Hasan Yılmaz
Köşe Yazarı
Hasan Yılmaz
 

Değneğin Yoksa, Cesur Olsan Kaç Yazar

[simple-author-box] Bizler doğduğumuzda kötülük nedir bilmeyen masumlardık. Sonra ailemizden, çevremizden, okulumuzdan, arkadaşlarımızdan değişik huylar edindik. Kimimiz temiz kaldı; kimimiz kire pasa bulandı. Doğuştan sahip olduğumuz iyilik hisleri birçoğumuzda yitip gitti. Aramızdan çevre felaketlerine yol açan, insanları katleden, açlığı kadere dönüştüren, kazandığını bölüşemeyen, haksızlığı alışkanlık haline getiren kişiler çıktı. Çocuklukta beynimize nakşedilen davranışlar, büyüdüğümüzde huyumuza dönüştü. Yılanın bile dokunmadığı, köpeğin bile ısırmadığı insanı öldürür olduk; güven duygumuzu yitirdik. Bize bir haller oldu; doğamıza aykırı davranışlarla malûl hale geldik. Çocukken en baskın hissimiz güvenmekti. Belki “Çocuk gibi kandırmak” tabiri buradan doğdu. Büyüyünce ilk öğrendiğimiz her söylenene kanmamak oldu. Köy çocukları için her yer park, bahçe, piknik alanı; her ev kendi evleri gibidir. Baktığınızda köyü görebiliyorsanız her yer oyun alanınızdır. Gözden ıraklaşıp geceye kaldığınızda tedirginlik başlar. Bir gün bir arkadaşımla yakın bir köyde yaşayan teyzesine gittik. Birkaç kilometre mesafede olduğu için akşam ezanında eve dönecektik. Bir saatlik mesafedeki köye öğleden önce ulaştık. Birlikte öğle yemeği yedik ve teyzesinin oğluyla bilye, kınık oynayarak günü geçirdik. Gün batımı yaklaşınca huylandım. Teyzesi bana“Sen yalnız gidersin” dedi, yeğenini bırakmadı. Küçük de olsam erkektim!“Gidemem” diyemedim. Kırıldım ama belli etmedim. Alacakaranlık olduğu için çevreyi görüyordum. Tek korkum çoban köpekleriydi. Onlara yakalanmamak için hızlı hızlı yürüdüm. Uzaktan köyümüzün ışıklarını görünce rahatladım. Yaz günü davar arazide yayılır, köpekler de sağa sola dağılmasınlar diye bekçilik eder. Köye yaklaştığımda koyunların çan sesleri geldi. Sesler uzak olduğu için köpekler aklımdan çıktı. Fakat bir süre sonra bir köpek ürüdü. Onu diğerleri izledi. İşin kötüsü her ürüyen bir başkasını ayarttı. Bir anda ne yapacağımı şaşırdım. Çelik çomak oynamaktan, hayvan gütmekten, daldan meyve indirmekten gelen bir alışkanla çocukken değnekle gezerdik. Aksilik bu ya, o gün değneğim de yoktu. Olabilecek tek savunma aracım taş idi. Fakat çoban köpeğine taş atmak kışkırtmaktan başka işe yaramazdı. Köpekler yaklaştıkça yüreğimi saran korkuyla “İmdat! Kimse Yok mu?” diye çığlık attım. İyice yaklaştıklarında yere çömelip bekledim. Kalbim güpgüp atsa da, beş metre yaklaşıp etrafımı saran altı köpeğe hissettirmemeye çalıştım. Küçük bir hamle yapsam saldırırlardı. O yüzden rüzgârsız havadaki yaprağa döndüm.10 ya da 15 dakika bekledim. Hepsini gözlerimle süzdüm. İçlerinden biri kuyruğunu sallar mı diye gözledim. Köpeğin kuyruk sallaması“zarar vermem” demektir. Yazık ki onu da göremedim. Nasıl olduysa bir ara bir ıslık sesi duydum. Islık sesiyle köpekler de irkildi. Önce uyarı gibi kısa çalan ıslık, ikinci seferde uzadı. Köpekler bir anda kuyruklarını indirdiler. Üçüncü ıslık sesi daha yakından geldi. Islığı çalan üzerinde kepenek olan bir çobandı. Bir anda çevrem boşaldı. Çoban uzaktan “Hadi koçum yoluna git” diye seslendi. Öyle korkmuştum ki adama “sağol” bile diyemedim. O an köye doğru öyle koştum ki, adeta kuş olup uçtum. O gün hem arkadaşıma güvenimi yitirdim, hem de cesaret testinden geçtim.
Ekleme Tarihi: 07 Nisan 2021 - Çarşamba

