kavga etmeye başladı, “Bu sıcakta, bu yollar çekilmez ki, çok güzel yerler gördün, burası da o cennet gibi yerlerden farksızdır, bu eziyet niye ki?”
Böyle söylenen içime yenilmek istemiyordum, gittiğim bütün diğer yerlerden ve gördüğüm yerlerden güzel olsun diye dua ediyordum. Gerçekten memleketimin eşsiz güzelliklerinin çoğunu görmüş birisi olarak ve memleketimin de her bir yeri cennet güzelliğindeyken, ben neyin peşine düşmüştüm? Ne görmeyi umuyordum!
Bunu düşünmeyi henüz bitirmemişken, yolun ilk sapağını, ilk yokuşunu tırmanmak üzereydik. Hadim ilçesinin ilk yokuşunda bir manzara tokat gibi indi yüzüme. Tektonik kayalıklarının oluşturduğu doğa harikası yerler, yeşilliğin renk cümbüşleri arasından bir görünüp bir kaybolarak bizimle oynaşmaya başladı.
Başyayla’yı, Yörük Pazar’ını, Taşkent’i geçip, yolların keskin virajlarından sonra, olağanüstü güzelliklerine, doyumsuz manzaralarına dalmışken, bu gördüklerimin bir filmin fragmanı olduğunu Ermenek’i tam tepeden görünce anladım. Turkuaz mavisi bir güzellik tam karşımda duruyordu. Önce ne anlam vereceğimi bilemedim. Ermenek’te deniz yoktu en azından bunu biliyordum ama bu karşımda duran gözlerimin içine yansıyan bu güzellik neyin nesiydi? Bu maviliği görünce diğer bütün mavilikleri unuttum, zaten bu turkuaz mavisi unutturuyordu diğer mavileri.
Derin vadiler aştık, doyumsuz güzellikte kalyonlardan, kaya oyuntularının içinden geçtik, sonunda Ermenek meydanında araçtan indim. Beni karşılayanlara hemen sitem ettim; “ Cenneti neden sakladınız, neden bu kadar cimrisiniz ve bu güzellikleri bizimle paylaşmadınız, bize neden göstermiyorsunuz, sizi Tanrı neden mükâfatlandırdı ki?” diyerek, gülüşmelere vesile oldum.
Bu sitemimde kendimce haklıydım, bu yerin bu kadar güzel olduğunu ne bir görselde, ne de bir anlatım da görmüştüm. Sadece güzel bir yerleşim yeri olduğu söylenmişti. Sözün özü tabiat harikası bu yer bakir güzelliklerle doluydu. Tabiat güzelliklerinin yanı sıra tarihe ışık tutan medeniyetlere de ev sahipliği yapmıştı. Yakın ve uzak tarih; bütün sorulara ışık tutup cevap verecek kadar dolu doluydu.
Yol boyunca karşılaştığım, muhatap olduğum insanlardan yola çıkarak diyebilirim ki, burada insan profilleri de en az coğrafi güzelliği kadar bakirdi, bozulmamışlar, tam bir Anadolu insanı, samimiyet dolu hal ve hareketleri vardı. Konuşkan, meraklı değil ama ilgili, yüzlerinde tebessümleri, bakışları bile güleç insanlar, büyük şehirlerin suskun, az konuşan, enerjisi düşük insanlarının tersine insanı çarçabuk kavrıyorlardı. Konuşmak için can atan, sorulan soruya içten cevap veren güzel yüzlü insanlar vardı. Anadolu irfanı denen bir olgu, bu insanları görünce tam yerli yerine oturdu.
(DEVAM EDECEK)
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.