Paris sokaklarını mesken tutan Sultan Abdülhamit muhalifleri ve örgüt elemanları iki isim etrafında toplanıyordu. Bunlardan biri Doktor Nazım diğeri de Ahmet Rıza idi. Ahmet Rıza siyasetçi, eğitimci ve ideolog olarak Abdülhamit mualiflerinin önde gelen ismidir. Kısaca kendisinden söz edecek olursak; tamirat veya yama yapmak ile Osmanlı Devletinin siyasi, iktisadi ve idari sorunlarının çözülmesinin mümkün olmadığına hükmetmiş, bize yeni bir hikaye lazım düşüncesi ile hapis veya sürgün hayatı yaşamamak için Paris’te yaşamaya karar vermiş bir Osmanlı aydınıdır. İttihad-Osmani Cemiyetine de Doktor Nazım daveti ile katılmıştır. Başta araları limoni olsa da zaman içinde iyi dost olmuşlardır.
Paris sokaklarında her geçen gün büyüyen Abdülhamit muhaliflerini güçlenmesini ve mümkünse yok edilmesini sağlamak için Paris’e gelen Serhafiye (İstihbarat sefi) Ahmet Celalettin Paşa 13 günlük bir çalışma yaparak seçim öncesi bol keseden atan siyasetçi edasıyla Sultan Abdülhamit’den çeşitli vaatler sundu. Öncelikle yönetime muhalif oldukları için O güne kadar yazıp çizdiklerinden dolayı bir af çıkarıldı. Dönenlere devlet kadamelerinde iş imkanı sağlanacağı gibi yurt dışında okumak isteyenlere de aylık 150 Frank eğitim desteği verilecekti. Kısaca İstanbul hükümeti bu muhalif kadroyu satın almak istiyordu ve kısmen başarılı oldular da. Önceki yazımda ifade ettiğim gibi Mizancı Murat geriye dönenler içinde en önemli olanıydı ve dönmesi örgüt üzerinde şok etkisi yarattı. Hatta Cumhuriyet döneminin en ünlü doktorlarından olacak olan Dr. Akil Muhtar Özden onu boğmaya çalıştı.
Sultan Abdülhamit af çıkarması ve ıslahat yapacağı sözü vermesi üzerine muhalif olmaktan vazgeçen sadece Mizancı Murat değildi elbet. Aralarında Ali Sukuti, Süleyman Nazif, Dr. Abdullah Cevdet, Ali Kemal gibi nice Osmanlı aydını bu yalana inandı ve geriye döndüler. Verilen sözler tutulmadı ve yine Fizan, Rodos, Bağdat gibi yerlere sürgünler başladı. Bugüne dönecek olursak, kaleminden veya ağzından kan damlayan nice yazar çizer, siyasetçi, aydın geçinenleri görmüşüzdür ki mevcut iktidarlardan uzatılan makam uğruna dün dündür bugün bugündür deme cesareti dahi göstermemişlerdir.
Konumuza dönecek olursak Sultan Abdülhamit’in kendine karşı büyüyen muhalefeti etkisizleştirme gayreti kısmen başarılı olmuştur ama örgütün bel kemiği diyebileceğimiz Doktor Nazım ve Ahmet Rıza Beyler bu rüşveti kabul etmemişler ve örgüt içindeki saygınlıkları bir kat daha artmıştır. Bu arada önemli bir gelişme olmuş ve Sultan Abdülhamit’in kız kardeşi Seniha Sultan ile evli olan Damat Mahmut Paşa Bağdat demiryolu ihalesi için Kayınbiraderi Sultan Abdülhamit ile ters düşmüştü. Enişte paşa ihalenin İngilizlere verilmesini isterken Abdülhamit ihaleyi Almanlara vermişti. Buna çok bozulan Mahmut Paşa, oğlu Sabahattin ile birlikte Paris’e gidip muhalif kadroya katılmıştı. Yıl 1889. Babasının üzerine pek hesap yapılmasa da hanedan üyesi ola Sabahattin’e Avrupa basını “Prens” ünvanı vererek parlatmaya başlamıştı. İngilizlerin Osmanlı üzerine yaptığı üç beş plandan biriside Prens Sabahattin üzerine idi çünkü onun yapılan vaadlere inandığını biliyorlardı. Bu arada Sultan Abdülhamit Enistesi Mahmut Paşayı İstanbul’a döndürmek için araya birçok aracı koydu ama sonuç alamadı çünkü Prens Sabahattin İngilizlerin uzattığı havucun peşinden koşmaya kararlıydı.
Hanedan üyesi olan birinin örgüte katılması örgütü başta güçlendirmiş gibi görünse de sonuç öyle olmadı ve Prens Sabahattin liderliği ele almak için İttihad-ı Osmani Cemiyeti Başkanlığına Kongre talebinde bulundu. Başkanlık bu talebi kabul etti ve 4-9 Şubat 1892 tarihleri arasında Paris’te yapıldı ki bu Osmanlı muhalefetinin ilk kongresiydi...
Devam edeceğiz efendim.