Değneğin Yoksa, Cesur Olsan Kaç Yazar

[simple-author-box]

Bizler doğduğumuzda kötülük nedir bilmeyen masumlardık. Sonra ailemizden, çevremizden, okulumuzdan, arkadaşlarımızdan değişik huylar edindik. Kimimiz temiz kaldı; kimimiz kire pasa bulandı. Doğuştan sahip olduğumuz iyilik hisleri birçoğumuzda yitip gitti. Aramızdan çevre felaketlerine yol açan, insanları katleden, açlığı kadere dönüştüren, kazandığını bölüşemeyen, haksızlığı alışkanlık haline getiren kişiler çıktı.

Çocuklukta beynimize nakşedilen davranışlar, büyüdüğümüzde huyumuza dönüştü. Yılanın bile dokunmadığı, köpeğin bile ısırmadığı insanı öldürür olduk; güven duygumuzu yitirdik. Bize bir haller oldu; doğamıza aykırı davranışlarla malûl hale geldik.

Çocukken en baskın hissimiz güvenmekti. Belki “Çocuk gibi kandırmak” tabiri buradan doğdu. Büyüyünce ilk öğrendiğimiz her söylenene kanmamak oldu.

Köy çocukları için her yer park, bahçe, piknik alanı; her ev kendi evleri gibidir. Baktığınızda köyü görebiliyorsanız her yer oyun alanınızdır. Gözden ıraklaşıp geceye kaldığınızda tedirginlik başlar.

Bir gün bir arkadaşımla yakın bir köyde yaşayan teyzesine gittik. Birkaç kilometre mesafede olduğu için akşam ezanında eve dönecektik. Bir saatlik mesafedeki köye öğleden önce ulaştık. Birlikte öğle yemeği yedik ve teyzesinin oğluyla bilye, kınık oynayarak günü geçirdik. Gün batımı yaklaşınca huylandım. Teyzesi bana“Sen yalnız gidersin” dedi, yeğenini bırakmadı. Küçük de olsam erkektim!“Gidemem” diyemedim. Kırıldım ama belli etmedim. Alacakaranlık olduğu için çevreyi görüyordum. Tek korkum çoban köpekleriydi. Onlara yakalanmamak için hızlı hızlı yürüdüm. Uzaktan köyümüzün ışıklarını görünce rahatladım.

Yaz günü davar arazide yayılır, köpekler de sağa sola dağılmasınlar diye bekçilik eder. Köye yaklaştığımda koyunların çan sesleri geldi. Sesler uzak olduğu için köpekler aklımdan çıktı. Fakat bir süre sonra bir köpek ürüdü. Onu diğerleri izledi. İşin kötüsü her ürüyen bir başkasını ayarttı. Bir anda ne yapacağımı şaşırdım.

Çelik çomak oynamaktan, hayvan gütmekten, daldan meyve indirmekten gelen bir alışkanla çocukken değnekle gezerdik. Aksilik bu ya, o gün değneğim de yoktu. Olabilecek tek savunma aracım taş idi. Fakat çoban köpeğine taş atmak kışkırtmaktan başka işe yaramazdı. Köpekler yaklaştıkça yüreğimi saran korkuyla “İmdat! Kimse Yok mu?” diye çığlık attım. İyice yaklaştıklarında yere çömelip bekledim. Kalbim güpgüp atsa da, beş metre yaklaşıp etrafımı saran altı köpeğe hissettirmemeye çalıştım. Küçük bir hamle yapsam saldırırlardı. O yüzden rüzgârsız havadaki yaprağa döndüm.10 ya da 15 dakika bekledim. Hepsini gözlerimle süzdüm. İçlerinden biri kuyruğunu sallar mı diye gözledim. Köpeğin kuyruk sallaması“zarar vermem” demektir. Yazık ki onu da göremedim.

Nasıl olduysa bir ara bir ıslık sesi duydum. Islık sesiyle köpekler de irkildi. Önce uyarı gibi kısa çalan ıslık, ikinci seferde uzadı. Köpekler bir anda kuyruklarını indirdiler. Üçüncü ıslık sesi daha yakından geldi. Islığı çalan üzerinde kepenek olan bir çobandı. Bir anda çevrem boşaldı. Çoban uzaktan “Hadi koçum yoluna git” diye seslendi. Öyle korkmuştum ki adama “sağol” bile diyemedim. O an köye doğru öyle koştum ki, adeta kuş olup uçtum. O gün hem arkadaşıma güvenimi yitirdim, hem de cesaret testinden geçtim.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ankhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.