Güner Dinçaslan
Köşe Yazarı
Güner Dinçaslan
 

İYİ BİLDİĞİMİZ KÖTÜLER (Ağlamayı neden seviyoruz)

[simple-author-box] Efendim bu hafta köşemde ele almak istediğim bir konu var. Birkaç haftadır yayımlanan, edebi eserler tahliline kısa bir ara verip, farklı güncel konuyu yazmak istedim. Öyle tahmin ediyorum ki, sizler de bahsedeceğim konu hakkında şikâyetçisiniz ve söylenmesini istediğiniz şeyler var. Son zamanlarda televizyonlarda gündüz kuşağı kadın programları olarak adlandırılan, memleket insanın her türlü ahlak, erdem, fazilet yozlaşmasına önayak olan programlardan bahsedeceğim. Kısa bir girizgâh ve sosyolojik tahlille konuya başlamak istiyorum. Yaşı elli civarında olanların hatırlayacakları, eskiden mahallelerde gezen destancılar vardı. Adamlar, bağıra çağıra dramatik şiirler eşliğinde okudukları “Karısını öldüren cani koca- babasını kesen oğlu- genç yaşta verem olan kız- kara sevdalı âşıkların ölümü” gibi birçok konuyu ağlayarak satarlar, bir de okunduklarında ağlama garantisi verirlerdi. Çocukluğumda hatırladığım bir başka konu ise mahalledeki teyze ve ablaların sinema tercihleri “Çok güzel film, çok ağlayışlı” dendiğini duymuştum. Ağlamak için sinemaya giden bir toplum ve neden ağlamaya bu kadar meraklı diye düşündüm hep. Gülmek suç sanki ayıp ve hatta günah; “Çok güldük başımıza bir iş gelecek” diye korkutularak büyütüldük. Sebep sonuç ilişkilerine değinmeden önce kısa bir kültür analizi yapalım. Kavimler göçü yapılırken öyle elini kolunu sallayarak gelmemiş atalarımız. Konup göçtüğü yerleri yurt edinmek için savaşlar vermiş. Moğol istilasından, Arap istilasına kadar birçok savaş badirelerini atlatıp, Anadolu kapılarına dayanınca atalarımız, kimse “Buyurun hoş geldiniz” diye karşılanmamış; Alparslan’ın, Romen Diyojen’e karşı verdiği amansız bir savaşla buraları yurt edinmişiz. Sonrasında Selçuklu beylikleri ve devletleri, yükseliş ve yıkılışları dolayısı ile sayısız savaşlar. Kan gözyaşı ağıtlar hiç dinmemiş. Hep at üstünde, hep irili ufaklı savaşlar. Hep anaların ağıtları, hep gözyaşı! 1071’den 1299’da Osmanlı Devleti kuruluncaya kadar durmaksızın savaşlar devam etmiş halk hep ağlamıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun hüküm sürdüğü üç kıtadaki 624 yıllık hakimiyeti 1923’te farklı bir yönetim biçimine geçince, yeni bir süreç başlamıştır. Osmanlı Devleti bu sürede 12 büyük savaş yapmış, akınlar, kuşatmalar hariç ortalama yüzyıl savaş halinde geçmiştir. Dolayısı ile bu genlerimize işlemiş, hüzün ve dramı seven bir millet olmuşuz. Ölen kardeş, evlat, baba sevgilinin yası içimize öyle işlemiş ki, mutlu olmayı kendimize adeta ar etmişiz. Gelinen sonuç itibariyle; son günlerde televizyon programları, (Bence bilinçli ve kasıtlı olarak) bu konuyu daha da kaşımaya başlamışlardır. Bunun iyi niyet olduğu kanaatinde değilim. Sanki kayıplar bulunuyor, küsler barıştırılıyor, cinayetler çözülüyormuş gibi görünen bu programlar devletin güvenirliğini sarsmakta, kolluk kuvvetlerinin önüne geçip, olay çözmekten öte, toplum değerlerini zedeleyici ibretlik ahlak çöküntülerini insanların gözünden çok dimağlarına sokmaktadırlar! Korkunç ve zararlı olan, bu olaylar yaşanmaktadır ancak özendirici, akılda kalıcı kötü örnekler, vahim konular normalleştirilip, ahlakın çöküş noktasını hızlandırmaktadırlar. Durum sanıldığından daha vahimdir. Yaşanan olayların üzeri kapatılsın demiyorum ama bu tür olaylar televizyon programlarında ele alınacak kadar basit olmamalı, reyting için malzeme yapılmamalıdır. Bu programı sunan bir kadın şöyle demektedir: “Bunca yıl program yapıyorum, bu tip suçlar azalmıyor, tam tersi artıyor, kimse örnek almıyor.” Doğru bir tespit, siz bu programlarla kötü örneklendirme yapıyorsunuz. Islah etmek yerine teşvik ediyorsunuz. Bırakın adalet mekanizması işlesin, polisimiz, yargıcımız, jandarma, hukuk çerçevesinde suçluyu yakalasın. Siz bir zahmet maydanoz olmayın veya sınırınızı belirleyin. Ağlamak istemiyor, neşeli huzurlu programlar izlemek istiyoruz. Yaşlı ve emekliler evde dram seyretmekten hastalık sahibi oldular veya hastalıkları arttı. Esen kalın efendim.
Ekleme Tarihi: 09 Haziran 2021 - Çarşamba

