“Hepimiz belirli bir zaman ve belirli bir yerde doğarız. Ve aynı bir şarabın yılına göre belirli bir kaliteye sahip olması gibi, biz de doğduğumuz yılın ve mevsimin kalitesini taşırız. Astroloji de bundan daha azını veya fazlasını iddia etmemektedir.” (Carl Gustav Jung) *** Jung kimdir? Analitik psikolojinin kurucusu… Derinlik psikolojisinin Freud ve Adler ile birlikte kurucularından… *** Hermetik bakış açısına göre yukarıda ne varsa aşağıda da o vardır. Bu bakış açısıyla zamanın kalitesini bir şarabın kalitesine benzeten Jung, seanslarında ve psikolojik analizlerinde astrolojiden yararlanmıştır. Zira astrolojideki göstergeler zamanın doğasını ve buna bağlı olarak kişiliğin niteliğini yansıtır. Örneğin doğum haritalarımızda yükselende duran bir Mars kişinin atak, fevri, hızlı ve cesaretli bir kişilik yapısına doğduğunu anlatırken; yükselende duran bir Neptün kişinin hassas, naif ve kırılgan bir doğada olduğunu anlatacaktır. Modern astroloji kişiliğimiz kaderimiz’dir sloganını benimsemiştir. Bu yargıdan yola çıkarsak kader dediğimiz sahanın bir bölümü etkiye verdiğimiz tepkilerden örülen bir ağ… Yani kader, ağlarını kişilik yapımız veya mizacımızdan örüyor. Pek tabii ki külli kader dediğimiz değiştirilemez nitelikte seçim özgürlüğümüzün olamadığı bir alan da var. Örneğin nerede doğacağımız, hangi anne ve babadan doğacağımız vb. gibi bazı temel noktalarda seçimler yapamıyoruz. İnsan, ömrü boyunca yaşadıklarının büyük kısmını bilinç ya da bilinçaltından gerçekleştiriyor diye düşündüğümüzde özgür iradesini karakter yapısına göre kullanıyor. Kişinin mizaç kalitesi, doğum haritası ya da doğduğu anın gök koşullarına göre ortaya çıkar. Bu doğrultuda kadersel yolculuğumuzu iyi planlamak, direksiyonu doğru tutmak haritalarımızdaki negatif alanları sağaltarak gerçekleşebilir. Örneğin yükselende Mars’ı olan bir kişi olumlu manada cesaretli ve atılgan bir yapıda olur ama bir yandan da düşünmeden hareket etmek gibi bir negatifliğin içine de düşebilir. Bu durum kişiyi krizden krize koşan, sürekli savaşan veya saldırgan bir yapıya atabilir, öfke kontrolsüzlüğü her tür kazaya davetiye çıkartabilir. İşte tam da bu noktada bu kontrolsüz Mars’ı dengelemek önemli. Bunu başarabilen kişi mizacını kontrol altına alacağından adımlarını daha kaliteli atmayı öğrenecektir. Tabii ki bu zihinsel bir farkındalık ister. Farkındalığı düşük insanlar uyanmamayı, inkar etmeyi tercih ederler. Hatalarını farkına varamadıklarından ya da kendilerini keşfetme cesaretini gösteremediklerinden hep aynı kısırdöngülerin içinde takılı kalarak,”napayım benim de kaderim böyle…” ya da “ben böyleyim, değişemem.” diyip doğum haritalarının potansiyellerini yaşarlar. *** “İnsan uyanana kadar gezegenlerin tesirindedir. Uyanmış insan gezegenlere tesir eder.” (Muhyiddin İbnü’l Arabi)