[simple-author-box]
İncir kabuğunu doldurmayacak meseleleri suya tirit kabilinden tartışıyor, asıl meseleleri halı altına süpürüp geçiyoruz. Mesele halı altına süpürülecek gibi değilse, sünnet çocuklarının dikkatini dağıtmak için yaptığımız gibi birbirimize “kuşa bak kuşa bak” yapıyoruz.
Küresel ısınma, iklim değişikliği yılların meselesi. Bu meseleden en fazlaTürkiye ve Türkiye ile aynı paralelde ve daha güneyde olan ülkeler etkilenecek gibi görünüyor. Amerika, Kanada, Kuzey Avrupa ülkeleri gibi su zengini değiliz; göllerimiz, göletlerimiz giderek kuruyor. Kuş cennetlerimiz sırayla çoraklaşıyor. Susuzluk, kuraklık kapımızı çaldı çalacak. Biz ise meseleye kalıcı çözüm aramak yerine, İstanbul’un, Ankara’nın barajlarındaki su seviyesini konuşuyoruz.
İstanbul günlük 3,5 milyon, Ankara 1 milyon 300 bin metreküp su tüketiyor. Yani 83 milyonun dörtte birinin yaşadığı iki şehrimizin günlük ortalama 5 milyon metreküp suya ihtiyacı var. Bu oranı dörtle çarparsanız 83 milyonun evlerinde, işyerlerinde tüketecekleri suyu bulursunuz. Yılda da 7.5 milyar metreküp suya ihtiyaçları olduğunu görürsünüz.
Yıllık ortalama 500 milyar metreküp yağış alan Türkiye için evlerimizde, işyerlerimizde bir yılda tükettiğimiz 7.5 milyar metreküp su için devede kulak dememiz gerekir. Zaten devede kulak demeseydik falanca liderin filanca lidere “eve dön” çağrısı yapmasını bu denli âlî gündem yapmaz ve hemen eşiğimizde duran kuraklık sorununa odaklanmış olurduk.
Yazık ki fıtratımıza uygun yaşamıyoruz. Yeryüzünün dengesini her yıl biraz daha bozuyoruz. Mesele sadece küresel ısınma değil; nüfus dağılımı, gelişmişlik farkı, gelir adaleti, üretim-tüketim adaletsizliği, eğitim, sağlık hizmetlerine erişimdeki çarpıklık… Bu durum doğal olarak“biri yer biri bakar, kıyamet ondan kapar” dedirtiyor.
Nüfusumuzun önemli bir bölümünü büyükşehirlerde topladık ama bal peteğine üşüşen arılar gibi yoğunlaştırdığımız insanların ihtiyaçlarını nasıl karşılayacağımıza kafa yormadık. Küresel ısınma ve ona bağlı olarak iklim çarpıklığı derinleşerek devam ederse, büyükşehirlerin su ihtiyacının nasıl karşılanacağını da sadece Allah biliyor.
Eskiden “Su akar Türk bakar” diyorduk. Çok şükür o kısmı geçmek için çok gayretliyiz. Lakin iklim değişikliğinden kaynaklı sorunlara çare arama konusunu, “erken seçim olur mu?” sorusu kadar konuşmuyoruz.
Evet, küresel ısınmanın müsebbibi biz değiliz. Doğal olarak biz sorunun ülkemize yansıyan kısmıyla ilgilenmeliyiz. Ankara’nın, İstanbul’un, İzmir’in ve kuraklıktan bîzar olan tarım alanlarının gelecekte derinleşecek olan su ihtiyacını karşılamak için uzun vadeli çözümlere ivedilikle odaklanmalıyız.
Sadece içme suyu temin etmek yetmiyor. Aynı şekilde Sayın Ercan Çatal gibi tarım ve hayvancılık konusunda mütehassıs ve mütehassis arkadaşların ısrarla dile getirdiği alternatif hayvansal ve tarımsal üretim yöntemlerine yoğunlaşmalıyız. Nasıl ki insanımızın güvenli seyahat etmesini ve malın hızlı nakledilmesini sağlamak için bölünmüş yollar yaptıysak, susuzluğumuzu gidermek, göllerimizin, göletlerimizin yok olmasını önlemek için su tevzi ağları kurabiliriz. Böylece hem büyükşehirlerimizi yakın gelecekte başlayacak susuzluk kaygısından kurtarmış oluruz; hem de bozduğumuz doğal dengeyi yeniden kurmak için bir fırsat yaratabiliriz.