Ahali ne zaman geçim sıkıntısı sebebiyle burnundan solumaya başlayıp da siyasiler çıkınlarını tamam edip yollara düşse aklıma Teke zortlatması oyunu gelir. Tekeyi az buçuk biliyoruz da Zortlatması neymiş acep diyenlere hemen açıklama yapayım. Zortlatma, sözlük anlamı ve halk arasında da kullanılış şekline göre, hoplama, zıplama, sıçrama anlamına gelir ve Isparta, Denizli, Antalya yörelerinde bir halk oyunu olarak oynanır. Oyun deyince aklınıza çelik çomak, beş taş, veya uzun eşek gibi bir oyun gelmesin. Bildiğiniz sazlı sözlü folklor oyunu ve zeybek diyenler dahi var.
Peki bu halk dansı nasıl ortaya çıkmış? Kendimden biliyorum ki Yörük ahalisi bir yerde uzun süre kalamaz ve tedbili mekanda hayır vardır sözüne yürekten bağlı oldukları için dağ bayır demeden oradan oraya göçerler. Göçerken de etinden, sütünden, tüyünden yararlanmak için keçi beslerler. Keçi beslemek evde muhabbet kuşu beslemek gibi zahmetli değildir çünkü bitki özelliklerini taşıyan ne varsa asla yememezlik etmezler. Ot, yem, çalı, çırpı ne bulursa yerler ve nazlanıp yiyecek beğenmeyenine henüz rastlanmamıştır. Üstelik bu yiyecekleri kendi bulur çobanın yol göstermesine ihtiyaç duymazlar. Çobanın yapması gereken keçilerin yiyecek için nereye gitmesi gerektiğini değil nereye gitmemesi gerektiğini belirlemektir. Eti, sütü tamam da tüyü ne işe yarıyor derseniz, bırakın rüzgarı soğuğu, yağmur suyunu dahi geçirmeyen kıl çadırlar onlardan yapılır. Biz ki; kıl çadırlarda ne devletler kurmuş ama saraylara geçince farkında olmadan başımıza ne çoraplar örmüş bir ırkın torunlarıyız.
Konumuza dönecek olursak keçilerin yol göstericisi bir çoban, sürüsünü otlatırken erkek keçilerde yani tekelerde bir gariplik sezer. Tekenin biri dişisi üzerine hamle edip aniden geri çekilirken diğeri dişi keçinin önünde havalara zıplarmış. Bir diğeri sarp kayalar üzerine çıkıp en artistik bakışını yaparken, bir başkası gözüne kestirdiği ağaca tırmanmaya çalışırmış. Çoban “Noluyor bunlara” diye kafa patlatırken sonunda bulmuş. Mevsim sonbahar dır ve çiftleşme zamanları olduğu için tekeler keçilere kur yapıp onların dikkatini çekmeye çalışıyorlar diye düşünür. Kendisi de yayla da onca çadır varken sırf Kezbanın elinden su içmek için her akşam onların çadırının önünden geçerken su isteyip aç karnına beş tas içmiyor muydu? Onun kur yapması da böyle idi ama tekelerin yaptığı hareketler çok hoşuna gitmişti. Kös kös oturduğu yerden kalkıp tekeleri taklit etmeye başlar ve kısa süre içinde o hareketleri bir halk dansı biçimine getirir. Amacı bu hareketleri Kezbanın önünde yapıp niyetini açık etmektir. Ancak önemli bir sorun vardır çünkü sazı sözü olmayan bu hareketleri yaparsa Kezbanın ona “Manyakmısın sen oğlum?” deme ihtimali vardır. O da çareyi obanın ozanına gitmekte bulur ve “Bak emmi. Ben şimdi sazsız sözsüz oynamaya başlayacağım sende benim hareketlerime bakarak hem çal hem söyle. Benim sevdiğime kavuşmak için tek şansım bu. Ocağına düştüm emmi” der. Çoban hareketlere uygun hem beste hem güfte istemektedir. Çobanın hem toyluğuna hem de sevdasına acıyan ozan önce sakalını sıvazlar ve “ Başla bakalım” der.
- Çoban oldukça hızlı hareketlerle oyununu oynarken yaşlı ozan da Dağda gördüm bu teke/ Sırtında beyaz leke diye başlayıp, uzunca sözlere saz eşliğinde; Bahçalarda badılcan/ Ben askere yazılcam/ Askerden gelip bile/ Ben Kezbana sarılcam diye bitirir. Ortaya da Teke zortlatması isimli halk dansı çıkar. Siyasiler ile ilgisi nedir derseniz haftaya devam edeceğiz efendim...