İttihat ve Terraki Cemiyeti, tarihimizin en cesur, en gözü kara ve en inatçı teşkilatıdır. Onlar kadar inandıkları doğrulara sadık kalan, canlarını hiçe sayan, asla kişisel menfaat peşinde koşmayan ve her türlü eziyete rağmen asla şikayet etmeden katlanan birer ülkü insanlarıydı. Şimdi bana Kurtuluş Savaşını veren kadronun daha mı az değerli olduğunu söylemek istiyorsun demeyin, çünkü Kurtuluş Savaşını veren kadronun alt yapısını hazırlayanların İttihat ve Terraki Cemiyeti olduğu bilinen bir gerçektir.
Peki ne olmuştu da bu gözü kara insanlar birer serdengeçtiye dönüşmüştü?
En kısa açıklama ile söyleyecek olursak Osmanlı İmparatorluğu gümbür gümbür çöküyordu ve bu insanların en büyük hayali bu çöküşü durdurmaktı. Ne acıklıdır ki çöküşü durdurmak için kurulan bu Cemiyet kuruluşundan yirmi yıl sonra, halkın vicdanında Osmanlıyı yok eden cemiyet olarak yargılanacaktı.
Ben tarihçi değilim akademik yazılar yazmak gibi bir iddiam da yok. Yapmak istediğim “Tarih tekrardan ibarettir” sözünü birde benim penceremden değerlendirmesini yapmaktır.
Peki üç kıtaya egemen olan, dünyaya nam salan, adaleti ve insani yaklaşımlarıyla örnek olan bu İmparatorluk nasıl batma noktasına geldi? Tarihçiler bu soruya çeşitli akademik cevaplar verebilirler ancak benim cevabım şudur. Padişah 3. Murat döneminde Takiyüddin Efendi tarafından Galata Kulesi civarında 1577 yılında kurulduğu varsayılan rasathanenin 1580 yılında Şeyhülislam Ahmet Şemsettin Efendinin verdiği fetva ile Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa tarafından denizden bombalanarak bir gecede yerle bir edilmesidir derim.
Peki Şeyhülislam neden böyle Fetva verdi? (Fetva: Bir konunun İslam hukukuna uygun olduğunu bildiren açıklama anlamına gelir)
“İlim Çin'de olsa dahi gidip alınız” sözünün, Peygamber Efendimizin hadisleri arasında olduğu çokta sahih olmamasına, ancak anlam bakımından hadis olma özelliği olabileceği İslam alimleri tarafından kabul edilmesine rağmen Şeyhülislam efendi Rasathanenin dine uygun olmadığına hükmetmiştir. Elbette bu hükmü verip Padişaha yazdığı mektupta kendine göre mantıklı sebepler de ortaya koymuştur. O günlerde İstanbul semalarında görülen kuyruklu yıldız ve meydana gelen depremi bahane ederek, “Uzay Allah’ın sırrıdır, Allah sırlarının araştırılmasını istemediği için kullarını cezalandırmak için böyle felaketler veriyor ve vermeye devam edecektir” demiştir. (Günümüzde de İzmir depremini inşaat yapımında kullanılması gereken jeoloji, matematik ve geometri ilimlerine değil içkiye bağlayanlar olmuştu.) Bu mektuptan sonra halk arasında yayılan bir iddia var ki tam evlere şenlik. Neymiş; rasathanede bulunan teleskop ile meleklerin bacaklarını dikizliyorlarmış!?
İşte böyle abuk sabuk gerekçeler ile o dönemin Avrupa’sını dahi kıskandıran bir ilim yuvası, Padişah ve yönetim üzerinde kendi etkisinin azalacağını düşünen bir çakma ulema tarafından yok edilmesine sebep verilmiştir.
Düşüncem odur ki; Osmanlının çöküş dönemi 1792 yılında Ruslarla yapılan Yaş anlaşması ile değil İstanbul rasathanesinin bombalanarak yerle bir edilmesiyle başlamıştır.
Uzun bir yazı dizisi olacak efendim. Keyifli okumalar dilerim...