İYİ BİLDİĞİMİZ KÖTÜLER (Ağlamayı neden seviyoruz)

[simple-author-box]

Efendim bu hafta köşemde ele almak istediğim bir konu var. Birkaç haftadır yayımlanan, edebi eserler tahliline kısa bir ara verip, farklı güncel konuyu yazmak istedim. Öyle tahmin ediyorum ki, sizler de bahsedeceğim konu hakkında şikâyetçisiniz ve söylenmesini istediğiniz şeyler var. Son zamanlarda televizyonlarda gündüz kuşağı kadın programları olarak adlandırılan, memleket insanın her türlü ahlak, erdem, fazilet yozlaşmasına önayak olan programlardan bahsedeceğim. Kısa bir girizgâh ve sosyolojik tahlille konuya başlamak istiyorum.

Yaşı elli civarında olanların hatırlayacakları, eskiden mahallelerde gezen destancılar vardı. Adamlar, bağıra çağıra dramatik şiirler eşliğinde okudukları “Karısını öldüren cani koca- babasını kesen oğlu- genç yaşta verem olan kız- kara sevdalı âşıkların ölümü” gibi birçok konuyu ağlayarak satarlar, bir de okunduklarında ağlama garantisi verirlerdi.

Çocukluğumda hatırladığım bir başka konu ise mahalledeki teyze ve ablaların sinema tercihleri “Çok güzel film, çok ağlayışlı” dendiğini duymuştum. Ağlamak için sinemaya giden bir toplum ve neden ağlamaya bu kadar meraklı diye düşündüm hep. Gülmek suç sanki ayıp ve hatta günah; “Çok güldük başımıza bir iş gelecek” diye korkutularak büyütüldük.

Sebep sonuç ilişkilerine değinmeden önce kısa bir kültür analizi yapalım. Kavimler göçü yapılırken öyle elini kolunu sallayarak gelmemiş atalarımız. Konup göçtüğü yerleri yurt edinmek için savaşlar vermiş. Moğol istilasından, Arap istilasına kadar birçok savaş badirelerini atlatıp, Anadolu kapılarına dayanınca atalarımız, kimse “Buyurun hoş geldiniz” diye karşılanmamış; Alparslan’ın, Romen Diyojen’e karşı verdiği amansız bir savaşla buraları yurt edinmişiz.

Sonrasında Selçuklu beylikleri ve devletleri, yükseliş ve yıkılışları dolayısı ile sayısız savaşlar. Kan gözyaşı ağıtlar hiç dinmemiş. Hep at üstünde, hep irili ufaklı savaşlar. Hep anaların ağıtları, hep gözyaşı!

1071’den 1299’da Osmanlı Devleti kuruluncaya kadar durmaksızın savaşlar devam etmiş halk hep ağlamıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun hüküm sürdüğü üç kıtadaki 624 yıllık hakimiyeti 1923’te farklı bir yönetim biçimine geçince, yeni bir süreç başlamıştır. Osmanlı Devleti bu sürede 12 büyük savaş yapmış, akınlar, kuşatmalar hariç ortalama yüzyıl savaş halinde geçmiştir. Dolayısı ile bu genlerimize işlemiş, hüzün ve dramı seven bir millet olmuşuz. Ölen kardeş, evlat, baba sevgilinin yası içimize öyle işlemiş ki, mutlu olmayı kendimize adeta ar etmişiz.

Gelinen sonuç itibariyle; son günlerde televizyon programları, (Bence bilinçli ve kasıtlı olarak) bu konuyu daha da kaşımaya başlamışlardır. Bunun iyi niyet olduğu kanaatinde değilim. Sanki kayıplar bulunuyor, küsler barıştırılıyor, cinayetler çözülüyormuş gibi görünen bu programlar devletin güvenirliğini sarsmakta, kolluk kuvvetlerinin önüne geçip, olay çözmekten öte, toplum değerlerini zedeleyici ibretlik ahlak çöküntülerini insanların gözünden çok dimağlarına sokmaktadırlar! Korkunç ve zararlı olan, bu olaylar yaşanmaktadır ancak özendirici, akılda kalıcı kötü örnekler, vahim konular normalleştirilip, ahlakın çöküş noktasını hızlandırmaktadırlar. Durum sanıldığından daha vahimdir.

Yaşanan olayların üzeri kapatılsın demiyorum ama bu tür olaylar televizyon programlarında ele alınacak kadar basit olmamalı, reyting için malzeme yapılmamalıdır. Bu programı sunan bir kadın şöyle demektedir: “Bunca yıl program yapıyorum, bu tip suçlar azalmıyor, tam tersi artıyor, kimse örnek almıyor.”

Doğru bir tespit, siz bu programlarla kötü örneklendirme yapıyorsunuz. Islah etmek yerine teşvik ediyorsunuz. Bırakın adalet mekanizması işlesin, polisimiz, yargıcımız, jandarma, hukuk çerçevesinde suçluyu yakalasın. Siz bir zahmet maydanoz olmayın veya sınırınızı belirleyin. Ağlamak istemiyor, neşeli huzurlu programlar izlemek istiyoruz. Yaşlı ve emekliler evde dram seyretmekten hastalık sahibi oldular veya hastalıkları arttı.

Esen kalın efendim.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ankhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.